Derin olmayanın, büyük sularda işi ne? Hayat sığlıkta değil olabildiğince, yapabildiğince derin olmakta ama derin olmakta ağır bedeller ödetiyor, insan, olana. Hani söz temsili, açık denizlerde vurgun yiyebilirsiniz, boğulabilirsiniz ya kara da? Durum aslında bundan hiçte farklı sayılmaz.
Çünkü sığ olmayanlar, büyük sularda kulaç atarken, sığ olanlar ise bir şeyleri hep sıkıştırarak yaşarlar.
Sıkıştırarak yaşayanların ödeyecekleri bedeller, hemen hemen hiç yoktur denilebilir, çünkü risk almazlar ve en büyük özellikleri, konfor alanlarından vazgeçmezler.
Ya derinler…
Derin olanlar; ölümüne karada, havada, suda, gerekirse uzayda yerini alabilenlerdir. Onlar, saflarını tutarken boş gelmezler. Zulalarında; onca yolda bırakılmışlık, onca adaletsizlik, onca yıpratılmışlık, eteğinden çekilmişlik, insan olana yapılmaması gerekenlere dair ne varsa, çoğunu yaşamışlardır.
Derinler; eteklerindeki, ceplerindeki, tüm taşları suya salarlar.
Ağırlıkları bırakırlar. Yorgunluk, gereksiz yılgınlık, lüzumsuz insan kalabalığı. Aslında her şeyi bırakmak ama özünde hiçbir şeyi bırakmamaktır. Bir nevi, “Hiçlik Mâkamı.”
Onca tortu çözeltisi içinden, sadece kendine lazım olanı alır, derinler…
Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.