Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dünyada İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan sistemin her yeni gelişmeyle daha şiddetli sarsıldığını belirterek, “Şu an dünyada mazlumu koruyacak, zalimi durduracak, zulmün önüne geçecek bir kurumsal mekanizma yoktur. Küresel güvenliğin teminatı olarak yıllardır bize anlatılan kurumlar, büyük bir zaaf içindedir” dedi. Erdoğan, mevcut sistemin insanlığa refah, huzur ve adalet getirmeyeceğini kaydederek, Said Nursi’nin “Eski hal muhal; ya yeni hal, ya izmihlal” sözlerini kullandı.
Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre Merkezi’nde düzenlenen Albaraka İslami Finans Zirvesi’ne katılan Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkanlar:
Böyle bir zirvenin ülkemizde düzenlenmesi ayrıca önemlidir. Doğu batı arasında köprü rolü üstlenen Türkiye, finansal piyasalar arasında da aynı rolü oynamaya başladı. Geçen yıl hizmete açtığımız İstanbul Finans Merkezi, bu çabalarımızın ve vizyonumuzun adeta sembolü oldu. İstanbul’un finans ve İslami finans alanında büyük potansiyeli olduğunu uluslararası kurumlar da tasdik ediyor. Zirvenin, İslami ekonomi sisteminin temel taşı olarak İslami finansın etik standartlarının daha iyi anlaşılacağına vesile olacağını düşünüyorum.
“Kurumlara olan güven sarsılmıştır”
Son yıllarda dünyamız köklü değişimden geçiyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan sistem, her yeni gelişmeyle daha şiddetli sarsılıyor. Şunu çok net görüyoruz; uluslararası sistemde denge kaybolmuş, belirsizlik artmış, istikrarsızlık ve kaos, dünyanın hakim rengi haline gelmiştir. Koronavirüs salgınının tahribatının enkazı kaldırılmadan Rusya-Ukrayna savaşı patlak vermiş, bunu 7 Ekim’de Gazze krizi izlemiştir. İsrail’in tüm insanlığın gözü önünde Gazze’de işlediği toplu katliamlar, küresel düzenin acziyetini gözler önüne sermiş, mevcut kurumlara olan güveni sarsmıştır. BM Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, dünyada düzeni sağlamakla mükellef yapıların adaletsiz ve çarpık karakteri bir kez daha ortaya çıkmıştır. Şu an dünyada mazlumu koruyacak, zalimi durduracak, zulmün önüne geçecek bir kurumsal mekanizma yoktur. Küresel güvenliğin teminatı olarak yıllardır bize anlatılan kurumlar, büyük bir zaaf içindedir. Eski hal muhal; ya yeni hal, ya izmihlal. Bu sözün adım adım gerçeğe dönüşmeye başladığına şahitlik ediyoruz. Türkiye olarak uzun süredir bu duruma dikkat çekmekteyiz.
“Adaletin olmadığı yerde huzur ve barış; güvenliğin olmadığı yerde demokrasi ve özgürlük olmaz”
Dünyanın devasa bir köye döndüğü günümüzde, sınırlar ve mesafeler bizi koruyamaz. Afrika’da onca yer altı kaynağına rağmen insanlar açlıktan ölüyorsa, Suriye’de, Sudan’da, Yemen’de kan akmaya devam ediyorsa, Gazze’de 35 bin 600 masum insan acımasızca katlediliyorsa, medeniyetlerin beşiği Akdeniz mülteci kabristanına dönüşmüşse, her yıl binlerce umut yolcusu son nefesini çöllerde, dağlarda veriyorsa, kusura bakmayın ama kimse kendini emniyette hissedemez, gece başını yastığa rahat koyamaz. Adaletin olmadığı yerde huzur ve barış olmaz. Güvenliğin olmadığı yerde demokrasi ve özgürlük olmaz.
“Sürekli sorun üreten mevcut sistemde ısrardan vazgeçmeliyiz”
Küresel sistemin elitleri bu tabloyu görmezden ve duymazdan geliyor. Fakat yaşadığımız her hadise, her bölgesel kriz, yıllarca biteviye giden her kanlı barış ve barış karşısındaki savaş, hepimize bu gerçekleri tekrar hatırlatıyor. İnsanlık olarak, hem kendimizin hem evlatlarımızın müreffeh bir dünyada yaşamasını istiyorsak, çözüm yerine sürekli sorun üreten mevcut sistemde özellikle ısrardan vazgeçmeliyiz. Bunun yerine daha dengeli, daha adilane, daha kuşatıcı bir sistemin kurulması için hep beraber el ele vermeliyiz. Karşı karşıya olduğumuz meydan okumalar, esasen hiçbirimize başka bir alternatif de bırakmıyor. Hangi inanca, kültüre, millete mensup olursak olalım; bunun için mücadele etmemiz gerektiğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum.
“Küresel finansal mimari, reel sektörü sömüren bir yapıya dönüşmüştür”
Aziz kardeşlerim… Küresel finansal mimarinin varlık gayesi, aslında üretim ve refah atışına katkı yapmak olmalıdır. Var oluş gayesi, üretimi, istihdamı ve değer üretimini desteklemek olan finansal sistem, artık reel sektörden bağımsız ve reel sektörü sömüren bir yapıya dönüşmüştür. Sistem, gelir ve servet adaletsizliklerini besleyerek, yapay büyümeye yol açarak, az gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler üzerinde aşırı baskı oluşturuyor. 2008 krizinden sonra, borca ve faize dayalı finansal mimari, krizi doğuran sebepleri ortadan kaldırmaya dönük gerekli adımları atmadı. Sistemin yapısal sorunları açıkça gün yüzüne çıktığı halde, süreç geçici önlemlerle yönetilmeye çalışıldı. Bunun da mevcut sıkıntıları çözmek yerine derinleştirdiğini görüyoruz. Geldiğimiz noktada, küresel finans mimarisinin oldukça kırılgan bir yapıda olduğunu bugün süreci doğru okuyan herkes kabul ediyor.
“Kapitalist sistemin, insanlığa refah, huzur ve adalet getirmeyeceğini artık hepimiz kabul etmek zorundayız”
Üstad Necip Fazıl ‘Allah’ın 10 pulunu bekleye dursun 10 kul, bir kişiye tam 9, 9 kişiye 1 pul. Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa’ diyor. Evet, kurt taksiminin bile ötesine geçen bir adaletsizlikle karşı karşıyayız. Elini vicdanına koyan hiç kimsenin böyle bir manzarayı içine sindireceğini düşünmüyorum. Kapitalist sistemin, serbest piyasayı teşvik ediyor gibi gözükse de arka planda tekelleşmeyi, tefeciliği, manipülasyonu, üretim, emek ve ticaretten daha ziyade paradan para kazanmayı ödüllendirdiğini görüyoruz. Zayıfı daha zayıflatan, fakiri daha da fakirleştiren, zalimi güçlendiren bu sistemin dertlerimize derman olamayacağını, insanlığa refah, huzur ve adalet getirmeyeceğini artık hepimiz kabul etmek zorundayız.
“Katılım finans, tüm insanlığa hitap edebilecek potansiyele sahiptir”
İslam iktisadı, ekonomik büyüme ve kalkınmanın yanı sıra, adalet, ahlak, sürdürülebilirlik, sosyal refahı ve çevreyi de gözetmektedir. Bu iktisadın mütemmim cüzi ‘İslami Finans’, Türkiye’deki ismi ise ‘Katılım Finans’tır. Katılım finans, tüm insanlığa hitap edebilecek potansiyele sahiptir. Türkiye olarak bizzat bunu yaşadık, yakın tarihimizde tecrübe ettik. Rahmetli Özal’ın çabalarıyla faaliyete geçen özel finans kuruluşları 40 sene içinde sürekli değişerek ve kabuk değiştirerek bugünlere kadar geldi. Tabii katılım finans sisteminin Türkiye’teki öncüsü 1984’te kurulan Albaraka Türk’tür. Daha sonra yeni aktörlerle katılım finans sistemi büyüdü ve günümüzde bankacılık sistemi içindeki payı yüzde 9’a yaklaştı.