Son zamanlarda, özellikle İsrail-Hamas savaşı başladığından beri sık sık soruyorum: Acaba Orta Çağ’a geri mi döndük?
Ya da: Acaba “yeni” bir Orta Çağ’a mı girdik?
Hatta Son Çağ’a?
Orta Çağı belirleyen özelliklerden başta geleni dinsel bağnazlıktı. Bununla ilintili olarak sık sık savaşlar patlak verir, bazen bu savaşlar büyür, Haçlı seferlerine çıkılırdı. Bu savaşlarda “öteki”ne insan gözüyle bakılmaz, bebek bile olsalar acımasızca öldürülürdü.
Böyle sorular kafama üşüşünce “Yok canım, bilim ve iletişim çağında öyle şey olur mu?” diyorum. “İnsanlığın artık her şeyi kolayca ve çabucak öğrenebilmesi mümkün. Bağnazlık mümkün değil! Dörtbir yandan enformasyon yağıyor. Hava sinyallerle dolu!”
Hemen yanıt veriyor kafamdaki huysuzluk merkezi:
“O sinyallere o kadar güvenme. Biz ne kadar müthiş ilerlediğimize inanırsak inanalım, insanlık bir yandan da yerinde sayıyor. Hatta daha tehlikeli hale geliyor.”
O KADAR UZAK DEĞİL
Evet, günümüz bana Orta Çağ’ı hatırlatıyor. Radyo, televizyon, internet, sosyal medya, dijital bağlantı, yapay zeka, şu bu… Bunlar ve elektrik yoktu ama, o zaman da hava sinyallerle doluydu.
Bence, Orta Çağ’dan o kadar uzakta olmadığımızı unutmamalıyız! Dünyanın şu haline bakın!
Orta Çağ’dakilerin başlıca bilgi kaynağı “gaip” idi. Yani “bilinmeyen”: Bölgesine ve kültürüne göre tanrılar, peygamberler, şeytanlar, melekler, periler, öcüler…
Onlardan, günde 24 saat, her konuda haberler geliyordu: Rüzgar esmiyor, gemiler yola çıkamıyorsa bu bir Tanrı’ya saygısızlığın işaretiydi, bir kızın kurban edilmesi gerekiyordu; gece baykuş üç kez ötüyorsa bu, mahalleden cenaze çıkacağı anlamına geliyordu…
Hiçbir şey raslantı değildi, her şeyin bir anlamı vardı.
Ama herkes okuyamazdı o anlamı: Onun için kahinlere, bilicilere, elçilere, keramet sahiplerine ihtiyaç vardı. “Gaip”in iletişim kodlarını bilenlere…
Onlara büyük saygı gösterilir, hizmet edilirdi. Doğru çıkan bir kehanet tüm kehanetleri doğrulardı.
Ama, kimileri de lanetlenir, “cadı” diye yakılırdı.
Binlerce yıl “gaip”in ana kaynak olduğu böyle bir iletişim ortamında yaşadı insanlık.
Sonra bilimin ışıkları yanmaya başladı, etraf aydınlandı. “Gaip” alacakaranlıkta kaldı. (Ama tamamen sönmedi.)
FARK NEREDE?
Sinyallerin olguları ve doğruları kitlelere taşıması “ilerleme”nin en büyük kanıtlarından biriydi. Bilgilenmiş kamu, demokrasinin vazgeçilmeziydi.
“Gaip” kullara, “bilgi” yurttaşlara mahsustu!
Diyeceksiniz ki, bu türden Orta Çağ masallarının günümüzle ne ilgisi var? “Gaip” geride kaldı. Artık karşımızda “fennin son harikası” araçlarla bize ulaşan, güvenilir kaynaklar var!
Acaba?
Gerçekten biliyor, güveniyor muyuz onlara? Hangisi gerçek, hangisi robot, hangisi bot, hangisi troll, hangisi kandırmaca (deepfake), hangisi gizli servis, hangisi dezenformasyon, hangisi asparagas, hangisi yalancı, hangisi düzenbaz, hangisi boru, hangisi borazan?
Diyeceksiniz ki, ben dangalak mıyım, iyi eğitimli biriyim, palavrayla gerçeği ayırt edebilecek kadar aklım var! Mantıklıyım, rasyonelim, objektifim, kül yutmam!
Acaba?
Sinyalleri inceleyecek vaktin, becerin, yeteneğin yeter mi? O devasa gürültü arasından hangilerini seçeceksin? İnsanların çoğunun okuduklarını tam anlamadığını, hatırlama ve değerlendirme konusunda çok seçimci olduğunu, gelen bilgileri daha çok önyargılarını ve cehaletini pekiştirmek için kullandığını araştırmalardan bilmiyor muyuz?
ESKİ GAİP YENİ GAİP
Ve garip savaşlar çıkıyor, bebekler öldürülüyor! Birileri de bunları “gaip”i tanık göstererek savunuyor.
Bakıyorum da, acaba insanlık eski gaipten yeni gaipe mi geçti diye sormaktan kendimi alamıyorum.
Bağnazlığın, ırkçılığın, nefretin ve dinsel hurafelerin egemen olduğu yeni bir Orta Çağ’a mı geldik?
Haksız mıyım?
Fotoğraf: Estoire d’Eracles’ten İkinci Haçlı Seferi savaşının 14. yüzyıl minyatürü
Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Crusades