Bu ülkede sokak hayvanlarına sistematik eziyet eden her siyasetçi, her yönetici ilahi bir güç tarafından değil ama toplum tarafından lanetlenmiştir. Bunu yazan hiçbir spirütel bir bağ, dini bir alıntı var mıdır tartışılır. Ama şunu biliyoruz ki “ağzı var dili yok” lafı ile kutsanmıştır adeta. Bir da şu vardır; “ O da bir can”! Zaten bu iki lafa değer vermiyorsanız vicdanınız sorgulanır.
Her şey Ankara’nın belediye başkanının o şansız açıklaması ile geldi. Başkan Keçiören’de sokak hayvanları tarafından saldırıya uğradığı günlerde sorulan bir soruya “Saygılıyım, hayvanseverlerin fikirlerine de saygılıyım ama o kadar çok popülasyon arttı ki Türkiye’de ilk defa kendi imkanları dışında kısırlaştırma ihalesi açan belediyeyiz. 13 klinikle anlaştık. Dişiler kısırlaştığında bir hafta kalması gerekiyor. Erkek olanlar hemen sokağa tekrar bırakılabiliyor ama bu popülasyonda bu şekilde sadece kısırlaştırmayla bunun önünü almanın imkânı yok” diye cevap verdi.
Sokaktaki hayvanların çocuğa saldırması çok kötü bir durum. Bundan daha kötü olan ise bir başkanın kendi yetki alanının bilmiyormuş gibi davranması, yaptıklarını yok sayması ve dahası bu durumun asli sorumlusunun kendisi değilmiş gibi konuşması.
Sosyal yaşamın parçası olan sokak hayvanları pek tehdit olmaz. Ama ne zaman sosyal yaşamdan dışlanıp beslenme koşulları zora girip tehdit görmeye başlarsa saldırganlaşır.
Yani bir köpeğin saldırması politiktir. Politikalarla bağlantılıdır.
Bunu Ankara Belediye başkanının açıklamasında yer vermediği sorumluluklarında apaçık görüyoruz zaten.
Belediye başkanı açıklaması ile üç şeyi itiraf ediyor.”Çok popülasyon arttı” diyerek kısırlaştırma yapmadıklarını, “kısırlaştırma ihalesi açtık” diyerek görevlerini özelleştirildiklerini ve”13 klinikle anlaştık” diyerek gelinen noktayı öyle temiz anlatıyor ki.
Popülasyonu İnşaat İçin Arttırdık
Ankara’da büyükşehir yılda 5-10 bin arası kısırlaştırma yapıyor. Bu sorunu büyüten bir rakam. Demek ki bunu arttırmak gerekiyor. 2020 yılında belediye sadece 7300 köpeğin kısırlaştırması için 750 bin TL para ayırıyor. Bunu belediyenin 2020 performans programından öğreniyoruz.
Demek ki belediye bunu 750 bin TL yerine 7,5 milyon TL yapsa belki sorunu çözecek noktaya geleceğiz. Elimizde veri yok ama belediye belgeleri üstünden politikayı böyle okuyabiliyoruz.
2020 yılında 750 bin TL kısırlaştırma bütçesine rağmen belediye 6 bin hayvanlık bir kamp için ihale açıyor. İhalenin tahmini bedeli ne kadar?
– 35 milyon TL 82 bin TL!
Yani kısırlaştırmanın 47 katı bedele barınma kampı inşaatına. Halk arasındaki ifade ile ölüm kamplarına harcanacaktı.
İhale yapılıyor ve nedense sonrasında iptal ediliyor.
Kısırlaştırmanın 61 Katına İnşaat!
Sonra tekrar ihale yapılıyor. Bu sefer tahmini maliyet 47 milyon 214 bin TL.
Yani 7300 köpeğin kısırlaştırması için 750 bin TL’yi zor bulan bir belediye 6 bin köpek 94 bin metrekare inşaat için 47 milyon TL’lik ihaleye çıkıyor. Tam 63 katı!
Neyse ki ihaleyi kazanan firma 45 milyon 850 bin TL’lik ucuz bir fiyat veriyor.
Böylece 2020’de kısırlaştırmanın toplam harcamasının 61 katı kadar para müteahhitte köpek ölüm kampı yapım işi olarak veriliyor..
Böylece bütün köpekleri kısırlaştırıp temel sağlık hizmetleri bile verebilecekken o para bir müteahhidin cebine inşaat olarak gidiyor.
AKP-MHP-CHP-İYİP oyları ile geçen kararlar!
2019 seçimlerinde sonra ABB’de sokak hayvanlarına dair daha çok mama yardımı içerikli toplam 28 karar geçti.
Bu dönemde imar içerikli geçen karar sayısı 3528!
28 sokak hayvanları için karar ve hepsi oy birliği
3528 imar için karar onlarda çoğunlukla oy birliği.
Peki hiç mi iyi bir karar yok?
22 Temmuz 2020’de Çevre ve Sağlık Komisyonu “Büyükşehir Belediyesi önderliğinde diğer İlçe Belediyeleri ile ortak hareket edilerek ve ihtiyacı olan diğer Belediyelere destek verilerek sokak hayvanları kısırlaştırma seferberliğinin başlatılmasına ” dair bir rapor hazırladı. Rapor 12 Ağustos 2020 tarihinde ABB Meclis’inde oy birliği ile kabul edildi.
Peki sorun ne?
Böyle bir karardan sonra 1 ay sonra 16 Eylül 2020’de bu ölüm kampı ihalesi yapılmış.
Yani belediyenin tek politikası özelleştirme ve inşaat, ve doğru kararı bile buna dönüştürülüyor.
Ranta Kurban Edilen Sokak Hayvanları
Sokak hayvanlarını için yapılan bu kötülükler manzumesi Ankara’nın her tarafı için geçerli. CHP adeta “Gökçek yapamadı, biz onun adına yapalım” edası ile politikaları başkenti geriye götürdü. Cumhuriyet Halk Partisi gibi bir partinin ODTÜ ormanı parçalamayı savunması, Hacettepe Ormanına asfalt dökmesini Anıtkabir çevresine imar artışı vermek için çalışması, Konservatuvarı yıkıp dini tesis yapmak istemesi ve mahkemenin kararını bile tanımaması, İstanbul sözleşmesine düşman birini adını bir caddeye vermesi ya da Kızılırmak suyunu halka söylemeden gizli gizli vermesi gibi çok uzun bir vukuatlar listesi var.
Çok uzun geldi değil mi? Eski belediye başkanı bunlarda bir ya da iki tanesini yaparken ortalık ayağa kalkardı. Ama şimdi Ankara’nın ormanını parçalayan, hayvanlarını ölüm kampını hak gören, Anıtkabir çevresini imara açan, sokaklarda ağaç bırakmayan ve rant dışında bir politikası olmayan bir belediyecilik var.
Hepsine karşı mücadele eden bir mahalleli, bir grup, bir toplumsal kesim var. Hepsi siyasetçilere, ranta karşı doğayı, yaşamı, iklimi, başkenti ve daha ne derseniz onu savunuyor. Karşılarında ise dört partili siyasetçiler var. Dört partinin de ortak yanı başkentin doğasını, tarihini, toprağını ranta çevirmek.
Kısırlaştırmayı da Özelleştirmişler!
Belediye başkanı “ilk defa kendi imkanları dışında kısırlaştırma ihalesi açan belediyeyiz. 13 klinikle anlaştık.” diyor. Belediye sayfasında ise “Rehabilitasyon merkezimiz ve anlaştığımız özel klinikler aracılığıyla yılda 25 bin dostumuzu kısırlaştıracak, kontrolsüz popülasyon artışını da engelleyeceğiz” deniyor. Peki belediye raporlarında (2023 Performans Programı) neden 7500 kısırlaştırma görünüyor?
Kamusal bir sorumluluk taşımayan, halka, doğaya dair bir bilgisi, görgüsü ve politikası olmayan ve verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmeyen bir siyaset başkentin tarihini, doğasını ve canlıların tehdit ediyor.
Çözüm?
Çözüm o kadar basit ki. En başta halka doğruyu söylemek, sonra yasaları uygulamak ve tabiki sokak hayvanları için ayrılan parayı müteahhitte vermemek. Bu bile fazlası ile yetiyor zaten.
Kısırlaştırma gibi bir göreviniz var ama sizin aklınız 45 milyon TL’ye 94 bin metrekarelik inşaata çalışıyor. Müteahhite para bulurken dönüp “gönüllüler masrafları karşılasın” deme cüreti gösteriyorsunuz.
Tabi bir de siyaseten oluşturulan bir işbirliği var. Çok basit bir veri verelim size. Belediyede sürekli kavga var değil mi? Hatta belediye başkanının AKP üyesine söylediği ‘Masaya çık tepin istersen’ sözü hep dolaşıma girer değil mi?
Bu size söylenen en büyük yalan budur aslında iki soru sorayım size.
Birinci soru, 4,5 yılda meclisten kaç karar geçti?
İkincisi ise bunlardan kaçı oy birliği?
İlkinin cevabı 8 bin 883, ikincisinin cevabını düşünün, yazının sonunda bulacaksınız.
Çok açık ki sokak hayvanlarının ağzı var dili yok. O yüzden bu toprakların ahalisi hep onların hakkını korumuştur. Bu topraklar hep o eziyet edenlerin lanetlendiği yer olmuştur.
Ama siz durmayın, başkalarından beklemeyin. Bu ülkede sokak hayvanlarının ağzı var belki ama , ODTÜ ve Hacettepe ormanının, Beşevler’deki konservatuvarın ağzı da yok.
Biz en iyisi onların da dili olalım.
Notlar:
1- Bu yazıdaki veriler için ABB performans raporlarına bakabilirsiniz. Yazı sonrasında “ağzı var dili yok” sözünün hikayesi için İstanbul Ansiklopedisi’nde Ekrem Işın ile yapılan Sokak Köpekleri başlıklı bölümü dinleyin. Ardından Mine Yıldırım ile yapılan Cumhuriyet dönemine ait söyleşiyi dinlemenizi tavsiye ederim. Sonrasında sokak köpeklerinin neden evcil olmaktan öte şehirli hayvanlar olduğunu buradan dinleyebilirsiniz. Son olarak HAYTAP’dan Hayırsızada Katliamı sayfasına da bakmanızı tavsiye ederim..
2- 8883 kararın 8 bin 478’i OYBİRLİĞİ!