13 Şubat öğleden sonra Türkiye tarihinin en büyük madencilik, ve çevre kirliliği felaketi yaşandı. Bu bir kaza değildi. Bu insan eli ile kurgulanmış bir felaket idi. Ama eller çok organize idi.
Yine panikledik, yine kaygılandık ve yine o PFSB, yani post felaket stresi bozukluğu hepimizde hasıl oldu.
PFSB’yi en son 6 Şubat’ta mı yaşadık? Bir de Kazdağlarında da yaşadık, hatırlar mısınız? Yüzbinlerce ağaç yok olmuş ve kimse görmemişti.
İliç haberleri gelir gelmez bizler daha durumu anlamaya çalışırken ve birkaç insanla sınırlı haber alırken siyaset devreye girdi ve o izlemekten sıkıldığımız distopik filmin popülist sahnesini izledik. Biz diye başlayanlar, açıkları bulanlar ve bunu tek bir kişiye indirgemeye çalışanları gördük.
Sistemi sorgulamazsak sistem sürecekti. Ama biz bu felaketleri artık yaşamak istemiyoruz.
Asla Sistemi Sorgulamayalım!
Hepimiz böyle anlarda anlama ihtiyacı duyarız ve bu konuda fikri olanlara başvurmak isteriz. Bir anda ortada bilgi bolluğu olur ve açlığımızı gidermek isteriz. Ortaya dökülen bilgiler teknik bilgiler olup doğru olsa bile sorunun hakkını vermez. O bilgiler sistemi sorgulatmadığı oranda sistem hizmet eder. Bazıları da kara çalma yolu ile işi abartmayı sever. Bu da asıl argümanları eritir.
Peki, yangın varken yangın tekniğini konuşmak doğru mu? Hayır tabii ki, ama yangın olmadığını iddia eden bir yönetim varsa o ev yanıyorsa yolunu bulmak zorundayız.
Sistem sorguları hep itfaiyenin zillerini çaldırabilir de…
İliç felaketi neden küresel bir felaket?
Bunları konuşuyoruz ama İliç felaketi bölgesel bir felaket değil, Ortadoğu’yu ilgilendiren bir felaket. Toprağın siyanür ile zaten kirlenmesi, hidrojen siyanür (HCN) gazı neyse ama siyanür ile kirlenen toprağın Fırat manzaralı tepeden aşağıya doğru akması. Vadi yatağında yağmur yağarsa ve Fırat nehrine akarsa bir felaket, akmazsa sızarsa başka bir felaket ve hem akar hem sızarsa başka bir felaket diyemeyeceğiz.
Siyanür kullanıyor, bu bir dert. Ne kadar denetlendiği, ne kadar yaptırıma tabi, o da bir dert. Ama daha kötüsü biz hiçbir şey bilmiyoruz. O yüzden burada tekniğine dair hiçbir şey söyleyemeyeceğiz. Tek söyleyeceğimiz bilmediğimiz şeye asla güvenemeyeceğimiz.
ÇED kıyağının kronolojisi
Çöpler Kompleks Madeni dünyanın en mutlu altın madeni.
2014’de bir kapasite artışı yapıyor. Hemen “ÇED olumlu” kararı çıkıyor.
2021’de “2. Kapasite Artışı ve Flotasyon Tesisi” için “ÇED olumlu” kararı aldırıyor.
2022’de siyanür sızıntısı nedeniyle üç ay kapatılıyor.
Diyeceksiniz artık daha dikkatli davranırlar. Yok, 2023’de “Açık Ocak Genişleme” için başvuruyor. Ona ise “zahmet etme” kararı gibi “ÇED gerekli değildir” kararı aldırıyor.
Kontrolsüzlüğü, imtiyazı hissedebiliyor musunuz?
Şu haritayı paylaşayım ve aklınız fırlasın. 3 köyün içinde ve Fırat nehri kenarında siyanürlü altın çıkarma işlemine “çevresel etkisi yoktur ya” deyip sadece üç köyü değil bütün Mezopotamya’da yaşamı bitirme riski ancak organize bir kötülük ile alınabilir.
Kolektif sorumluluk, bireyselleşme popülizmi
Suçlu kim derdindeyiz ve sıkışınca suçu bir kişiye atmaya endeksli bir sistemimiz var. Bu iktidar için böyle. Mesela şirket en küçük rütbeliyi suçlu ilan ederek kendini kurtaracak. Siyaset farklı mı? Onlar da sistemin sorgulanmasını istemedikleri için eski bakanı gündeme aldılar.
Eski bakan tabii ki sorumlu ama ona onay veren 21 bakanlık masum mu? Hadi 21 bakanlığı geçtik, onaya destek raporları yazan ODTÜ, Hacettepe, Ankara Üniversitesi hocaları masum mu? Peki onları eleştireni bırakın, isimlerini ananı gördünüz mü gördünüz mü? (Ekşi’deki bir entry hariç) Hadi o raporda eşsiz katkısı olan onca mühendisten bir haber var mı? Bir tanesi bile bile sorgulamadı, mesele etmedi ve ben yokum demedi ve onlar masum mu? Onlara dokunmayalım ama “bu sorumsuzluğa ortak olmayacağım” diyen ve eziyet gören, işten atılanları ne zaman göreceğiz.
İliç Çöpler Siyanürlü Altın Madeni Faciası bu kadar kolektif, bakan-bakanlık çalışanı-üniversite hocası-mühendisten oluşan dev bir organizasyonun farklı seviyelerde ama ortak sorumluluğudur, onların ellerinden çıkan bir eserdir.
Ama bu resimde bir oyuncu eksik. Onun derdi başka.
Organize işler bunlar: Yasama!
Her maden işletmesi ve izni çok organize bir teşkilatın işidir. Bu yapı yürütmedir aslında. Buna organizasyon izni veren düzenlemeler de bir organizasyonun işidir. Bir de yasama vardır ki onlardan icazet almasa asla olmaz.
Eski bakanı tek suçlu ilan eden mevcut siyaset aslında neyi saklıyor biliyor musunuz?
Ben söyleyeyim, halktan saklanan yasama ayağını saklıyor. Sıkı durun geliyor!
14 Şubat Maden Kanunu Günü
14 Şubat 2019’da ne oldu biliyor musunuz? İçinde maden kanununu ilgilendiren kanunun da olduğu bir torba kanun geçti.
Yani bu torba kanunun 5. yılına bir gün kala bu kaza oldu.
Bu kanun meclise geldiğinde bir yazı yazmıştım ve başlığı olarak “Kimsenin konuyu bilmediği torba kanun mecliste!” demiştim.. Ne garip. O kanunun çalışılması için iki ayrı muhalefet partisi temsilcisi ile iletişime geçmiş ve çok güzel atlatılmıştım. Bu olay benim için meclis izleme karneleri çalışmalarıma karar vermem için büyük bir dönüm oldu. Onlara bu nedenle minnettarım.
Bu iki değerli vekilimiz yasayı halka anlatmadılar. Hatta oylamaya bile katılmadılar. Çünkü siyaseten halka sistemi eleştirmek yasaktı, anlatmak da yasaktı. Tek izin verilen iş işten geçtikten sonra halka beraber itiraz korosuna katılmaktı.
14 Şubat günü TBMM Genel Kurulu toplandı. 8 kanun ve kararı düzenleyen bu torba kanunu sessiz sedasız meclisten geçti. Nükleer’den madene kadar pek çok şeyi değiştirirken iktidar sadece 214 vekilin KABUL oyu ile teklifi kabul ettirdi. Koca mecliste sadece 36 vekil RED oyu verdi. Yani TBMM’de 36 vekille temsil edilmiştik. 210 kadar muhalefet vekili katılmamıştı.
CHP’den yirmi bir, HDP’den altı, İYİP’den ise dokuz vekil oylamaya katılma teveccühü göstermişti.
Yürütme sadece bakan değil, bakanlıklar da değil. O ÇED ve teknik dökümanlarda imzası olan herkes bu organize yapının parçası. Yasama dediğiniz ise meclise gelenler ve gelmeyip başka işlerin peşinde koşanların dahil olduğu ve onların söylemleri ile halkı oyaladığı ayrı bir organizasyon.
“Yürütme” kadar ”yasama” da burada felakete ortak.
O yüzden bize bugünkü yürütmenin başını değil, o günkü yürütme başını hedef gösteriyorlar.
Çünkü mecliste bir yasa daha var, onu tartışmayalım istiyorlar.
Meclise Yeni Bir Maden Kanunu daha var!
Şimdi mecliste yeni bir maden kanunu teklifi daha var. Kimse size söylemedi yine değil mi? Merak etmeyin, o 29 Ocak’ta geldi. Partiniz yine haber etmedi, sizi yine uyuttu değil mi? Bugün bu kaza mevcut düzenlemelerin toplamının bir sonucu. Bu toplamda yeri değişen virgülün bile rolü var. Ama size bunu anlatmayacaklar. Neredeyse iki hafta oldu bu teklife dair halka ya da seçmenine bilgilendirme yapan bir tane bile parti yok.
Bu kanun geçerse daha büyük bir kötülük beklemek en doğal halimiz olacak.
İktidar Dün Teklifi Meclisten Kaçırdı
Muhalefetin halka anlatmadığı bu kanun teklifini dün iktidar geri çekti. Millet uyanmasın şimdi diyerek teklifi geri çektiğini dünkü genel kurul notlarından öğreniyoruz.
Halkın haberi olmadığı, halka haber veren olmadığı için kimse duymadı. Hemen bir araştırma komisyonu da kurarak ön aldı.
Ne yapmalı?
Çok karmaşık gelebilir ama hakikaten karmaşık. Bu sistemin ana dinamiği ise çıkarlar. Bu çıkarlarda halk yok. O yüzden felaketlerde bile popülizm yapan bir siyaset var. O yüzden sistemin bir dişlisi ile ile uğraşan bir siyaset var ve böylece iktidarın sigortası gibi görev alıyorlar. 14 Şubat 2019’da maden kanununu ananı gördünüz mü? Ya da ÇED’de imzası olan o mühendisleri, hocaları?
Çöpler olayı siyasetçi eliyle becerilmiş, mühendis ve hukukçu eliyle desteklenmiş oldukça organize bir felaket. Çözüm de ona karşı daha akılcı, daha organize olmalı. Orada bir avuç zenginin çıkarı varsa burada milyonların, Fırat nehrinin, siyanür ile katledilen bakterilerin çıkarını savunanlar olmalı.
Bu hiç kolay değil, bir defa başardık, filtresiz termik santralleri veto ettirdik. Sekiz defa zeytinlikte, bir defa meralarda başardık.
Bu zincirin kaynağı birincil mevzuat, yani yasalardır. Yani meclistir. Bunu belirleyen bir ekonomik politik yapı vardır. Oraya sizi dokundurtmadıkları sürece bunu hep yaşayacağız. Devamında ikincil mevzuat ve onların uygulayıcıları gelir.
14 Şubat 2019, maden kanunu geçiyor. 29 Ocak 2024, meclise yine maden kanunun geliyor. 13 Şubat 2024’de ise Çöpler Siyanürlü Altın Madeni felaketi yaşanıyor.
Çöpler politikacı eliyle, teknik destekle başarılmış bir felaket değil mi, bu yüzden SiyanürGATE skandalı desek haksızlık etmiş olmayız!