Atatürk tam anlamıyla halk adamıydı. Yurttaşlarıyla birlikte yoktan var ettiği ülkesinin geleceğe yürüyüşünde yurtaşlarını hiçbir zaman yalnız bırakmadı…
Günün çoğunluğunu yurttaşların sorunlarını düşünerek geçirmeye başlamıştı. Kendisinin gezileri sırasında yanına ulaşıp da yardım isteyenler ya da köşke ve saraya gelen her arzuyu yerine getirmeye çabalıyordu…
Şubat 1936
Dolmabahçe Sarayı
Özel Kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak elinde bir mektupla çalışma odasına girdi. Mektubu zarfından çıkardı, Atatürk’e verdi. Mektupta bir de dilekçe vardı. İliştirilen notta şunlar yazılıydı:
“Cumhurreisi Mustafa Kemal eliyle Hz. Allah’a
Ya Rabbi! Derdimi şimdiye kadar dökmediğim makam kalmadı. Fakat hiçbir çare bulamadım. Şimdi ise vatanın kurtarıcısı büyük bir adamın vasıtasıyla size istida (dilekçe) ediyorum. Eğer bu sefer de derdime çare bulunmazsa, o zaman halimi arz etmek üzere huzurunuza varmaya mecbur kalacağım.”
Atatürk bu kez hemen dilekçeyi okumaya başladı. Aynen şunlar yazılıydı:
“Reisi Cumhurumuz sevgili Atatürkümüzün yüce önüne
Saygılı dileğim:
Ben yurt ödevini selimiye topçu kıtasında yapmış.. ve Babasını Çanakkale savaşının yüksek işaretlerinizde yurdu tarihe geçen bir kahrımanlıkla korurken şehit veren bir Türk evladıyım.
Çelikten kollarım ve sarsılmaz bir metanetim var. Şehit babamın bana bıraktığı üç küzük kardeşimle zavallı anamın ve ikide yetiminin ve ikide malül halamın iştirakiile sekiz kişilik bir ailenin hem koruyucusu ve hemde etkmek getericisiyim.
Bu zavallı ailenin benden başka kimseleri yok. Çok düşkün vesefiliz.. Onları beslemek için yurdun her yerinde herhangibir işle çalıştırılmaklığım için baş vurmadığım yer kalmadı.
İlk okul bitirmiş çok sağlam ve gürbüz bir Türk yeğiti olan ben..
Fabrikalar doldurup eşsiz yaptığınız bu cumhurluk toprağında herhangibir tevasutundan mahrum olmaktan başka hiçbir kabahatım olmadığı halde hem kendim.. ve hemde şehit babamın bana bıraktıı anam ve yavrularını açlıktan inletiyorum.
Milli sarayları müdürlüğüne dört ay evvel de bir dilekçe verip korunmamı yalvarmıştım. Belki de kayboldu.
Bütün ulusu kurtaran varlığınıza bu ikinci dilekçem ve göz yaşlarımla sığınır çok sevdiğinizi iyi bildğim şehit yavrularından biri olan bana acımanızla bir iş verilmesi için yüksek buyruklarınızı yalvarırım. Sevgili önderimiz.
Boyabadın benlibelen köyünden
çoraklı oğullarından:
Beşiktaş Akaretler 3 numaralı
hakkının kahvesinde sakin Hüseyin oğlu Ali
17/2/936”
Atatürk’ün gözleri doldu. Hasan Rıza Bey’e dönerek, “Gereken yapılsın. İvedi olun,” diye de ekledi.
Hasan Rıza Bey vakit kaybetmeden dilekçeyi Beşiktaş Kaymakamlığı aracılığıyla İstanbul Valisine ulaştırdı:
“Beşiktaş Kaymakamlığı’na
Bir işe yerleştirilmesi dileğini havi Beşiktaş Akaretler 5 Nolu Hakkı’nın kahvesinde Hüseyin oğlu Ali imzasıyla Cumhurreisimiz Atatürk’e sunulup Dahiliye Bakanlığı’ndan tevdii olunan dilekçe ilişik olarak gönderilmiştir. Mümkünse dileğinin yerine getirilerek sonunun bildirilmesi ve ilişiğinin geri gönderilmesini rica ederim.
İstanbul Valisi”
Atatürk babası şehit Ali’ye de mektup yazdı.
“Vasıtamla büyük Tanrı’ya yazılan istidadınız tarafımdan okundu. Bizim yapabileceğimiz işler için huzura çıkmanıza lüzum yoktur. Bundan sonra, ben hayatta olduğum müddetçe, derdinizi ilk olarak bana söyleyiniz, eğer aciz gösterecek olursam o zaman büyük varlığa başvurabilirsiniz. Dileğiniz yerine getirilmiştir.”
Kaynak:
Yaşar Gürsoy, Atatürk’ün Berberi
Hilmi Yücebaş, Atatürk’ün Nükteleri, Fıkraları, Hatıraları