Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz?
İstanbul doğumluyum. Başka bir şehir veya ülkede yaşamadım desem yeridir. Sinema okulu mezunuyum. Sinemanın birçok kısmında çalıştım. Bugüne kadar 4 uzun metrajlı film yaptım.. Televizyon için çeşitli diziler yönettim. 2 kısa filmim var.
“Köpekle Kurt Arasında” fikri nasıl ortaya çıktı? Yazım süreci nasıldı?
Bundan 15 yıl önce birkaç arkadaşımla bir senaryo çalışmıştım. Ancak o hayata geçmedi. On yıl sonra o senaryo başka bir biçimde ele alınabilir mi diye düşündüm. Tekrar ele aldığımda yepyeni öncekiyle ilgisi olmayan bir yapıya kavuştu. Kabaca içinde iyi ve kötünün sürekli yer değiştirdiği bir karakter yaratmak heyecan verici oldu. Kendi gençlik yıllarımın ruhsal karmaşası filmin yönünü belirledi diyebilirim. Çok zahmetli bir yazım süreci geçirdi senaryo. Birçok sahneyi tekrar tekrar yazıp çektim. Senaryo kurgudaki son halini alana kadar o kadar değişti ki… Hiçbir senaryom bu kadar zahmetli olmadı desem yeridir.
Karakterleri yaratırken ve oyuncu seçiminde nelere dikkat ettiniz? Özellikle Mücahit Koçak’ın Orhan karakteri için biçilmiş kaftan olduğunu düşündüm…
Oyuncu seçiminde açıkçası oyuncunun benim niyetlerimi ele vermeyecek özellikleri olmasını istiyordum. Seyreden insanlar Orhan karakterinin zihninden geçenleri hemen etiketleyemesin istedim. Bu beklentimi her sahnede oyuncudan istedim çeşitli şekillerde. Set benim için senaryonun görselleştirdiği bir alan değil daha çok bir laboratuvar. Oyuncuyla bu laboratuvarda denemeyi aramayı sürdürmek isterim hep. Mücahit benim yönetmen olarak beklentilerimi boşa çıkarmadı açıkçası. Memnunum.
Daha önce “Neden Tarkovski Olamıyorum?” ve “Halef” gibi filmlerle birçok festivalden ödül aldınız. Peki son filminiz festivallerden yeterince ilgi gördü mü? Neden?
Bu filmimin yeterince ilgi görmemesine söyleyebileceğim fazla bir şey yok. Daha doğrusu söylersem sanki münasebetsizlik yapmış olurum gibi hissediyorum. Katmanlı ve biraz emek isteyen bir film. Filmden çıktıktan sonra da üzerine düşündürerek tamamlanıyor. Sanırım sadece genç bir erkeğin yaşadığı sancılar ve ruh halleri gibi algılanırsa bugünlerde pek revaçta değil herhalde… Bilemiyorum.
Film varoluş sancılar çeken bir karakter üzerinden aslında bir nevi günümüz gençlerinin ekonomik sıkıntılarından kaynaklanan gelecek kaygılarını da konuşturuyor. Siz bu konuda neler söylersiniz?
Ekonomik kaygıların ve gelecek endişesinin gençliğimin en temel sorunlarından olduğunu söyleyebilirim. Bu durum bugün de tüm şiddetiyle sürüyor kanımca. Ülkemizin makus kaderi yani. Ancak bundan daha da önemlisi ben bu hayatta neyim, ne yapmak istiyorum, bu hayat bana ne vaat ediyor ve tüm bir aile hayatımın ve geçmişimin geleceğimin üzerine bir karabasan gibi çökmesini nasıl engelleyebilirim soruları benim için daha yakıcıydı. Bu yakıcı soruların bugün de birçok gencin sorunu olduğunu varsayıyorum
Filmin bundan sonraki süreci nasıl olacak?
Hiç bilmiyorum açıkçası. Bir gösterim olanağı ne kadar olur, vizyon görebilir mi görse bile kim izler ki zaten diye kendi kendime söyleniyorum. Bakıp göreceğiz.
Yeni projeleriniz neler?
Yazmak istediğim farklı şeyler var. Farklı türleri araştırıyorum. Kimisi uzun zamandır aklımda olan fikirler ancak ön hazırlık, okumalar uzun zaman alıyor. Ne zaman tam olarak yazmaya hazır hissederim şu an bilemiyorum.