Başlığa bakıp bizdeki yerel seçimlerin yapıldığı 31 Mart gününün akşamı neler olup bittiğini anlatacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Sizlere geçtiğimiz hafta Perşembe akşamı (28 Mart) katıldığım bir resepsiyonda duyduklarımın beni bir hayli umutlandırdığını söylemek istiyorum. Nasıl mı?
İstanbul’daki Yunanistan Başkonsolosluğu ülkesinin milli ya da bağımsızlık bayramının kutlanması vesilesiyle bir resepsiyon düzenledi. Gerçi Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını ilan ettiği gün 25 Mart ama Başkonsolosluk resepsiyon için 28 Mart tarihini uygun görmüş.
İstiklal Caddesi üstünde, Yunanistan Başkonsolosluğu’na ev sahipliği yapan tarihi Şişmanoğlu Konağı’nda düzenlenen resepsiyonun kültürel bir teması vardı. Amerikalı ünlü fotoğraf sanatçısı Robert McCabe’in ilk kez 1954’de gittiği Yunanistan’a duyduğu derin hayranlıkla ülke içinde çektiği fotoğraflar Konsolosluk büyük salonunun duvarlarında sergileniyordu. Eşi de Yunan asıllı olan McCabe daha sonra ülkenin fahri vatandaşı olmuş.“Poetry in Stone” (Taştaki Şiir) konulu sergide yer alan fotoğrafların çoğu 1954 ve sonrasında Yunan antik kentlerinde çekilmiş.
Başta Fener Rum Patriği Bartholomeos I olmak üzere davete ağırlıklı olarak akademisyenler, gazeteciler, turizmciler ve iş insanları katılmıştı.
Resepsiyonun açılışında konuşan Başkonsolos Dr.Konstantinos Koutras (kendisi büyükelçi payesine sahip) geçen Aralık ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina’yı ziyareti sırasında imzalanan Atina Deklarasyonu’na atıf yaparak, anlamlı bir siyasi diyalog kurmanın yararlarının altını çizdi. Uluslararası arenanın içinde bulunduğu kritik bir dönemde olumlu bir gündemle güven arttırıcı önlemlerin alınmasının olumlu etkilerinden söz etti. Koutras sözlerine şöyle devam etti:
“Demokrasi hiç bir zaman kolay bir iş olmadı. Bugün burada, karşınızda göğsümü gere gere Yunanistan’ın hiç bir dönem bugünkü kadar iyi durumda olmadığını söyleyebilirim. 2009-2019 arası 10 yıl ciddi bir kriz yaşadık. Ardından Covid-19 kapımızı çaldı. Ama ortaklarımızın yardımları ve halkımızın özverileriyle o zor dönemleri atlattık.”
Koutras daha sonra Atina’yla Ankara arasındaki ilişkilere şu sözlerle girdi:
“Türkiye AB tam üyeliğine aday, NATO müttefiki bir ülkedir. Ne yazık ki ikili ilişkilerimizde bölgemizi de etkileyen, zaman zaman inişler ve çıkışlar yaşanmıştır. Son gelişmeler ilişkilerimizi normal mecrasına sokmuş görünmektedir. Bu olumlu gelişmeyi korumalıyız.
“Üstelik ülkelerimizin halkları zaman içinde hep birbirlerine dostluk ve dayanışma göstermişlerdir. Türkiye’de bir yıl önce yaşanan deprem felaketinin ardından ilk yardıma koşan ülkelerden biri Yunanistan olmuştur.
“Türkiye’yle Yunanistan barış içinde yaşamalıdır. Anlaşmazlıklarını açıkça ve dürüstlükle ortaya koymalı, bunlara çözüm bulmaya çalışmalıdırlar. Bu anlaşmazlıklar halledilemese dahi bunlar gerilim ve krize neden olmamalıdır. Yunanistan’ın, dost Türkiye vatandaşlarıyla bizim ve Avrupa halkları arasındaki temasları cesaretlendirdiği çok iyi bilinmektedir.”
Daha sonra söz alan fotoğraf sergisinin küratörü Sofia Hiniadou Kambani, sergi için seçtikleri 55 fotoğrafı Atina Belediyesi Antik Eserler Dairesi’den sağladıklarını anlattı; ardından da sergiye gelemediği için üzüntülerini bildiren fotoğraf sanatçısı Robert McCabe’in mesajını okudu.
Pek çok tanıdık ve arkadaşla karşılaştığım resepsiyonda az sayıda Türk gazeteci olması dikkatimi çekti. Muhtemelen davet alanların çoğu resepsiyona gelmemişti. Eskilerden tanıdığım, daha sonra yandaş medyaya katılan birisi elimi sıkmadan sağ elini sol göğsüne koyarak beni selamlayınca hangi yolun yolcusu olmayı tercih ettiğini iyice anladım.
Burada eklemek istediğim bir kaç cümle var. Yunanlar 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndan bağımsızlıklarını ilan ettikleri 25 Mart’ı doğal olarak her yıl kutluyor, ama taşkınlık yapmadan. Bizler ise 700 yıl sonra bile İstanbul’un fethini her 29 Mayıs günü,sarıklı, şalvarlı, bellerinde oyuncak kılıç kuşanmış erkeklerin rol aldığı tuhaf etkinliklerle kutluyoruz. Yedi yüzyıl öncesine takılıp kalmak nasıl bir komplekstir? Anlamak mümkün değil.
RUM KADINLARIN EL EMEĞİ KERMESİ
Geçtiğimiz Pazar günü Paskalya Bayramı münasebetiyle İstanbul’daki Rum toplumuna mensup kadınların gene Şişmanoğlu Konağı’nda kermesi vardı. Konağın büyük salonuna kurulan masalarda neler yoktu ki… Örneğin zeytinyağlı biber, lahana ve yaprak dolmaları, gene zeytinyağlı patlıcan ve mevsim sebzeleri yemekleri, kırmızıya boyalı Paskalya yumurtaları, çörekler, bisküviler, çeşit çeşit kekler ve pastalar…
Bir köşede kurulan semaverden Yunanistan’a özgü sıcak, kırmızı şarap servisi…Bir başka köşede minik şişelerde vişne ve kızılcık likörü.
Rum kadınların toplumları yararına düzenledikleri kermeste Paskalya’ya yakışır tam bir bayram havası hakimdi. Hele İsa Mesih’in ruhu için içilen, tarçın, kakule ve karanfille tatlandırılmış sıcak şarabın tadını mümkün değil anlatamam.
Son bir söz… Bu toprakların, artık bir avuç kalmış (Fener Rum Patrikhanesi kayıtlarına göre yaklaşık 1,500 kişi) kadim insanlarının, bütün güçlük ve engellere rağmen vatanlarına tutunma çabalarını alkışlıyorum