featured

Benim gibi bir köylü çocuğundan bir demokrat çıkarmış bir üniversitedir Boğaziçi; neden ölü ele geçirmek istiyorsunuz?

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Muhalif- Ankara

CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın, bütçe konuşmasında verdiği bilgiye göre, 2022-2023 yılında dünya sıralamasında ilk 500’de hiç üniversitemiz yok, ilk binde 9 tane var. Uluslararası yayını olmayan rektör sayısı 68. 71. 88 üniversitenin patent, tasarım başvurusu yok, tabelaları var. 28 üniversite TÜBİTAK bursundan yararlanmamış. 32 üniversitede uluslararası desteklenen AR-GE çalışması yok. Taşkın’ın  “Modern zamanların üniversitede en büyük siyasi tasfiyesi Türkiye’de oldu, 5 bine yakın insan üniversiteden atıldı. İran İslam Devrimi’nde bile bu kadar insan üniversiteden sökülüp atılmadı; bu size nasip oldu” sözleri de dikkat çekti.

 Taşkın’ın rektör atamalarından Boğaziçi Üniversitene uzanan yelpazede ki konuşması şöyle:

CHP GRUBU ADINA YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, değerli bakanlarımız, bürokratlarımız; önce, burada 2 tane konuyu unutmayacağımı vurgulamak istiyorum: Birincisi; Hasan Bitmez Bey’in gözümüzün önündeki vefatı ve ikincisi de Gazze’de süregiden o acımasız zâlimlik ve onun karşısında direnenler. Filistin’i bize defalarca anımsatan Hasan Bitmez’i rahmetle anıyorum. Fakat Hasan Bey’in vefat haberini aldıktan sonra, burada herkes bir kendisiyle baş başa kaldı, zihniyle baş başa kaldı; çok güzel şeyler söylendi; ardından, bir gün sonra benim “trol milletvekili” dediğim arkadaşlar vazifelerini yapmaya devam ettiler. Lütfen, iktidar grubu başta olmak üzere bütün partilerimiz bu konuda ellerinden gelen özeni göstersinler, lütfen bu konuda özenli olalım, bunu vurgulama ihtiyacı duydum.

Şimdi, ben Yükseköğretim Kurulu ve üniversitelerle ilgili konuşacağım. Önce şunu vurgulamak zorundayım: Yükseköğretim Kurulu 12 Eylül cuntasından bugüne devralınan en acımasız, en karanlık bürokratik vesayet kurumudur. (CHP sıralarından alkışlar)  Ve siz bu kurumu, bu bürokratik vesayet kurumunu aldınız, kuvvetlendirdiniz, tepe tepe kullandınız, kullanmaya devam ediyorsunuz. Bazı milletvekillerimiz tanımayabilir, YÖK Başkanımız Erol Özvar burada. Marmara Üniversitesinden kendisi geldi, ben de oradan barış bildirisine imza attığım için atıldım. O zamanlar sesi çıktı mı bilmiyorum.

YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) – Fakat şunu da söyleyeyim: Ben Boğaziçi Üniversitesi mezunuyum, orada yaşananlar da YÖK Başkanının bir hakemlik yapmasını dilerdim, ortalarda görünmüyor. Zaten YÖK çok enteresan bir kurum, olmaması gereken her konuya maydanoz oluyor, olması gereken ilkesel konularda ortalarda yok. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Örneğin, yahu, 21’inci yüzyılda siz neden bütün üniversitelere dekan atıyorsunuz? Bu sizin neden işiniz oluyor? Bir üniversitede bir insan profesör olmuşsa o kişiyi o üniversite dekan olarak niye atayamıyor? Neden bu ultra merkeziyetçilik, neden bu bürokratik vesayetçilik? Siz 12 Eylül cuntasından aldığınız bu araçları kullanırken bize bürokratik vesayet dersi veremezsiniz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Gelelim, üniversitelerin feci durumuna. Bakın, 2022-2023 yılında dünya sıralamasında ilk 500’de hiç üniversitemiz yok, hiç; ilk binde 9 tane var. 2010-2011’de 3 tane var sadece yani o zaman da durum parlak değil, ilk binde 20 üniversite var. O zaman durum kötüyken şimdi vahim, kötüden vahime doğru gitmişiz. Dolayısıyla bu nitelik kaybı sizlerin eseridir. Devamı da var, uluslararası yayını olmayan rektör sayısı 68. Yayınlarına hiç atıf yapılmayan, kendisi için yazmış rektör sayısı 71. 88 üniversitenin patent, tasarım başvurusu yok, tabelaları var. 28 üniversite TÜBİTAK bursundan yararlanmamış. 32 üniversitede uluslararası desteklenen AR-GE çalışması yok. 3 tane nedeni var bunun, bir: Nabza göre şerbet veren, plansız, programsız, popülist politikalarınız. İki: Üniversitelerin hayat damarı olan akademik özgürlükleri yok etmeniz. Üç: Elbette partizanca kadrolaşmanız. Plansız, programsız üniversite açmanız 207 veya 208 üniversiteyi ortaya çıkardı. Almanya’da 3 milyon üniversite öğrencisi varken bizde 8 milyon üniversite öğrencisi var. “İlimizde ticareti canlandırır.” diye açılan üniversiteler bir diplomalı işsizler ordusu yaratmış durumda. Bugün, bu üniversite mezunlarının yüzde 40’ı işsiz. Bir örnek vereyim durumun vahametini anlamak için: Siz bir Anadolu -taşra demek istemiyorum- üniversitesinde uluslararası ilişkiler bölümü açtınız, oradan mezun genç İngilizce bile öğrenemedi, bir markette kasiyerlik yapıyor. O gencin mutsuzluğundan ve mezunu olduğu işi yapamamasından siz sorumlusunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Sizin plansız, programsız, popülist politikalarınız yüzünden o arkadaşın başka bir mesleğe kayması zor, kendi mesleğinde yapamıyor, mutsuz bir şekilde odasında internetle oynuyor veya gidiyor kasiyerlik yapıyor.

Gelelim akademik özgürlüklere. Bu çölleşme ancak baskı ortamında mümkün olabilirdi. Küresel Kamu Politikası Enstitüsünün Akademik Özgürlük Endeksi Raporu’na göre Türkiye 144 ülke arasında 135’inci sırada. Siz artık böyle endeksleri sevmiyorsunuz. 2000’lerin başında bu endeksler sizi övdüğünde hep referans veriyordunuz, sizi yerdiğinde meşru bulmamaya başladınız; çifte standarttır bu. Bakın, anlatılan biraz da benim hikâyemdir, ben barış bildirisi imzacısı olarak burada bulunuyorum, bumerang gibiyiz biz, bizi bir yerden atıyorsunuz burada karşınıza çıkıyoruz ve göz göze gelmek zorunda kalıyorsunuz bizimle. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)  Bakın, bir gece, ben dersimi hazırlarken kanun hükmünde kararnameyle meslekten atıldım; ders hazırlıyordum. Anımsarsınız Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, 28 Şubat mağduru bir öğretmeni ziyaret etti, o öğretmen öğrencilerini ne kadar sevdiğini söylemişti.

YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) – Onlardan koparılmaktan nasıl üzüldüğünü söylemişti. O mağdurla öyle bir empati kurdum ki ben, aynısını ben de yaşamıştım ama farkımız şu: Ben 28 Şubat sürecinde de o empatiyi kurdum. Siz ise kendi mağduriyetiniz dışında hiçbir mağduriyetle ilgili değilsiniz. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Kendi mağduriyetinize sevdalısınız siz, başka acılara duyarsızsınız.

Bakın, size şunu söyleyeyim: Modern zamanların üniversitede en büyük siyasi tasfiyesi Türkiye’de oldu, 5 bine yakın insan üniversiteden atıldı. İran İslam Devrimi’nde bile bu kadar insan üniversiteden sökülüp atılmadı; bu size nasip oldu. (CHP sıralarından alkışlar)

YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) – Anayasa Mahkemesi bir hak ihlali kararı verdiği hâlde ve bu karar idareyi de bağladığı hâlde beni mesleğime iade etmediniz. Çok sayıda insan bu şekilde mağdur durumda.

Bakın, çok önemli bir konu var: Türkiye’nin Anayasasızlaştırılma süreci barış akademisyenleriyle derinlik kazanmıştır. İdareyi bağlayan karar gereği, bizi üniversiteye iade etmediniz, buradan açılan yol Can Atalay’a çıktı. Yani Türkiye’nin Anayasasızlaştırılma süreci sizin eserinizdir ve adım adım ilerliyor. (CHP sıralarından alkışlar) Bir de Boğaziçi Üniversitesi var, mezunu olmaktan çok büyük onur duyduğum, gurur duyduğum bu üniversite benim gibi bir köylü çocuğundan bir demokrat çıkarmış bir üniversitedir. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bu üniversiteden ne istiyorsunuz yahu? Neden bu üniversiteyi yok etmek istiyorsunuz? Neden ölü ele geçirmek istiyorsunuz? Çünkü siz onun alternatifini yaratamadınız. Bakın, “Şehir Üniversitesi muhafazakâr cenahın ODTÜ’sü  olacak.” deniliyordu; çocuklarınız eleştirel bir zihniyet kazandı, sizi de bizi de eleştirmeye başladılar, tahammül edemediniz, kapatıverdiniz. Dolayısıyla siz açamıyorsunuz, geliştiremiyorsunuz, alternatif gelenek kuramıyorsunuz, var olanı yok ediyorsunuz. Bugün kayyum Naci İnci, tek oy almayan kayyum Naci İnci Boğaziçi Üniversitesinde BÜVAK üzerinden, Boğaziçi Vakfı üzerinden yığma üyelikle, yığma üyelikle bir çökertme ve çökme operasyonunun mimarıdır. Hiç sesiniz çıkmıyor, YÖK Başkanının da hiç sesi çıkmıyor. Bunu doğru buluyorsanız söyleyin, bulmuyorsanız söyleyin kardeşim, bu olur mu? (CHP sıralarından alkışlar) Bir kurumunuz, güzide bir kurumunuz zihniyet olarak sizden biraz farklı bir gelenek olsa ne olurdu ya, iki tane kurum sizden farklı düşünse ne olurdu? Tornadan çıkmış gibi her şeyi aynı yapıyorsunuz ama hepsi nitelik kaybediyor, üniversite akademik özgürlük olmadan nefes alamaz.

 

Yarattığınız akademisyen tipinden biraz bahsetmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, televizyona birisi çıkıyor, her konunun uzmanı maşallah, akademik “title”ı var, “İskandinavya Avrupa’da değil ki.” diye analizler yapıyor -ya, akademide bizim zamanımızda bir çile devri vardı, gerçekten, arşiv tozu yutmadan biz çıkıp konuşmazdık- tabii, televizyonu başında akademisyen adayı genç bir arkadaş bunu izliyor, “Yahu ne güzel ya, her konuda konuşuyor.” diyor, “Dinozorlara konu geliyor, konuşuyor; savaş oluyor, eline sopa alıyor, savaştan neredeyse memnunmuş gibi sopayla böyle harita işaretliyor. E, bu adam bunu yapıyorsa ben neden arşiv tozu yutayım?” diyor. Bu niteliksiz akademisyen türü işte sizin eseriniz. Bakın, akademiyi sevmiyor bu insanlar -diğer arkadaşları tenzih ederim elbette, herkes böyle değil- hemen rektör, dekan olmak istiyorlar. Onu olamadı mı? Bürokrat olmak istiyor. Onu olamadı mı? Siyasetçi olmak istiyor. Neden? Akademiye sevgisi yok ki, akademiye bir ilgisi yok ki. Bakın, öyle olsaydı -sol cenahın ekolleri vardır, akademisyenleri vesairesi vardır- bu arkadaşların akademik nitelik, gelenek derdi olsaydı akademide ekoller, gelenekler üzerinden rekabet olurdu. Ne oluyor? Siz orada o insanları yaşatmıyorsunuz.

Şimdi, bakın, bazı arkadaşlar diyor ki: “Falanca üniversite şöyle insanları almıyor.” Yahu, Anadolu’daki pek çok üniversitede bir solcu barınamıyor, hiç derdiniz değil arkadaşlar; varsa yoksa sizinle ilgili mağduriyetler, başka mağduriyetler hiç ama hiç ilginizi çekmiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Şunu da söyleyeyim: Üniversitede rektörler bugün tanrı kral gibi, burada akademisyen kökenli olan herkes bilir. Bakın, rektöre gideceksiniz, hakkınız olan kadro için yalvaracaksınız, o veya başka biri de size diyecek ki: “Efendim, yüksek lisans mülakatında falancanın çocuğunu alın, almazsanız görürüz.” Ben kaç defa tehdit edildim sırf yüksek lisans jürilerinde adil olmaya çalıştığım için. O devirde kim kuvvetliyse, sizse siz -en çok siz yaptınız- askerlerse askerler; hep torpil, hep torpil, hep torpil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Taşkın.

YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) – Karşılığında ne diyorlar peki, biliyor musunuz? “Efendim, bunu yapmazsan kadroyu unut, profesörlük kadrosunu unut.”, “Hoca, hoca, seni burada barındırmam!”a kadar varan şeyler. Dolayısıyla, bakın, bunu niye anlatıyorum? Şahsi bir mesele diye düşünmeyin, siz bu kadar yetkiyi rektöre verirseniz o da kendini bu kadar kuvvetli hisseder, yoldan geçen insanı öğretim üyesi dahi yapabilir.

Fırsatım varken son olarak burada şunu da söyleyeyim: Biz rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını katiyen kabul etmiyoruz, böyle bir şey olamaz. (CHP sıralarından alkışlar) Dekanların YÖK tarafından atanmasını kabul etmiyoruz. Lütfen bu konuyu gözden geçirin; olağanüstü hâl şartlarında, o dönemin sisli, puslu ortamında getirdiniz bunu, hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor bu; bu olamaz arkadaşlar, rektörler seçimle gelmelidir ve bir dönem yapmalıdır görevlerini ki onlar da popülist uygulamalara imza atmasınlar. Biz dekan seçecek ehliyete sahibiz.

YÜKSEL TAŞKIN (Devamla) – Biz üniversite mensupları kendi dekanını seçecek ehliyete sahibiz, YÖK’e ihtiyacımız yok.

Haber Kaynağı www.muhalif.com.tr

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Benim gibi bir köylü çocuğundan bir demokrat çıkarmış bir üniversitedir Boğaziçi; neden ölü ele geçirmek istiyorsunuz?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Ulusal24 Haber Merkezi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!