Sözcükler ateş gibidir, karanlıkta da aydınlıkta var olabilir, büyü gibidir frekansları değiştirebilir; ilham vericidir duyguları canlandırıp tutku yaratabilir, etkileyicidir ruhsal olana hitap ederek aşkı kollayabilir ve görünmezdir. Elde edilemez, dokunulamaz sadece yaratılabilir, güçlüdür sınırları aşarak ölüme karşı gelebilir.
Yazarlar sözcükleri, cümleleri ve anlamları yaratırken hangi kaynaklardan beslenir? Sadece bilgi, deneyim, iletişim, sezi, oluşum ve ilham yeterli midir?
Aristoteles’in “Ruh Üzerine” yazdığı kitabı okuduğumda eserinde ilhamın dışında başka bir şeylerin döndüğünü kavramıştım. Sadece zekâ, bilgi ve deneyim böyle bir eser yaratmaya yeterli olamazdı. Bambaşka bir şeyler vardı, ama onlara bir tanım getiremediğim için daha önceleri ruhsal yorum diyordum. Bu tanımlama da eksik kalıyordu.
Mutlak Hafıza Dünya İle Sınırlı Değil
Ruh bir şeyi deneyimlemeli, öğrenmeli ki yorumlayabilsin. O kaynağa, oraya bilinçdışı (bilincin dışındaki zihinsel alan), Akaşik kayıtlar (Akaşa: İslam literatüründeki adı “Levh-i Kalem ile yazılan Levh-i Mahfuz”) diyebilirim. Kayıtlar, sadece bu dünyaya ait değildir, boyutlar arası olan tüm evrenin hafızasıdır.
Enerjinin Korunumu Yasası, enerji yoktan var edilemez, var olan enerji de yok edilemez sadece bir şekilden diğerine dönüşür, der. Her varlığın ve maddenin bir enerjisi vardır. Enerjinin dönüşümüyle akaşik arşivi oluşturan bilgiler oluşur.
Düşüncelerimiz, oluşumların kendisi, ses, ürettiğimiz her eser, ruhumuzdan yansıyan bütün eylemlerimiz yok olmamak üzere, bu arşive kaydolur. Sırlar, hakikatler ve tüm kutsanmışlar da orada yer alır. Kaynak… Yazılmışsa veya söylenmişse bilgi artık akaşik kayıtlar içerisindedir. Yakılmasının, saklanmasının, yok edilmesinin bir önemi yoktur.
İlhamı Alt Etmek
Ve bir gün biri gelir, ilhamı alt ederek oraya ulaşabilir. Aristoteles, bilinçdışında var olan bilgi kaynağını nasıl kullanabileceğini keşfedenler arasındaydı. Aristotales’in “Ruh Üzerine” yazdıklarının sadece ilhamın yarattığı bir eser olduğunu düşünmek haksızlık olur. Yazmak üzerine yaptığım incelemelerde ilhamın alt edebileceğini keşfettim. Bu ise durmaksızın yazabiliyor olmanız demektir. Kaynağın ağzını keşfetmek…
Bilgi hazır olana verilir çünkü zamanından önce alınan bilgi yarardan çok zarara neden olur. Kişiyi bilgiye hazırlayan ise “yol”dur. Ve öğrenilmeyen her ders tekrar edilmeye mahkûmdur. Kim aynı çemberde dönmek, kim sürekli aynı dersi -farklı senaryolarla- tekrar etmek ister ki… O zaman değişmeye, gelişmeye ve öğrenmeye açık olmak işleri hızlandırır. Buna ise ruhun evrimleşmesi (tekâmül) denir. Beden gibi ruh da bir enerjiyse olgu, oluşum ve bilgi ile evrimleşir. Olgun bir beden içerisinde küçük bir çocukla ve küçük bir çocuk bedeninde yaşlı bir ruhla karşılaşılması olasıdır.
Bilinçten ayrılan veya bilinçaltına itilen bilgiler bilince çağırılabilir. Birçok düşünür bilinçaltını ve bilinçdışını birbirinden ayrı kavramlar olarak ele almışlardır. Bilinçdışı içgüdülerin hareketi ile keşfedilebilir. Adı üzerinde bilinçdışı yani, bilinmeze denk gelen. Peki, bu bilinmezlik bir yol bularak bilince ulaşabilir mi? Bilinçdışı psişik süreçleri kapsar, bu psişik alana ulaşmak ise zihnin kalıplarıyla değil, içgüdü, hislerin savurganlığı ve uçuculuğu ile olabilir. Bilinmezin yarattığı şüpheyi yok saymayarak hislerin yakaladığı çağrıya kulak vermek… Bu sesi taşımak, bu tadı taşımak, bu soğuğu ve sıcağı taşımak, bu ışığı taşımak sözcüklerle tanımlayamayacağın elle tutulur olmayan bu sadece havayı (düşünce gücünü) taşıyabildiğini iddia etmektir.
Sezgisel gücü aktive edip havayı taşıyabilene, onu bükebilene ve onu güç olarak kullanabilenlere, “Bunu nasıl yapabiliyorsun?” sorusu sorulduğunda onlar iki nedenden dolayı cevap vermeyeceklerdir. Birincisi, yapabildikleri şeyi tarif edemeyeceklerdir, çünkü çoğu his ve sezgidir. Zihin ve kalbin söylediklerini birbirinden ayırabilmektir bu. İkincisi, herkes kendi gizinin peşine düşmeli ve keşfetmelidir. Olayın özelliği yapılan yolculuktur, keşfedilen şeyin güzelliğine, özüne ulaşmakta sarfedilen emektir ve ilginç tesadüflerle, olağanüstülükle bezenen olaylar zincirini deneyimlemektir. Yaşanılan tüm olaylar, sadece küçücük bir hakikate ulaşmak içindir. O hakikat ki büyük bir sarsıntı ile yaşanılan, yaratılan tüm dünyayı yıkabilir ve o yıkıntılar içinden, yeniden dönüşmüş olarak ortaya çıkmak gerekebilir. Tüm bunları yaşamadan direkt o bilgileri almanın bir anlamı yoktur. Hayat bir hediye ise anlamını çözecek olmak tamamen kişisel bir meseledir. Belirsizlik ve çelişkileri yok saymayarak kendi anlam projesini yaratabilmek ve evrene yazmaktır bu.
Bilgi, titreşimlerle yayılır, emilir ve sonra varması gereken notada tekrar değişmek üzere bir süre hapsolur. Evrenin ilk yasası değişimdir.
Neden okuyor ve yazıyoruz? Edebiyat hangi ihtiyacımızı karşılıyor? Dilin toplumdaki yeri ve önemi nedir? Tüm bu soruları kısaca cevapladım.
1-Yazmak eylemi doğru soruları sormakla ilişkilidir
https://www.muhalif.com.tr/haber/1-yazmak-eylemi-dogru-sorulari-sormakla-iliskilidir-65714
2- Kitap yazmak deli işi
https://www.muhalif.com.tr/haber/2-kitap-yazmak-deli-isi-71260
3- Tüm Yazılanlar Ne Olacak?
https://www.muhalif.com.tr/haber/3-tum-yazilanlar-ne-olacak-78798
Teknolojinin dil ve kültür üzerindeki etkileri
https://www.muhalif.com.tr/haber/teknolojinin-dil-ve-kultur-uzerindeki-etkileri-74273