featured

Dijital soyutlanmalar, sahte kutlamalar içinde bir suflör: Hüseyin Çağlayan

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yasemin SALİH

Bu sergi neyin, nelerin suflörü?

Ben bu projeyi, şu anda yaşadığımız hayata bir reaksiyon, tepki veren bir sergi olarak düşünüyorum. Yaşadığımız problemler, gözle görülmeyen ve görülen problemler, bir yandan mutlu eden ama aynı zamanda endişe veren tüm konuları arasında bizi biraz düşündürmesini amaçladım. Bugün elde ettiklerimiz nelere sebep oluyor. Bunu negatif anlamda düşünmedim. Bu sergi; bir yanda kutlamalar –sahte kutlamalar-, bir yanda özenmenin şekillendirdiği yaşamlar, bir yandan da sömürgecilik kavramlarının bugüne yansıması arasında yer alıyor.

Sömürgelicilik derken bugün başka türlü bir sömürgecilik yaşandığını mı düşünüyorsunuz?

Evet, bir bakıma öyle. Şu anda yaşadıklarımız sömürgeciliğin yarattığı sonuçlar. Dijitalleşmenin yarattığı etkiler. Kitlelerde özentilik, bunun yayılmasına dikkat çekiyorum. Sosyal hayat, sanal hayat yeni bir durum ortaya çıkardı. Bugünün insanları daha fazla sosyal paylaşım yapıyor, daha fazla sanal hayatta görünür gibi duruyor ama bana göre ne kadar sanal sosyallik varsa o kadar izoleyiz.

Sergide üç ana öğeden biri “özenti” olarak öne çıkarılmış. Özenti bir süredir çok eleştirilen bir konu. Siz nasıl ele alıyorsunuz?

Ben bu sergide özenmeyi olumlu kılıyorum. Özenti olumsuz bir kelime gibi duruyor ama aslında birçok gelişmeyi tetikleyen davranış. Edebiyat, müzik, tüm eserler özenerek yaratılan şeyler. İnsana bir bakış açısı noktası veriyor. Ancak bir de sanal dünyadaki özenme var. Maskeler var. Bu nedenle sergide maskeleri görüyorsunuz. Sanal dünyadaki özenme başka bir özenme. Diyelim ki sosyal medyada 1 milyon takipçisi olan bir fenomen var. Gençler ona özeniyor. Bir şey vermiyor, bir şey üretmiyor bu fenomen. Ama kariyeri parlak duruyor. Takipçi sayısının getirdiği kariyer altı boş bir kariyer. Gençler de onun gibi olmak istiyor. Bu da omurgasızlık yaratıyor bence. Ama iyi değerlendirilirse fayda da yaratılabilir. Bunu ateş gibi görüyorum. Yangın da çıkarabilirsiniz, karanlığı da aydınlatabilirsiniz. Bu kişiye bağlı. Ben bu nedenle protesto yapmak istedim. Bunu yırtılan elbiselerle temsil ettim. Bakırı kullanarak yapılan bir yırtılan kağıt var sergide. Sendeki cevheri keşfetmen için tepki ver. O kağıt görünümü bir heykele dönüşüyor. Kalıcı hale geliyor. Bir şeyler anlatıyor. Bu da dijital dünyaya bir reaksiyon. Bu yaşamın çok fazla boşlukları var. Ben de bu boşlukları delen, farklı bakış açısı getiren eserler koydum sergime.

Peki, gençler Hüseyin Çağlayan’a özensin mi? Hangi yönlerinize özensinler?

Gençler benim işimi ciddiye almama özensin. Ben şimdi Almanya’da akademisyen olarak çalışıyorum. HTW Berlin’de profesörüm. Alanım inovasyon ve sürdürülebilirlik. Gençlere diyorum ki; kendinizi değil, işinizi ciddiye alın. Şimdi bakıyorum herkes bir mükemmelin peşinde. Evet, güzel ama mükemmeli bulmak bir süreç. Küçük yaştan bir anda ona ulaşamazsınız. Emek vermeden bir omurga yaratamazsınız. Fedakarlık lazım. Ben bugün yeterince risk alındığını, fedakarlık yapıldığını görmüyorum.

Hüseyin Çağlayan kimlere özenir?

O çok var. Annem var örneğin. Annemin ailesi el becerisi çok yüksek insanlar. Biz gerçek bir Akdenizli aileyiz. Ayrıca kreatif olarak etkilendiğim, özendiğim insanlar da var. Onlar benim arkadaşlarım. Londra’da Central Saint Martins College’da sanat ve dizayn okudum. Oradaki arkadaşlarımla hala temas halindeyiz. 30 yıldır onlar benim ailem. Tamamen uluslararası bir ortamdı. Herkes gerçekten öğrenciydi, öğrenmek istiyordu. Onlardan hala çok etkilenirim.

Gerçekten öğrenciydi derken, bugünkü öğrencileri nasıl görüyorsunuz?

Elbette bu her öğrenci için geçerli değil ama şimdiki öğrenciler müşteri gibi. Varlıklı ailelerden gelen öğrenciler artık çok farklı. Ben öğrencilere çok imkan verilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü öğrencinin işi çözüm bulmaktır. Her şeyi olan bir öğrenci çözüm aramaya ihtiyaç duymaz. Öğrenmek, çözüm aramak öğrencinin işidir. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan insan laçkalaşır, tembelleşir, değer bilmez.

Birileri yetenekli gençlere destek olmalı diyorsunuz, size bu anlamda kim, kimler destek oldu?

Her zaman bir kişi çıkar. Bir şirket gibi, bir kurum gibi görünür ama o aslında bir kişidir. O öne çıkar ve bağırarak konuşur. Bu gençte potansiyel var, önemli diye bağırır. O kişi sayesinde yetenekler ilerleyebilir. Bu dünyada her ortamda böyle. Benim için iki kişi bunu yaptı. Biri Isabella Blow diğeri de Browns mağazası. Onlar bana destek verdi ve sonra çember büyüdü.

Siz birileri için bağırıyor musunuz bugün?

Evet. İngiltere’de çok yetenekli bir genç kız var. İngiliz. Onu katkı sağlayabilecek yerlerle tanıştırıyorum. Gençler çok yetenekli. Bu yeteneklerin atıl hale gelmesi ilgisizlik ve eğitimsizlikle oluyor. Bunun önüne geçilmesi lazım.

Bu mükemmeli arayışın, omurgalı duruşun içinde toplumsal sorumluluk nerede olmalı?

Sanatçının doğasında var sorumluluk. Bizim görevimiz, var olan hakkında farklı bakış açıları getirmek. Bunu yaparken bizim de yaratmamız gereken bir ekonomi var. Bir şeylerin sürdürülebilir olması için ekonomi de gerekiyor. Ama öte yandan sanatçı gündem yaratmalı. Elbette bu alanına göre değişir; her sanatçı da bunu yapmalı demiyorum. Ben bunu tercih ediyorum, böylesini yapıyorum. Bugüne kadar politik durumlara da tepkilerim oldu, farklı konulara da. HTW Berlin’de de bulunduğum bölüm ile MIT arasında işbirliği projelerine başlıyoruz. En önemli konu teknolojinin geri dönüşümde nasıl kullanılabileceği. Bu konuların üzerine gidiyoruz. Bu çabanın artması gerekiyor çünkü artık geri dönüşüm bir mesele bile değil, hayatın bir parçası. Daha kolay yaratabilme tekniklerini düşünebilmeliyiz. Daha az zarar vererek, atıksız üretim zincirini yaratmak lazım.

Bu konuda moda endüstrisinin çabalarını samimi buluyor musunuz?

Hayır, moda endüstrisinin çabalarını samimi bulmuyorum. Almanya bu konuda çok dikkatli. Prensipli davranıyor. Elbette bazı firmalar için sürdürülebilir olmak kolay değil. Hele de küçük şirketler bunda zorlanıyor. Büyük bir sistem kurulması gerekiyor. Bu yapı içinde sürdürülebilirliğin kolaylaştırıldığı bir sistem lazım.

Sergiler bir yandan devam ediyor ama Hüseyin Çağlayan bir moda tasarımcısı. Bir moda markası. İşlerden bahsedelim biraz da?

Çok küçük bir ekiple çalışıyorum. 10 kişiydik ama pandemiden sonra dört kişiye düştük. Ben de yeni dönemde farklı bir iş modeli kurdum. Bir yandan profesörlük çok zamanımı alıyor. Bir yandan da şirket anlamında işi ikiye böldük. Birincisi bu sergi gibi, dikkat çeken, farkındalık yaratan projelerde yer alıyoruz. İlk sergimizi Çin’de açtık. Çok büyük bir iş oldu. İstanbul ikinci işimizdi. Diğer yandan da tarafında koleksiyonlarımızın üretimini tamamen Çin ve Kore’de yaptırıyoruz artık. Moda da artık eskisi gibi değil. Eskiden yılda altı koleksiyon yapıyorduk. Şimdi bunu uygulamıyoruz. Bu yıl sadece birkaç koleksiyon yapacağız. Böylece masraflarımız da azalacak. Lüks modada en önemli pazarlar Uzakdoğu’da. Moda endüstrisi de dönüşüyor. Bu belki sonra değişecektir, eskiye döner mi bilmem. Ben eskiye dönmek istemiyorum. Çünkü çok yüksek masrafların olduğu bir dönemdi. Pahalı bir iş yapıyoruz ama ben savurgan biri değilim.

TÜRKİYE’DE DAHA BÜYÜK BİR ORTA SINIF OLSUN İSTERDİM

İstanbul’da bu sergiyi açmak size neler hissettirdi?

İstanbul tüm dünyada benim en sevdiğim yer. Bu, benim Türk kimliğimle ilgili değil, gerçekten öyle. Ruhu olan bir şehir. Ama elbette beniz üzen şeyler var. Daha büyük bir orta sınıf olmasını isterdim. Burada başka bir durum var. İngiltere’de enflasyon yüzde 18 olacak diyorlar, herkes kendini yerlere atıyor. Ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Türkiye’de çok sakin. Türkiye’de insan arasında bu kadar büyük gelir uçurumu olması beni rahatsız ediyor. Ama gençlikten çok umutluyum. Bu ülkenin gençleri beni çok heyecanlandırıyor. Onlar her şeyi değiştirebilir. Türkiye heyecan verici ve potansiyeli çok yüksek bir ülke. Bu arada İngiltere’ye taşınan Türkler çok arttı. Londra’da ikimetrede bir Türkçe konuşulduğunu duyuyoruz. Biz Türkler bir şeyleri aramızda kendi dilimizde konuşurduk, artık o mümkün değil, herkes Türkçe konuşuyor. Ve bakıyorum gelenlere, çok verimli, nitelikli insanlar geliyor İngiltere’ye.

KEŞKE TÜRK GENÇLERİYLE DAHA ÇOK ÇALIŞABİLSEM

Türkiye ile Türk gençleri ile ortak projeler yapmak gibi bir planınız var mı?

Keşke olsa. Keşke Türkiye ile ortak bir çalışma yapabilsem. Bu sergiye Plevneli ile girdim. Aslında büyük ortak projelere çok da vaktim yok. Ama Türkiye’deki gençlik beni çok heyecanlandırıyor. Zaten gençleri çok sevdiği mden profesör olmak istedim. Türkiye’deki gençlik çok meraklı, öğrenmek istiyor. Türkiye ile duygusal bir bağımda var. Keşke buradaki gençliğe daha çok katkım olabilse. Bana herkes, “Türkiye’den destek almıyorsun, kendi ülken seni desteklemiyor” diyor. Bunu çok haklı bulmuyorum. İngiltere’de de kurumsal olarak kimse kimseye destek vermiyor. Bu sadece Türkiye ile ilgili bir durum değil.

Haber Kaynağı www.dunya.com

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
0
kurnaz
Kurnaz
Dijital soyutlanmalar, sahte kutlamalar içinde bir suflör: Hüseyin Çağlayan

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Ulusal24 Haber Merkezi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!