Altılı masanın liderlerinden Ali Babacan, 2 Ocak günü yaptığı açıklamalar nedeniyle yeniden tartışmaların odağına oturdu. Babacan’ın özellikle tarikatların serbestçe faaliyet göstermeleri gerektiğini, ancak şeffaflık ve devlet denetimi altına girmelerinin zorunlu olduğunu söylemesi bizim ortodoks Kemalist kesimde büyük kızgınlıkla karşılandı. Bu kesime göre Babacan’ın sözleri Devrim Kanunları ruhuna aykırıymış. Öyle olduğunu var sayalım da tarikat ve cemaatlerin şeffaf olmaları ve devlet denetimi altına girmelerine zorunluluk getirilmesinin neresi yanlış? O zaman soralım: Şu mu isteniyor? “Tarikatlar ve cemaatler kapatılsın. Bunlar devlet denetimi olmadan alttan alta, gizliden gizliye faaliyetlerini sürdürsünler.”
Ah, Kemalist kesim dostları, bu tür faaliyetlerin yasaklanmasının caydırıcı olamayacağını, tam aksine buna ilginin artıp gizlice örgütlenerek güçleneceklerini hala mı anlayamadınız? Birileri bana çok kızabilir. Ancak kendilerine Kemalist diyen kitle de siyasi İslamcılar kadar bağnaz. Bu iki bağnaz kitle aslında birbirlerinden beslenip yollarında yürümeye çalışıyorlar.
DEVA Partisi’nin Lideri Ali Babacan 11 Şubat 2021 tarihli bir televizyon söyleşisinde ilk kez Anayasa’nın ilk dört maddesinin tartışılabilir olduğunu söylemişti. Babacan’ın açıklamasının tamamı şöyleydi:
“Uygun zemin olduğunda Anayasa’nın ilk dört maddesinin değiştirilmesi konuşulabilir. Fakat konuşmak değiştirmek demek değildir. Biz bugün sistem değişikliğini konuşmalıyız.”
Evet, neden Anayasa değişikliği konuşulabilir sözlerine takılınıyor da sistem değişikliği gerektiği hiç telaffuz edilmiyor? Biri buna bir açıklık getirebilir mi? Yoksa herkes gizliden gizliye içinde bulunduğumuz bu karanlık sistemden pek mi mutlu?
Babacan’ın bir teklifi daha var ki bence bu çok önemli. Diyor ki: “ Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 66. Maddesinde yer alan ‘Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür.’”
Dikkat ettiyseniz burada etnik kimliklere ayrımcılık yapılmamasına özen gösterilmesini istiyor. Ne yani? Bu memlekette yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani, Kürt kendine Türk dayatması yapıldığının baskısını hissetmiyor mu? Ötekileştirildiğinin bilincinde değil mi?
Dönelim Babacan’a. Babacan, Altılı Masa’da mutabakat sağlanması durumunda aday olabileceğini, hatta başarılı bir aday olabileceğini söyledi. Ancak kendisinden daha çok ekonomik çözümler beklenirken onun özgürlük, eşitlik, demokrasi ve adalet konusundaki aşırı vurguları dikkat çekiyor.
Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.