Hilal SARI
Yersiz Kumpanya’nın oyuncu ve senarist Elif Ongan Tekçe’nin kaleminden çıkan ikinci oyunu “Nasıl Bilirdiniz?” Cihangir Atölye Sahnesi’nde prömierini yaptı. Topraktan gelip toprağa gittiğimiz yaşam denen koca döngünün önemli bir anına- cenazelerine- kapıyı aralayan oyun, bu döngüyle mükemmel örtüşen ‘Loop Station’ teknolojisiyle dramaturgi anlamında sınırları zorluyor. Güray Dinçol yönetmenliğinde sahnelenen oyunda kullanılan özgün ses ve müzikler tek kişilik oyunun başrolünü de canlandıran Elif Ongan Tekçe tarafından Loop Station üzerinde canlı olarak sahnede üretiliyor.
Neredeyse görülmeyecek kadar fark edilmeyen bir cenaze duacısı bir kadın, yer altında sessizce uyuyan ölülerin yer üstünde yeniden konuşulması için anlatıyor. En yakın arkadaşı bakkaldan gelen gazete kağıtlarından tanıştığı Jean Paul Sartre. Hayalet olup da kaybolmalarına izin vermemek için “Herkes anlatılacak kadar eşittir” diyerek unutulanların hikayesini “İyi bilirdik” demeden dobra dobra anlatıyor. Kadına, hayvana ve doğaya şiddete karşı güçlü mesajlar veren politik bir metin “Nasıl Bilirdiniz?”. Yazarı ve başrol karakteri canlandıran oyuncu Elif Ongan Tekçe ile kendilerine büyük destekler sağlayan ve birçok oyun atölyesini bünyesinde barındıran Cihangir Atölye Sahnesi’nde prömier sonrası “Nasıl Bilirdiniz?” oyununu konuştuk.
Dramaturgide yine sınırları zorlamışsınız, ölüm ve yaşamın bir ‘loop’tan ibaret olduğunu ‘loop’ teknolojisi kullanarak vermişsiniz! Biraz bahsedebilir misiniz anlatı biçiminden? Oyuncu için zorlu bir deneyim gibi değil mi?
Oyunun hikayesi de aslında bir ‘loop’ (döngü) olduğu için, anlatım uzamı dışında ne uzamlar yaratabileceğimizi düşünürken, ses uzamı yaratabiliriz diye düşündük. Garage Band’de sesleri deniyordum ama sonra bu ‘loop’ teknolojisiyle denemek istedik. Bu oyunun enstrümanının bu olduğuna karar verdik. Işıklar ve arkada yansıtılan Jeff Oslo & Shao imzalı ilüstrasyonlar da bir görüntü uzamı yarattık. Loop teknolojisine karar verdikten sonra bu oyun için öğrendim. Çok iyi bir koordinasyon gerekiyor. Ama çok sevdim, daha da geliştirip farklı şekilde kullanmak da istiyorum.
Yersiz Kumpanya’nın ilk oyunu Unutulan ’da olduğu gibi, yine önyargıları kıran bir metin olmuş. En ihtiyacımız olan hoşgörü duygusu da hâkim oyuna. Ana karakteri cenaze duacısı kadın yapmak nereden aklınıza geldi?
Eşimin annesi vefat ettiğinde eve bir duacı kadın geldi. Çizgili poşeti vardı, hoparlörünü çıkardı, duasını okudu. Dini hikayeler de anlattı. O kadar mistik bir ortamdı ki ve herkes bir anlığına gündeliği unuttu, başka şeyler hatırladı. Sanırım cenazenin insanın kendisi ile karşılaşmasını sağlayan ve daha incelikli olmasını hissettiren bir yapısı var. Tabi ki ölümle de karşılaştığı için …, “Burada bir anlatıcı var dedim, bir hikâye var”, aklımda yer etti. Aslında başka bir oyunun karakteriydi buradaki anlatıcı, pandemide sonradan sahnelemekten vazgeçtiğim bir oyun yazmıştım. Oradan kopartıp ayrı bir karakter olarak işledim duacıyı ve bir kurgu yaptım.
Cenazelerimizde kullanılan ‘Nasıl Bilirdiniz?’ ifadesini oyunun başlığına çekmişsiniz. Oyunun isminden ve cenazelerde duacılık yapan ana karakterimizden bahsedebilir misiniz biraz?
Konuşulmayan ve anlatılmayanları duyan, ölülerle konuşan bir kadın ana karakterimiz. Hayvanlar da bitkiler de, kenarda kalmış insanlar da dahil buna. Konuşamayanları yeniden aktarmaya çalışıyor. Ve bunu ancak cenazelerde yapıyor. Bu ülkenin hala hesabını veremediği çok ölü var. Bu kız her şeyi okuyor, bakkala gittiğinde kese kağıdından okuyor. Okumak dışında bir şey yok hayatında. Gazetelerde bir dönem gerçekten önemli eserler olurdu. Örneğin Sartre’ın Bulantı’sı olurdu. Ben İnce Memet’i gazete ekinde tefrika şeklinde okurdum ve heyecandan çıldırırdım. Eve bakkaldan gelen gazete tek karışılmayan şey olduğundan orada okuyor öğreniyor. O yüzden naylon torbaya dönülmesini istemiyor çünkü yazı yok. Naylon torbanın çıkışı da yine bir dönemin devrin kapanmasına işaret ediyor ya…
Ana karakterin en yakın arkadaşı neden Jean Paul Sartre?
Sartre “Kişi her zaman hikâye anlatan birisidir. Başkalarının hikayeleriyle çevrelenmiş olarak yaşar ve hayatını bir hayat hikayesi olarak anlatmak ister” diyor. Yıllarca konuşmayan bir kız, başkalarının hikayeleriyle konuşmaya karar veriyor. Kendiliğinden insan nasıl bahseder ki? Kendim dediğin şeyi nasıl anlatabilirsin? Kendim her zaman bir biçimlenme ve biçimlendirme ile gerçekleştiriliyor ya, her hikâye sana kendinle ilgili bir buluş sağlıyor.
Karakterimizin ‘solcu’ da bir babası var. Oyunun eşitlik vurgusu da bu karakterden geliyor değil mi?
Şimdi kızanlar olacak bunu dediğimde ama devamlı devrim peşinde koşan solcu olup da kendi dibine ışık tutamayan bir babası var kendi dünyasında yaşayan karakterimizin. Ama kızına “Herkes anlatılacak kadar eşittir” diyerek de oyunun ana mesajını yine bu karakter veriyor. Kızına eşitlik konusunda el vermiş. Sadece insanlarla değil, öldürülen hayvanlarla, kesilen ağaç ve bitkilerle de konuşabiliyor karakterimiz. Sadece öldükten sonra anlatabiliyoruz bazı şeyleri. İsimlerle ötekileştiriyoruz varlıkları ‘efsunlu’ diyoruz ötekileştiriyoruz, ‘pitbull’ diyerek ötekileştiriyoruz. Bugün muhtemelen kaç tane kadın öldürüldü? Ve cenazelerinde “İyi bilirdik” dendi karısını öldüren adamlar için. Sonra da birkaç gün sonra öldürülenlerden bahsedilmez oldu. Ana karakterimizin tek bir derdi var: Onların hikayesini anlatmak.
Ölüm önüne geçilemez ve doğamıza gömülü bir gerçeklik. Ama siz ‘Nasıl Bilirdiniz? De ölüme bu kadar dikkat çekerek ne anlatmak istediniz?
İnsanın kibri de çok yüksek. En nihayetinde öleceksin. Sen de karbon kökenli bir varlıksın. Bir sarmaşıktan, bir cesurdan-oyunda anlatılan köpek- ve bir Arlet hanımdan veya kimsesizler mezarlığında yatan efsunlu bir kadından daha önemli değilsin. Çok basit varlıklarız biz. Ancak bir o kadar da kibirli… Karakterimiz de o yüzden hayalet olmalarına ve unutulmalarına izin vermiyor. Yoksa konuşulmadan unutulup gidecekler. Bizim bu ülkede hesabını hala vermediğimiz çok ölüm var.
Yitip gidenlerin hikayesini anlatırken geçmişi yeniden de yazıyorsunuz bir anlamda sanki?
Olayı nereden gördüğünüz çok önemli tabii. Bu oyunda da o kanaldan gitmeye çalıştık. O kadar kutuplaştık ki, eğitimine izin verilmemiş ve cenazelerde duacı olmuş bir kızla da aynı noktadan kibrini bırakarak bakabilmek gerekiyor. Çok etiketçi bir topluma dönüştük.
“Nasıl bilirdiniz?” derken, aynı zamanda “Nereden biliyorsun?” da diyoruz. Hangi pencereden okuyorsun o bildiğini? Senin yazdığın kişisel tarihin bu dünya üzerinde bıraktığın iz. “Hayal, gerçeğin ayak izi gibi” diyor ya hani, işte ölen kişilerin hikayelerini anlatmak da onların ayak izinin üzerine kendi izimi koymak gibi. Belki yeniden yazmak gibi.
Maskelerin düşmesi gerektiğinden mi duacı kızımız gerçekleri anlatıyor?
Geçmişin yeniden bir okunması gerekiyor çünkü bize her şeyi anlatmıyor gibi. Geçmiş hep aynı kapılara çıkıyor ve o yüzden bir diğerinin kapısına açılamıyoruz bir türlü. Gerçekler şeffaftır. Herkesi olduğu kadar görebilmek önemli. O bağlamda tabi ki politik bir metin.
OYUNUN KÜNYESİ
Oyunun Adı: Nasıl Bilirdiniz?
Yazan ve Oynayan: Elif Ongan Tekçe
Yöneten: Güray Dinçol
Müzik Yönetmeni: Berkay Özideş
Yardımcı Yönetmen: Ece Zeynep Taşkın
Işık Tasarımı: Utku Kara
Kostüm Tasarımı: Ülkü Şahin
Görsel Tasarım ve Animasyon: Jeff Oslo & Shao
Asistan: Gözde Yıldız
Teşekkürler: Cihangir Atölye Sahnesi, Bomovu, Tak Tak Atölye, Zerrin Yanıkkaya, Irmak Kuyumcu, Zeynep Kuyumcu, Özgür Doğa Görürgöz, Bercuhi Berberyan, Emine Dikmen, İdea Drama Sanat, Atölye Pasaport.