Bir düş böldü uykumu. Sabaha karşı saat beşte bir düş böldü uykumu.
Küçük bir salonda, bir haritanın başında ayakta duruyorum. Haritanın üzerinde tertemiz mavi bir örtü var. Yüzlerini seçemediğim dinleyicilere bir şeyler anlatıyorum.
Harita üzerindeki mavi örtüyü kaldırırken “Şimdi de…” diyorum, “Şimdi de bu vatanı bölmek, küçültmek istiyorlar.”
“Şimdi de…” diye başladığıma göre düşümün başında Osmanlı Türk atalarımızın haritasını anlatmış olmalıyım. Fakat o bölüm belleğimden yok olup gitmiş.
Mavi örtünün altından beliren Türkiye haritasına bakıyor ve anlatıyorum.
Aman Allah’ım, hiç fark etmemişim, ne kadar da mevzun bir vatan haritamız varmış. Sağdan sola, yukarıdan aşağıya ne kadar da ölçülü ve dengeli. İki boğazdan Meriç’e uzanan bölüm, sanki ölçü bozulmasın diye vatanın bir parçası olmuş. Bir de Hatay… O küt çizgiye ne kadar uyumlu bir eğim vermiş de denize yaslanıvermiş.
Fakat Ayvalık, İzmir, Aydın ve Muğla’nın ötesinde, mavi denizin üstünde, bazıları irice, bazıları küçük damlacıklar hâlinde gözyaşları var. Öte yanda Nahçıvan, Tebriz, Kerkük, Halep, Girne hüzünlü fakat gülümseyen gözlerle vatan haritasına bakıyorlar.
Sonra birden Habur’dan vahşi sesler çıkaran adamlar giriyor kamyon kasalarının üstünde. Zılgıtlarla.
Anlatmaya devam ediyorum.
Bir köşkün salonunda mı, bir sarayın salonunda mı bir süslü salonda işte, kırk adet adam toplanmış. Hepsinin de kılığı Fesli Kadir’e benziyor. Onlara bir şeyler anlatan adam da Fesli Kadir’e benziyor. “Kadir Ağabey ne güzel adamdı” diyor, “Oslo ne güzel, Habur ne güzeldi” diyor; “Ergenekon, Balyoz ne güzeldi” diyor; “Açılım” diyor, “çözüm” diyor. Fesli Kadirler hep birlikte zılgıt çekiyorlar. Yüzü buruşmuş yaşlı adam da belleğini yitirmiş gibi onlara katılıyor.
Zılgıtçılar önce deevrimcilerin koltukları altında palazlanmışlardı. Sonra da bu feslilerin, diye anlatıyorum.
Anlatmaya devam ederken bir şey fark ediyorum. Zılgıtçıların poşuları, deevrimcilerin parkaları, feslilerin püskülleri görünmeyen iplerle bir yerlere bağlanmış.
Haritanın başında bunları anlatırken vatanın altındaki çatlaklar hareketleniyor, vatan toprağı sallanıyor, yollar yarılıyor, binalar çöküyor. Nice insanımız molozların altında can veriyor. Gözyaşları sel olup akıyor. Fesli Kadirler duyarsız, Fesli Kadirler sorumsuz.
Haritanın bazı noktaları yaklaşıyor ve büyüyor. Kaz Dağları çıplak, Erzincan Dağları çıplak. Çamur akıyor, zehir akıyor. Yaşlar dökülüyor insanlarımızın gözlerinden. Sarsılıyor bedenleri hıçkırmaktan. Fesli Kadirler başka bir telaşta.
Bir düş böldü uykumu. Sabaha karşı saat beşte. Vatan coğrafyasının üzerinde kalpaklı, mavi gözlü bir silüet belirirken. Mavi gözlü adamın kaşları çatık fakat gülümsüyordu. Sonra ellerinde bayraklar milyonlarca insan gördüm, Anıtkabir’den taşıyor, Ankara sokaklarına doğru akıyordu.