Geçtiğimiz hafta Türkmenistan doğal gazının Azerbaycan ve Türkiye üstünden Avrupa’ya taşınabilmesi için bir anlaşma imzalandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Türkmenistan Devlet Başkanı Serdar Berdimuhammedov Türkmenistan’ın Avaza bölgesinde düzenlenen “Türkiye,Azerbaycan, Türkmenistan Devlet Başkanları Birinci Zirvesi”nde bir araya gelerek Türkmen doğal gazının Türkiye ve Avrupa’ya ulaştırılması için üç ülke arasında enerji alanında işbirliğinin geliştirilmesine dair mutabakat zaptı imzalamıştı. Mutabakat Türkmen doğal gazının Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) üstünden Türkiye ve Avrupa’ya taşınmasını öngörüyor. Anadolu Ajansı haberi verirken uzmanlara dayanarak bu gelişmenin “tarihi bir olay” olarak değerlendirildiğini bildiriyor.
Ancak bu “tarihi olay” bazı ciddi itirazlarla karşılandı. Örneğin İngiliz Oxford Üniversitesi Araştırma Görevlisi Gulmira Rzayeva, Türkmen gazının önce Azerbaycan’a, oradan da TANAP üstünden Türkiye ve Avrupa’ya sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) olarak taşınmasının maliyet açısından uygun olmadığını, ancak yeni bir boru hattı inşa edilerek bu sevkiyatın yapılmasının daha uygun olacağını belirtti.
Bu girişim kapsamında Türkmenistan’ın karada ve Hazar Denizi’ndeki tesislerinde gaz üretim alanlarına ek yatırım yapılması gerekebileceğine dikkat çeken Rzayeva Türkmenistan’ın daha önce de Batı’ya doğal gaz satışı konusunda istekli olduğunu ancak Rusya’nın baskısı nedeniyle bu yönde adım atamadığını söyledi. Rzayeva bu pürüze rağmen Türkiye’nin siyasi ve askeri bakımdan Türkmenistan’ı koruma konusunda kararlı olduğuna işaret ederek gelişmeyi tarihi bir adım olarak değerlendirdiğini ifade etti.
Bu gelişmeye bakarak ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son zamanlardaki “Rusya odaklı” dış politikasından sapma eğiliminde olduğu ve “çok yönlü bir dış politika izleme” seçeneğine yöneldiğini düşünmeye başladım. Özellikle Ukrayna Savaşı’nda Lideri putin’in önderliğinde ciddi kayıplara uğramaya başlayan Rusya’yla fazla içli dışlı görünmenin Erdoğan gibi pragmatik bir liderin işine gelmeyeceği apaçık ortada. Bu gelişme hayata geçtiği takdirde Rusya’nın buna tepkisinin ne olacağına bakmak lazım. Moskova’nın bu anlaşmayı pek de memnuniyetle karşılamayacağını düşünüyorum…
Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.