‘Şimdi 24 yıl öncesini neden hatırlayalım?’ diye sorabilirsiniz. Yaşı uygun olanlar içlerinden ‘o tarihte önemli bir olay olmadı’ cevabını verebilirler, oysa Mayıs 2000 toplumsal psikolojinin dönüş noktasına işaret ediyordu.
Türkiye 1999 yılına geldiğinde, IMF desteğiyle bir ekonomik program uygulamaya koydu. Programın temelinde faize karşı bir hareket vardı, program açıklanırken piyasa neye uğradığını şaşırmıştı. Enflasyonun ortalama yüzde 65 olduğu ortamda, yıllık bono faizleri yüzde 25 ve Merkez Bankası gecelik faizleri yüzde 4 olarak açıklanmıştı. Bu noktada akıl dışı ekonomik uygulamanın finansman desteği IMF tarafından sağlanacaktı.
Açıklamayla Borsa yaklaşık bir ay boyunca her gün yüzde 10 artışa geçti. Vatandaş, kredi çekmek için banka önlerinde kuyruğa girdi. Bedava para sayesinde varlık değerleri gerçeklerden koptu. İnsanlar artık Türkiye’ de faizin kökünün kazındığını ve bir daha geri gelmeyeceğine inandı.
Sanayi üretimi artarken insanlar tasarruftan uzaklaştı, borçlanarak kendisine ait olmayan parayı çılgınca harcadı.
Tüm bunlar olurken bir “ekonomist” bile çıkıp ekonomik paketi eleştirmedi.
Dengeler bozuldu ancak hakim ortamda kimse gerçekleri görmedi.
2000 Mayıs’ına gelindiğinde yorgunluk işaretleri başlamıştı. Borsa artık rekor kıramıyordu, yapmayı çalıştığı deneme gerçekleşmeyince geri çekilme dönemine girildi. Mayıs 2000’ de artık rüzgarın döndüğü aslında görülmüştü. Varlık değerlerinin düşmesi bir noktada kredilerin ödenemeyeceği korkusunu getirdi ve Şubat 2001’ de malum kriz açığa çıktı.
Şubat 2001’e bizi getiren anlayışla, günümüz ekonomisi aslında birbirine benzer uygulamalardır. Tek fark, üretilen krize verilen cevaptadır. 2001’de çok hızlı ve ciddi bir programla vaziyet alınmış ve Türkiye ekonomisinin yıllarca gelişmesine ortam hazırlanmıştır.
Para basılarak sorunun yıllara sonrasına aktarma sorumsuzluğu tercih edilmemiş, acı ilacın ülke menfaati için olduğu benimsenmiştir. Tercihin de başka büyük bedellerin ödememize neden olduğu görülmektedir.
Bugün yine bir Mayıs ayında yakın tarihimizi hatırlardık. Tarih tekerrürden ibaret mi göreceğiz?