Şirketler, enerji depolama sistemlerindeki gelişmeleri takip ederek, bu alandaki potansiyeli değerlendirmek ve sürdürülebilir enerji projelerine katkı sağlamak amacıyla yatırımlarını artırıyor. Türkiye’de son dönemde yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik artan yatırımlarla şirketlerin odağı, güneş ve rüzgar enerjisi gibi sürdürülebilir kaynaklardan enerji üreten ve depolayan tesislere yöneldi.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun (EPDK) 2022’nin kasım ayında yürürlüğe giren elektrik piyasasında depolama faaliyetlerine ilişkin düzenlemesi kapsamında yatırım talebi 1 yılda 280 milyar dolara ulaştı. Düzenlemeyle elektrik depolama tesisi kuracak yatırımcılar, taahhüt ettikleri kurulu güç kadar rüzgar enerjisi santrali (RES) ve güneş enerjisi santrali (GES) kurmak için ön lisans başvurusunda bulundu.
Regülasyon sorununu da çözüyor
Akfen Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü Mustafa Kemal Güngör, şirketin 235 megavat kurulu güçteki depolamalı RES ve GES için EPDK’ye yaptığı başvuruyla bu alanda ön lisans alan ilk şirketlerden olduğunu söyledi.
Şirketin, ilk olarak 9 depolama tesisi için başvuruda bulunduğunu bildiren Güngör, bu başvuruların 6’sını müstakil depolamalı üretim tesisine dönüştürdüklerini ve bunlardan da 5’inin ön lisansını aldıklarını aktardı.Güngör, söz konusu 5 tesisin kurulu gücünün Çanakkale’de 50, Erzurum’da 30, Amasya’da 30, Aydın’da 30, Osmaniye’de 95 megavat olmak üzere toplam 235 megavat olduğunu kaydetti. Depolamalı üretim sistemlerinin üretim ve depolama olmak üzere iki ana kısımdan oluştuğunu ifade eden Güngör, “Her üretim tesisinin şebekeye vereceği bir bağlantı gücü var.
Üretim tesisleri bağlantı gücünden fazla olarak ürettikleri elektrik enerjisini sisteme veremiyor. Eğer verirlerse bunun bir cezası oluyor. Depolamalı üretim tesislerinin yapılması ile saatlik olarak bağlantı gücünden fazla üretilen elektrik enerjisi, bataryalar da depolanarak üretimin az olduğu saatlerde sisteme veriliyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Güngör, depolama sistemlerinin aynı zamanda TEİAŞ ve EDAŞ gibi sistem işletmecilerinin yaşadığı regülasyon sorununu çözdüğüne işaret ederek, düşük elektrik üretimi saatlerinde depolama sistemlerinden elde edilen enerjinin kullanılmasıyla sistemin arz güvenliğinin sağlandığını anlattı.
Süreçler 2-3 yıl sürüyor
Depolamalı üretim ön lisansı alındıktan sonra gerekli izinlerin tamamlanması gerektiğine dikkati çeken Güngör, şunları kaydetti: “İmar planının yapılması, ÇED süreci, kamulaştırma, arazi edinimi gibi süreçler yaklaşık 2-3 yıl sürüyor. İzinler tamamlandıktan sonra üretim ve depolama olarak ikiye ayırdığımız sistemin, fiziksel olarak yapımına başlanıyor.
Üretim kısmının yapımı başlangıçtaki başvurumuza göre rüzgar ve güneş enerjisine dayalı olarak yapılıyor. Depolama sistemi ise bataryalardan oluşarak bu sisteme entegre ediliyor. Söz konusu hazırlık süreçlerinin tamamlanmasıyla birlikte, depolama sistemleri yatırımlarının ülkemizde daha yaygın hale gelmesini öngörüyoruz.”
“Rüzgar için 900 milyon dolarlık yatırım gerekli”
Enerjisa Üretim EO’su İhsan Erbil Bayçöl, 500 megavat kurulu güçte 3 farklı depolamalı rüzgar santrali için ön lisans aldıklarını belirtti. Bayçöl, Tekirdağ’da 200, Samsun ve Amasya’da 180, Edirne’de 120 megavatlık yatırımlarıyla birlikte, ayrıca YEKA-2 rüzgar enerji santrali projelerinin hayata geçmesiyle 2026’da 5 bin megavatı aşan kurulu güç hedeflediklerini bildirdi.
3 depolamalı rüzgar projesi için 900 milyon dolarlık yatırıma ihtiyaç duyulduğunu aktaran Bayçöl, “Türkiye’de henüz megavat ölçeğinde bir batarya depolama yatırımı bulunmuyor. İlk aşamada Bandırma Enerji Üssü’nde 2 megavat/4 megavatsaatlik batarya enerji depolama sistemi kurmayı planlıyoruz. Hayata geçirmeyi planladığımız 500 megavatlık batarya yatırımlarımız için pilot proje olarak kullanmayı amaçladığımız bu yatırım ile aynı zamanda batarya depolama sistemlerine dair bilgi birikimimizi artırmayı da hedefliyoruz” dedi.