Yazar Eylem Tok, ehliyetsiz araç kullanırken trafik kazası yaparak bir kişinin ölümüne dört kişinin yaralanmasına yol açan oğlunu güya korumak için Mısır üzerinden ABD’ye kaçırdı. Fakat sosyal medyadaki paylaşımında oğlunun adını açıkça yazarak ona zarar verdi, onu asıl koruması gereken yerde bir kez daha yanlış yaptı.
İlk haberlerde İstanbul’da Belgrad Ormanı yolunda kaza yapan gencin adı, 18 yaşından küçük olduğu için T.C. olarak kodlanmış ve yüzü flulaştırılmamıştı. Anne Eylem Tok’un paylaşımıyla ve Star TV ile yaptığı söyleşiyle failin adı deşifre oldu. Hürriyet’in ilk haberlerinde isim T. olarak kodlanmıştı ama annenin paylaşımının içinde T.’nin adı açıkça yer alıyordu, kapatılmamıştı.
Bu çelişik tutumun farkına varmış olacaklar ki, Hürriyet de sonraki haberlerinde isim ve fotoğrafların kapatılmasından tamamen vazgeçti ve T.’nin adı ilk sayfadan açık olarak duyurulduğu gibi Ahmet Hakan’ın yazısında da yüzü açık fotoğrafına yer verildi. Hürriyet, sonraki günlerde de T.’nin adını ve fotoğrafını açık yayınlamayı sürdürdü.
Maalesef bir kişinin öldüğü, dört kişinin yaralandığı bu trafik kazasına ilişkin haberlerde medya, etik açıdan tutarlılık gösteremedi. Cumhuriyet, Gerçek Gündem, Karar, Sabah, Takvim, Yeni Akit, Odatv ve Patronlar Dünyası gibi sitelerde T.’nin ismi açık yazılırken fotoğraftaki yüzü kapatıldı. Takvim yüzünü de ismini de gizlemeye gerek görmedi. Posta, ismi kapatırken yüzünü açık yayınladı. Anne ve oğulun havaalanında çekilen görüntülerinde ise fail çocuğun yüzü birçok haber sitesinde hep açıktı.
Akşam, Milliyet, Sabah, T24 ve Yeni Şafak’ın da aralarında bulunduğu bazı siteler doğrusunu yaparak T.’nin ismini ve yüzünü kapatmayı tercih etti. Nihayetinde kaza yapan kişi 17 yaşında, yani bir ergen. Dikkat edilirse, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da tutuklama kararıyla ilgili açıklamasında “18 yaşından küçük T.C.” vurgusuna yer verdi. Çünkü hukuk, 18 yaşından küçük olan kişilerin kimliklerinin deşifre edilmesini engelliyor. Suçlara ilişkin haberlerde fail, tanık ya da mağdur olmaları durumu değiştirmiyor; yasalarda kimlikleri gizlenerek korunmaları ilkesi benimseniyor.
Çocuklara ilişkin haberlerde gazetecilik ilkeleri
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre “18 yaşın altındaki her insan çocuk” sayılıyor ve “bütün faaliyetlerde çocuğun yüksek yararı” gözetilmek durumunda. Sözleşme, devletleri “çocuğun hak ve özgürlüklerini korumak” ile yükümlü tutuyor.
Basın Kanunu’nun “Kimliğin açıklanmaması” başlıklı 21. Maddesinde “18 yaşından küçük olan suç faili veya mağdurlarının kimliklerini açıklayacak ya da tanınmalarına yol açacak şekilde yayın yapanlar … ağır para cezasıyla cezalandırılır” hükmü yer alıyor. Tartışmaya yer bırakmayacak kadar net bir ifade bu.
Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi de Basın Kanunu ile paralel bir düzenleme öngörüyor. Bildirge’de bu konudaki haberlerde sınır “Çocuklarla ilgili suçlarda ve cinsel saldırılarda sanık, tanık ya da mağdur (maktul) olsun, 18 yaşından küçüklerin açık isimleri ve fotoğrafları yayınlanamaz” ilkesiyle çiziliyor.
“Kimliğin açıklanmaması”ndan kasıt, 18 yaşından küçüklerin sadece isimlerinin ve fotoğraflarının kapatılması değil, tanınmalarına yol açabilecek hiçbir bilginin paylaşılmaması. Ailelerinin soyadları, adresi, okulu ve özel nitelikleri gibi bilgiler de deşifre edilmemeli. Özellikle de cinsel saldırılarda çizim, illüstrasyon, kolaj gibi görseller kesinlikle kullanılmamalı.
Yazının başında aktardığım Belgrad Ormanı yolundaki trafik kazasında ise durum biraz farklı. Orada anne ve babanın isim ve soyadları haberlerde aktarıldı. Zira ikisi de tanınmış kişiler. Anne Eylem Tok yazar, baba Bülent Cihantimur da bir estetik cerrahı. O nedenle T.C.’nin kimliğinin tanınmasına yol açacak birçok bilgi ortalığa saçılmış oldu. Öyle olunca da hiç olmazsa isminin ve yüzünün gizli kalması önem taşıyordu.
Yanlış haberlerden örnekler
Ailenin kimliğinin açığa çıkmasının mağdur çocuğa vereceği zararı gösteren üç örnek aktarayım.
2012 yılındaki “12 yaşındaki kızını sözleşmeyle sattı” haberlerinde çocuğun adı E.Y. olarak kodlanmıştı ama okulu, yeni taşındığı şehir ve mahallesi yazılınca çocuk deşifre oldu. Sonra anne ve babasının televizyonlara çıkarılıp konuşturulmasıyla çocuğun kimliğinin gizli bir yanı kalmadı. Aile darmadağın oldu. Bir süre sonra baba Yusuf Akcan da cezaevinde intihar etti. Kız çocuğunun akıbetini ise bilmiyoruz.
Bir başka örnekte Sakarya’da av tüfeği ile oynayan altı yaşındaki bir çocuk, 2022 yılında kazara dokuz yaşındaki ağabeyini vurmuştu. Posta’nın “Affet beni abi” başlıklı haberinde ölen abi ile annenin fotoğrafları, adları ve soyadları açıkça yer alıyordu. Anne babanın isim ve fotoğrafını koyduktan sonra çocuğun adını ve yüzünü gizlemek, kimliğinin tanınmasını önlemedi tabii ki.
Sabah, Hürriyet, NTV ve Milliyet’te yayınlanan DHA kaynaklı haberde, 16 yaşındaki çocuğun beş kişi tarafından dövüldüğü görüntülerin sosyal medyada yayınlanması da sorunluydu. Şiddet pornografisi içeren bu haberde saldırganların isimleri kodlanıp fotoğrafları kullanılmazken mağdur çocuk, adı açık yazılıp yüzü görünen fotoğraf kullanılarak teşhir edildi.
Antalya’da bir tarikat yurdunda kalan 10 kadar çocuğa cinsel istismarda bulunduğu suçlamasıyla hakkında dava açılan Gani Rüçhan Uyrum adlı sanığın adı kodlandı, yüzü de kapatıldı. Oysa yargılama süreci başladığı için adı ve yüzü açık olmalıydı. Sözcü’nün basılı nüshasında sanığın adı ve yüzü özenle kapatılırken web sayfasındaki “Tarikat yurdundaki istismarın kaydı çıktı” haberinde çocukların yüzü açık bırakılmıştı. Halbuki korunması gereken istismar sanığı değil, istismar mağduru olan ya da o yurtta kalan çocuklardı.
Çocukların kimlikleri neden gizlenmeli?
Yasada ve gazetecilik etik ilkelerindeki 18 yaşın altındakilerin kimliklerinin gizlenmesi kuralının temel amacı, onların üstün yararını gözetmek ve korumaktır. Bunun ilk ve temel nedeni de 18 yaşın altındaki bireylerin henüz ergenlik çağını tamamlamamış olmalarından ötürü çocuk sayılmalarıdır. Çocuklar henüz gelişimlerini tamamlamadıkları, yetişkin birer birey hâline gelmedikleri için daha kırılgandırlar. Onlara hak ve sorumluluklar açısından yetişkinler gibi davranılamaz. Dahası; gelişimlerini engelleyecek, gelecekteki yaşamlarını zora sokacak, onları travmatize edecek söz ve eylemlerden kaçınmak gerekir.
İkinci neden, hukuktaki masumiyet ilkesidir. Hukukta olduğu gibi gazetecilikte de hiç kimse yargı kararlarıyla kesinleşmedikçe suçlu kabul edilemez, suçlu gibi gösterilemez. Gazeteciler polis, savcı ya da yargıç rolüne bürünemez. Kaldı ki, 18 yaşın altındaki bireylerin suça karışması söz konusu olduğunda onların kimliklerini ifşa edecek haberler oluşturulmasının, gelişimleri üzerinde sarsıcı etkileri olabilir; gelecek tüm yaşamlarında onları töhmet altında bırakabilir; olumsuz etkileyebilir.
Üçüncü neden ise “Lekelenmeme hakkı”dır. “Masumiyet karinesi” gibi “Lekelenmeme hakkı” da hukukun temel ilkelerinden birisi olmakla birlikte gazetecilik açısından da değerli bir pusuladır. Bütün insanlar için geçerli olan “Lekelenmeme hakkı” çocuklar söz konusu olduğunda ayrıca önem taşır. Çünkü çocukların lekelenmesinin etkileri daha büyük, daha uzun süreli, daha derin olur ve çoğu kez de üzerlerine sürülen lekeyi ortadan kaldıracak güç ve konumda olmazlar.
Bir örnek vermek gerekirse, 12 yıl kadar önce Devrek’te 14 yaşında bir kız çocuğunun öldürüldüğü bir cinayet çocuğun kanlar içindeki fotoğrafı, açık adı ve portre fotoğrafları eşliğinde yayınlandı. Hatta bir gazete, kaymakamın açıklamasına dayanarak, bu olayı “14 yaşında yasak aşk cinayeti” başlığıyla haberleştirdi. Bu haberlerde medya küçük kız çocuğun “Lekelenmeme hakkı”nı ayaklar altına alırken ailesini de karaladı. Üstelik de bu çocuk artık hayatta değildi; dolayısıyla bu lekeyi temizleyecek bir girişimde bulunması veya iddialara yanıt verebilmesi de mümkün değildi.
Dijital ayak izi tehlikesi
Çocukların kimliklerinin gizlenmesinin bir diğer sebebi ise dijital ayak izidir. 18 yaşından küçüklerin dijital mecralarda kullanılacak isim, fotoğraf ve görüntüleri dijital mecrada ayak izi bırakmak gibidir, onları takip eder.
Bu da fail, tanık ya da mağdur oldukları geçmişin yükünü yaşamları boyunca taşımaları anlamına gelir. O izler, geçmişin travmasının sürekli yeniden üretilmesine, kişisel etkilerinin de sürekli güncellenmesine neden olur.
Üstelik dijital ayak izi, 18 yaşından küçüklerin mahremiyetlerini ihlal eder ve güvenliklerini tehlikeye atar. Dijital evrende çocukların görselleri, onlara zarar verecek biçimde kötü niyetli amaçlarla kullanılabilir. Çocukların ve bebeklerin görüntüleri, yapay zekâ uygulamalarıyla ve yazılımlarla farklı biçimlere dönüştürülebilir.
Bu tip durumlarda, kişisel verilerin korunmasını sağlamak üzere oluşturulmuş bir kavram olan “Unutulma hakkı” çerçevesinde Sulh Ceza Hakimlikleri tarafından erişimin engellemesi ya da içeriğin çıkarılması kararı verilebilir. Bu tür yargı kararları, internet ortamındaki suçlarla ilgili yasa uyarınca “kişisel hakların ihlali” olarak değerlendirilerek de alınabilir. Ancak bu senaryolarda bile dijital ayak izini uçsuz bucaksız dijital evrenden tümüyle temizlemek her zaman mümkün olmayabilir.
T.C. olayındaki diğer ihlaller
Yine Belgrad Ormanı yolundaki trafik kazasına dönersek, medyada sadece fail durumundaki T.C.’nin değil, kazada ölen Oğuz Murat Acı’nın bebeğinin ismi ve fotoğrafı da birçok medya kuruluşunda yüzü açık biçimde yayınlandı. Ne yazık ki bu kız çocuğu, babasını yitirdiği bu kazanın travmasını yaşamı boyunca derinden hissedecek.
T.C.’nin durumuna gelince; New York’ta annesiyle birlikte çekilmiş fotoğraflarının sosyal medyada ve neredeyse tüm medyada yüzü ve adı açık biçimde yayınlandı, artık kimliği iyiden iyiye alenileşti. Hatta kimisine göre gazetecilik açısından koruma kalkanı altında tutmanın pek bir anlamı kalmadı. Ancak T.C.’nin karıştığı suç ne denli vahim olursa olsun gazetecilerin tepkisel davranması, 18 yaşından küçüklerin korunmasına ilişkin ilkenin bir kere bile olsa çiğnenmesine izin vermesi yanlış olur. Bu vakada gazetecilik ilkelerinin çiğnenmesine destek vermek başka olaylar için de olumsuz örnek oluşturabilir, çocukların korunmasına ilişkin evrensel ilke geçerliliğini yitirebilir.
Aslında çocuk ve bebek görüntülerinin yayınlanmaması ilkesine geçen yıl yaşanan büyük deprem sonrasında da uyulmamıştı. Enkazdan kurtarılan çocuk ve bebek görüntüleri, oluşturacakları dijital ayak izi gözetilmeden ana haber bültenlerinde, internet sitelerinde ve gazetelerde boy boy yayınlanmıştı.
Maalesef sadece suç haberlerinde değil, yaygın medyada çocuklara ilişkin diğer haberlerde de onların korunmasına gereken özen gösterilmiyor. Çocuk haberlerinde duruma, yere, kişilere göre değişen, belirli bir standardı olmayan yaklaşımlarla çocuklara zarar veriliyor.
Çocukların söz konusu olduğu tüm haberlerde, dahası ebeveynlerin sosyal medya paylaşımları dahil olmak üzere her türlü içerikte onların korunmasının başat ilke olması şart. Çünkü onlar kendilerini koruyamaz. Her koşulda onları koruyup kollaması gereken biz gazetecileriz.