Bir çocuk sahibi olamamak hep bir sızıydı Atatürk’ün yüreğinde. O acısını hiç gizlemedi…
*
Bir baloda Asaf İlbay, on altı yaşındaki kızını Atatürk’le tanıştırdı. Sohbet neşeli sürürken o anlarda Atatürk’ü hüzün bastı. Asaf Beyi göstererek söz açtı:
– Asaf ile bir mahallenin çocuğuyuz. Belki aynı yaştayız da. Demek ben de vaktiyle evlenmiş olsaydım, on altı yaşında bir çocuğum olacaktı!”
Gözleri yaşarmıştı. Durumu fark eden Asaf İlbay’ın eşi hemen söze girdi:
– Paşam, bütün millet sizin çocuklarınızdır, dedi.
Derin bir iç çekti, “Doğru, işte ben de bununla avunuyorum…” dedi…
Yaşamının bir gerçeği de bu olacaktı; hep başkalarının çocuklarını sevmek, okşamak, kendi çocuğuymuşçasına bağrına basarak yüreğini avutacaktı. Gözlerinde nem, sesi buruk konuştu:
– Belki benim çocuğum olmadığında bir gizli neden vardır. Çok sevdiğim bir tayımın ölümünden o kadar duygulanmıştım ki, günlerce acısını unutamadım, yemek yiyemedim. Ya çocuğumu kaybetmiş olsaydım, ne olurdum bilemem…
Bu duygular içinde, gittiği her yerde gördüğü, karşılaştığı çocukları sevecek, kollayıp gözetecek, olanakları bulunmayanları alıp okutacak, etrafından, evinden çocukları hiç eksik etmeyecekti.