Ali Babacan’ın Baykar firmasına yönelik sözlerinin yarattığı tsunaminin etkisi geçecek gibi değil. Açıkça söyleyelim. Babacan’ın; “Şimdi seçim yaklaşıyor ve hükümetin elindeki en önemli propaganda projelerinden bir tanesi de bu. Bu projede öyle bir hale getirildi ki ‘bu çok kutsal, dokunulmaz’, ‘dokunanı mahvederiz’ falan filan ya. Kusura bakmayın ya dokunacağız tabii, doğruya doğru yanlışa yanlış diyeceğiz,” tespitine katılmamanın imkânı yok.
İktidar medyası ve trol ordusunun yarattığı; “Erdoğan olmazsa Bayraktar olmaz, Bayraktar olmazsa Türk Savunma Sanayii olmaz” saçmalığının bir seçim stratejisi olarak kullanılması bu tsunaminin asıl nedeni.
Babacan’ın konuşmasından cımbızla çekilen; “Devletin tüm imkânları tek şirkete aktarılıyor” ifadesi bu trol ordusunun temel argümanı. Bu ifadeye karşılık Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar’ın “Baykar hayatında ne devletten ne özel sektörden tek bir kuruş kredi kullanmamış bir firma,” açıklaması ise oldukça zayıf bir yanıt.
Kredi kullanımı finansman metotlarının sadece biri. Ama tek şekli değil.
Vergi muafiyetleri, yatırım katkıları, arsa tahsisleri, alım garantileri gibi pek çok başka destek söz konusu olabilir. Ya da Devlet, özellikle hassas sektörlerdeki desteğini, o grubun başka firma ve işlerine katkı sağlayarak da yapabilir. Hatta örtülü ödeneğin varlık nedenlerinden biri bu tür hassas projelerdir. Bu anlamda Baykar grubuna kredi dışı pek çok destek verilmiş olabilir. Ortaya çıkan ürün oldukça başarılı olduğuna göre bu desteklere itiraz edilecek bir durum yok.
Ama Baykar firması söz konusu olduğunda Devletin katkısının çok daha stratejik olduğunun altını çizmek gerekiyor. Sanırım Ali Babacan’ın bildiği ama açıklayamadığı konu bu. Baykar’a aktarılan bilgi ve deneyim birikimi…
Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.