İngilizcede bazı deyimler vardır ki, onları Türkçeye çevirdiğiniz zaman tam anlamları ile ifade edilmesi, İngilizcedeki gücünü koruması zorlaşır. Bunlardan birisi de “Self-Deception-Kendi Kendini aldatma” deyimidir. Türkçede kendi kendini aldatma deyimi bazen iyi ve olumlu anlama da gelebilir. Yani “şakacıktan aldatma, şaka yapma” türünden. Ama İngilizcesi kesinlikle bir olumsuzluk ifade eder. Yani kafayı kuma gömmek, olmamış şeyleri olmuş gibi kabul etmek, bir anlamda olumsuzlukları göre göre olumlu imiş gibi davranmak gibi sözlerle anlatılabilir. Bu deyimin kökeninde bir anlamda kişilerdeki veya toplumdaki algılama hatası da belirlenmiş olur.
40 yılık yurt dışı yaşamımda yaklaşık her yaz(son 8 yıl hariç), üniversite tatil iken Türkiye’ye geldim. Eski dostlarımı gördüm, özlediğim Türk yemeklerini yedim. Doktorların yasakladığı “işkembe çorbası, ayak paça, kokoreç” türü yiyeceklerden tattım. Yaz meyvelerini yedim. Ülkede oluşan siyasi gelişmeleri izledim. Bazen tatilde iken bile gazetecilik yaptığım oldu.
İnanır mısınız en kötü mali yıllarda, anayasa kitabı fırlatılan tarihlerde, bunalımlı siyaset günlerinde ülkemizde idim. Ama bu ülke giderek batağa saplanan yeteneksizliğin tarafgirliğin tavan yaptığı haksızlığın helal olduğu bir ülke oldu. Ülkede iktidara sahip olanların katı, tarafgir ve kavgacı tavrı, halkı kamplara bölen yandaş basın, beni karamsarlığa itti. Hele üstüne üstlük ülkede aydınlara yönelik olduğu izlenimi veren telefon dinlemeleri, gizli olması gereken özel yaşamları yandaş basına çarşaf çarşaf tefrika ettiren uygulamalar, yıllardır savunduğum demokrasi ideallerinin Türkiye’de yaşayıp yaşamayacağını sorgulamama bile neden oldu. Dine dayalı siyasi oluşumların, yani özelikle siyasi İslamcılığın demokrasi ve insanlık idealleri ile bağdaşıp bağdaşmayacağı konusunu yeniden aklıma getirdi.
Filistin de Hamas ile El Fetih arasındaki laik-islamcı kavgası, Lübnan’da aşırı dincilerle katı Hristiyanlar arasındaki çekişmeler, İran rejiminin muhaliflerine reva gördüğü uygulamalar beni ister istemez “din-siyaset-ekonomik çıkar-tarikat” dörtleminde gerçek demokrasinin yaşatılıp yaşatılamayacağı sorgusunu her defasında sormama neden oldu…
Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.