İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’da boş konut sayısının 750 bin olduğunu açıklayarak, boş tutulan evlerden ‘vergi’ alınacağını söyledi ve bunun ‘dünyada örneğinin’ olduğunu ifade etti. İmamoğlu, “Adresinde konut olan, boş olan konut sayısı 750 bin. Evi var, boş tutuyor. Ondan daha fazla vergi almak zorundayız. Dünyada bu uygulamalar var. O vergiyi biz konut fonuna aktaracağız, konut üreteceğiz” diye konuştu.
İBB Başkanı İmamoğlu, İstiklal Caddesi’nde yaşanan terör saldırısında ‘güvenlik açığı’ gerekçesi gösterilen saksı ve banklar hakkında, “Bu konularda bir arada olabilme meselesiyle ilgili yaşadığım sıkıntılar, bunların hepsini bir süre erteledim. Konuşmayacağım, ama zamanı gelince bunlara temas edeceğim” dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki UKOME sandalye sayısının değiştirildikten sonra iş yapma sürecinin etkilendiğini açıklayan İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve bazı bakanların UKOME’yi yakından takip ettiğini söyleyerek, “Bu nasıl bir aşk?” dedi. İmamoğlu konu ile ilgili, “Benim İstanbul’da taksiye binemeyen anne, baba, genç kızlar, çocuklar, siz o taksiye binemediğiniz zaman aklınıza Süleyman Soylu, Murat Kurum, Adil Karaismalioğlu’nu getirin. Ulaştırma Bakanlığı’ndan bir katılımcı var, o elini kaldıracak diğerleri de kaldırıyor kafaları önde eller havada” ifadelerini kullandı.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Habertürk’te yayınlanan ‘Olaylar ve Görüşler’ programında, Serap Belet ve Kürşad Oğuz’un sorularını yanıtladı.”6 ay sonra gidecekler ve çözeceğiz, 6 ay kaldı” diyen İmamoğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
“‘Yarın sizin aranızdayım, her gün geleceğim’ dedim”
“Her şeyden önce başımız sağ olsun, ne yazık ki vatandaşlarımızı kaybettik. Dönem dönem terör saldırıları ülkemizde canımızı çok yaktı. Bu saldırılarda sadece vatandaşlarımızı kaybetmedik, bazen ülkelerimizi ziyaret eden insanlar da yaşamlarını kaybetti. Terörün ülkesi, şehri yok. Dünyanın teröre karşı tek vücut davranması ona karşı en üst perdeden karşı duyması vazgeçilmez prensip olmalı. Küçücük kızımızdan, evli genç çiftimize, anne-genç kızdan vatandaşlarımızı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz.
İki vatandaşımızın cenazesine katıldım. Acılı anne babayı gördüm, çok acı bir şey. Elbette emniyet birimlerimiz bütün herkes oradaydı. İtfaiye birimlerimiz, zabıtamız çevredeydi. Hemen alana geçtim. Bu konunun açıklanacağı mercii tabii ki Emniyet. Bu tür olaylarda bilgi kirliliği toplumu etkileyebiliyor. İnsanlar bir anda ‘yarın, öbür gün ne olacak’ kaygısını yaşıyor. Turizm açısından çok canlı yılı yaşıyoruz. İki yıl pandemi yaşadık, insanlar kepenk açamadı. PYD’si, PKK’sı hepsini kınıyoruz. Bunu kim yaptıysa Allah onların hepsini ülkemizden uzak tutsun, hiçbir ülkeye girmesin ama hayat devam ediyor. ‘Yarın sizin aranızdayım’ dedim ‘Her gün geleceğim’ dedim.
“Yaralarımızı sarıyoruz, daha çok geleceğiz”
Bu tür saldırı ortamlarında terör istismarı en çok sinir olduğum şey. Tümüne şiddetçe karşı duruşumu ifade etmek isterim. New York Times’te çıkan haber can sıkıcıydı. Bunu turizmle bağdaştırmak, İstanbul’un bundan etkileneceği imasında bulunmak, bu bir gazetecilik olabilir ama bana verdiği mesaj hoşuma gitmedi. Onlarca önemli şehrin belediye başkanları destek mesajları geldi. Çoğu komşularımızın şehirleri, Avrupa’nın birçok önemli şehrinin olması kıymetliydi. Her gidişimde insanlar teşekkür ediyor. ‘Yaralarımızı sarıyoruz, daha çok geleceğiz’ dedim. Turizm yatırımcılarımızla buluşacağız, ne yapmalıyız, hangi ülkede negatif duygu var, oraya mesaj göndermek gibi bütün girişimlerin içerisinde olacağız.
“Cevap vermeyeceğim”
Ben güvenlik konusunda, saksılar meselesi, bazı diyaloglar, işbirliği, ortak çalışma kültürü, bu konularda birarada olabilme meselesiyle ilgili yaşadığım sıkıntılar, bunların hepsini bir süre erteledim. Konuşmayacağım, ama zamanı gelince bunlara temas edeceğim. Kriz anların partisi, makamı, A’sı, B’si yok. Bir şehri yok, ülkesi yok. Teröre karşı direnç göstermezsek bu işi çözemeyiz. Böyle bakmazsak Allah bizi korusun. Ben bu konuları erteledim. Cevap vermeyeceğim, zamanı gelince konuşacağım. Valilik bu konuda karar verdi, sözlü tebliğ etti, kaldırılmasını istedi, biz de uyguladık. Ağaçları koruma altına aldık. Şehir aksesuarları bütünüyle çok çalışılan, içeriği güçlü tasarımlar.”
“Kitlelerle birçok konuyu çözeceğiz. Bu iktidar değişiyle mümkün”
Çok özenli bir çalışma yürüttük burada. 400 bine yakın insanın katılımcı olduğu, incelediği bir dönemi yaşattı bize. Güzel bir yarışma projesi çıktı. Süreç tamamlandı. Kazanan mimarlık ekibiyle oranın uygulama projesi safhalarına doğru yol aldık. Belli aşamaya getirdikten sonra uygun şekliyle, belli alanlar Tabiat Kurulu bazen Koruma Kurulu’na sevk ediliyor. Kurullarda makul tartışma süreçleri vardır. Taksim’in bu tartışmalar içinde yoğunlukla izlenmesini doğal karşılıyoruz. Taksim Meydanı tasarımı İstiklal Caddesi girişinden Gezi Parkı’nın etrafından dolaşarak AKM’yi içine alacak şekilde özenli bir tasarım kapsamı işletildi. Bu bize çok güzel sonuçlar verdi. Nostaljik tramvayımızı Gezi Parkı etrafından dolaşarak, AKM’nin önünde de durağı olan, tekrar Atatürk Anıtı’nın yanından İstiklal’e bağlanan, yeşil odaklı, özenli alanları olan bir şekle dönüştü. Bir karar verildi, çok usülsüz. Bazı vakıf malları ile işletilen. Hukuksal derinlikte araştırmalarımız net. Burayla ilgili bilirkişi raporu düzenlendi. ‘Burası Vakıfların’ diye bir karar tebliğ edildi bize. Bilirkişi süreci makul gidiyor. Ülkemizin sadece bu konusu değil. Kitlelerle birçok konuyu çözeceğiz. Bu iktidar değişiyle mümkün. Taksi sorununu nasıl engelledikleri ortada. Kurulları değiştirerek.. Taksim meselesi de aynı konu. Allah’tan Gezi Parkı’nı rehabilite ettik. Hastalıkla yok olmuş çınar ağaçları vardı. Çok nitelikli bir revizyon yaşattık. Tam o sırada AKM bitti. Kültür Turizm Bakanı ile konuştuk. İyi niyetle şöyle söyledi, ‘Sayın Başkan size ait olan kısımla başlayalım’ dedi. The Marmara Oteli ile merdivenlerin olduğu yere kadar bize ait olan kısım. Aslında kadük alanda projeye başlamak. O bakımdan bu süreçte bu haliyle oraya girmeyi doğru bulmadık. Yargı kararını, Türkiye’nin değişimini bekliyoruz. Engellenen birçok projenin, elimizden alınan gayrimenkullerin tekrar İstanbul’a geri döneceğini biliyoruz.
“10 metro hattında gürül gürül çalışan yönetimi kıskanıyorlar”
Maltepe Yurdu kiralık bir yurt. Oraya ciddi para harcadık, yeniledik, revize ettik. Bizim sıfırdan alıp kiraladığımız yurdu eleştireceğinize yıllarca sıfır sayısına niçin sahip oldu İBB diye düşünmelidirler. İBB’nin sıfır adet yatağı vardı. Yurt yapmıştı ama 49 yıllığına X vakfına vermiş. İBB 49 yıllığına verdiği yurdu bunun yarısını fakir öğrencilere vereceksiniz deseydi, öpüp başıma koyacağım. Biz bir kısım vakıflara verilenleri geri alarak yurtları açtık. Maltepe’deki yurt binasını biz yaptık, tümden yeniledik ve açıp, kiraladık. Benim projem lafımı, bırakın İBB Başkanlığında, Beylikdüzü başkanlığım döneminde çıkmadı. Ben iş insanıyım. Babam da ortak, orada bile ‘benim projem’ demedim. Bu ülkenin parasını, bütçesini yöneteceksiniz, ne benim projem ne partimin projesi derim. Milletimizin projesi. Tuzla Belediye Başkanı açılışta 22 dakika konuştu, ben 23 dakika konuştum. Çıkarsınız makul bir konuşmayla teşekkür edersiniz. İğneleyici laflar vesaire. Bu kışkırtmaların sonucu sayın Cumhurbaşkanı Hilmi Bey’i övdü. Demek ki madalyasını aldı. Siz biliyor musunuz bu projenin başlangıcı Recep Tayyip Erdoğan’ın projesidir diye sözü var. Ben kimin emeği geçmişse teşekkür edelim dedim. 250 bin metreküplük tesis. Biz 400 bin metreküplük tesisi biz açtık. Sayın Cumhurbaşkanı benim yaptığım tesis dedi. 250 bin metreküplük tesisi sayın Erdoğan açtı diyorlar. Olabilir. Projeyi çizdiren, temelini atan. Belli seviyeye getiriyor, sayın Sözen bir noktaya getiriyor. Bu tartışmaları açmanın tek anlamı; Ekrem İmamoğlu’nun 3,5 yılına 25 yılı eşdeğer tutuyorlar. Yapamadıkları, durdukları, 10 metro hattında gürül gürül çalışan yönetimi kıskanıyorlar, yetinmiyorlar kendi 25 yılı ile yarıştırıyorlar.
“Büyük bir anlayış devrimi var. Demokrat, özgür, özgün bir şehir var artık”
Sıfır yatak sayısında 3 bin yatağa geldik. Önümüzdeki yıl 5 bin olacağız. Bir öğrencinin ailesine maliyeti aylık 7 bin lira. Normal bir ailenin çocuğundan bahsediyoruz. 3 bin lira da ona maaş yollasa. 5 bin öğrenciden öyle büyük rakam yapıyor ki. İstanbul’a gelen öğrencinin çalacağı kapı olduk. 150 kreş açtık. Her yıl 20 bin çocuğu geleceğe hazırlayan bir mekanizma. Kreş ücretlerimizin birincisi tam ücret aldığımız anne ve babalar var. Yarı ücret aldığımız anne babalar, başlangıçta hiç ücret almadığımız anne babalar var. Anne ve baba işsizse para almıyor o anne ve babaya iş buluyoruz. 75 bin insana ortalama 1,5-2 yıl içerisinde iş bulduk. Büyükşehir belediyesinde iş bulmadık. Büyük bir anlayış devrimi var. Demokrat, özgür, özgün bir şehir var artık.
“Ama ben hangi ilçeye gidersem gideyim, o ilçenin belediye başkanını mutlaka davet ediyorum”
Bizim anlaşamadığımız belediye yok. Üsküdar Belediyesi bize teşekkür etti, o günden beri açılışlarımıza gelemedi, üzülüyorum. Bugün Arnavutköy Belediyesi’ne gittik. İçme suyu arıtma tesisinin açılışını yaptık. Sayın Başkan gelmedi. Ardından kreşimizi açtık, Bayrampaşa Belediye Başkanı oradaydı. 5 yıl boyunca kendi ilçemde tek bir dakikam bile, rahmetli Topbaş’ı ne sayın Uysal’ı ilçemde ağırlayamadım. Ama ben hangi ilçeye gidersem gideyim, o ilçenin belediye başkanını mutlaka davet ediyorum. 150 projeye baktığımızda, o kadar eşitlikçi ki, en büyük değişim bu. 39 belediyenin 39’unda da hizmetimiz var. 30-40 senedir hizmetlerin ihmal edildiği Kadıköy’den Büyükçekmece’sine kadar bir süreç anlatabilirim.
“Hazine bana 5 yıl garantisini versin ben bütün metrolarımı yaparım”
Ulaşım meselesi İstanbul açısından çok önemli. Biz ne yazık ki artan maliyetlerde yüzde 400’e varan, mazotundan yedek parçalarına, kirasına araçların bedellerine varıncaya kadar fahiş artışlardan dolayı gelen maliyetlerin çok azını tarifelere yansıtabildik. Suda, ulaşımda böyle, vatandaşımıza yansıtamıyoruz. Sübvansiyon fiyatımız 11 milyarlara kadar çıktı. 2023’de bunun çok daha tırmanacağını öngörüyor arkadaşlarımız. 10 metroda birden çalışıyoruz. Yeni projelerimiz var. Beylikdüzü-Sefaköy metrosu var. Biz 10 hat yapıyoruz, 5 hattı Ulaştırma Bakanlığı yapıyor. Sabiha Gökçen’e yaptıkları hattın parasını ödüyoruz Hazine’ye. Bu tür metroların Hazine’ye tekrar ödenmesi 30 seneyi buluyor. Şimdi bize gelen paylarda yüzde 5 oranı. Bunun anlamı 2 senede bizden parasını takır takır alacaklar. Ben metro için bulduğum kaynakla 12 yıl vadeli bedelli. Bunu ne zaman değiştirdi? 1 Mayıs 2019. 5 gün sonra seçimi iptal ettiler ama böyle karar çıkarttılar. Parasını bizden takır takır alıyorsunuz. Hazine bana 5 yıl garantisini versin ben bütün metrolarımı yaparım. İstanbul’da daha önce bütün kaynaklarıyla yardımcı olan merkezi idare, İller Bankası ve daha birçok, Dudullu-Bostancı o krediyle başladı. Bitiyor, ilave kredi alınamıyor. Biz devlet bankalarından aldığımız kredi rakamı sıfır. 4. yılımıza giriyoruz. İller Bankası belediyelere hizmet için kurulmuş.
“Tabiri caizse katmerli şekilde toplu taşıma kullanım sayısına sahibiz”
Enflasyon yüzde kaç? İTO’ya göre yüzde 108, o da tüketici fiyatlarına göre. Aklına geldi mi kurnazlık yapanlarla bizim işimiz yok. Ulaşım meselesinde engelleniyoruz. 300 milyon Euroluk onayımız Cumhurbaşkanlığında. 3 sene oldu. Kendi bütçemizden 160 tane metrobüs almak zorunda kaldık. Halbuki kredisi hazırdı. Bunu bize aldırtmadınız. Hala onaylanmıyor. İstanbul’un belli yıl içerisinde otobüs sayısını yenilemeniz lazım. Krediyi ilk defa İmamoğlu yönetimi kullanmıyor ki. Ulaşıma bütüncül baktığınızda. Sabiha Gökçen hattının bizden 2 yıl içinde tahsil edileceğini söyledim. Çekmeköy-Sancaktepe-Sultanbeyli hattı. Sıfırdan başladık neredeyse. Tam gaz gidiyoruz. Sancaktepe kısmını önümüzdeki sene açıyoruz. Sultanbeyli kısmını 2024’e açıyoruz. İstanbul’un en doğusuna metroyu getirmiş oluyorsunuz. Sultanbeyli’de benim vatandaşım bütün İstanbul’a, metroya, Taksim’e 55 daıkikada gelecek. Muhteşem değil mi? 125 milyon kredi onayımız 14 aydır bekliyor. Bize kimse kefil olmuyor. Göztepe hattında 1 sene bekletildik. Bunu 10 ay önce verseniz hızı arttırsak. Sultanbeyli hemşehrilerime sayın Cumhurbaşkanımı ve ilgili Maliye Bakanı’nı şikayet ediyorum. Bizim sürece dair niçin yüksek artışımız var? Pandemi döneminde bütün dünyada yüzde 20 özel araça evrildi, toplu taşımadan uzaklaştı. Hala özel araç kullanımı yüksek oranda. 8.7 milyona günlük toplu taşıma kullanım sayısı çıktı. Tabiri caizse katmerli şekilde toplu taşıma kullanım sayısına sahibiz.
“Valiliğe defalarca yazı yazdım; bize mülteci sayısı hakkında net, somut rakamlar verin”
Pandemi döneminde bomboş otobüslerimiz gitti geldi. Tek bir kuruş destek, sübvansiyon alamadık. Şu anda günde 8.6 milyon. Bir Londra nüfusunu 1 günde sadece toplu taşımada taşıyoruz. 15 miyon 840 bin İstanbul’un resmi nüfusu. Valiliğe defalarca yazı yazdım; bize mülteci sayısı hakkında net, somut rakamlar verin. BM tespitleri ve bizim tespitlerimiz olsun bunun 2 milyondan daha fazla olduğunu düşünüyoruz. İnsanların aldığı hizmetler var. Örneğin su, gaz. Resmi rakamlar yayınlanıyor. 1.3 milyon diyorlar. Bize göre 2 milyonun üzerinde. Su tüketiminin ne kadar arttığını, kişi başı tüketim üzerinden. 1 kişi 33 ton su kullanıyor yılda. Yıkanma, temizlik, içme suyu. Bunu gördüğümüzde karşımıza tam 19 milyon 300 bin sayısı çıkıyor. Büyükşehirde 19 milyonun üzerinde insan taşıyoruz. İstanbulkart kullanan kayıtlı 500 bin mülteci nüfusu var. Havuzdan kullanan 3 milyon kart daha var. Biz 20 milyona yakın insana hizmet veriyoruz aslında. Suyumuz bile belli miktarda değil.
“Demokratik ortamda yaşamak istiyor, hayatında yürüyebileceği hedeflere koşmak istiyor”
İBB İstanbul kentinin 2009 planlarında İstanbul Havalimanı yoktu. Şu kadar para harcandı diyoruz. Bunun üçüncü köprüsü, yolları var. Halkalı’dan yapılan metro var. Gayrettepe’den önümüzdeki seneye yetişebilecek metrosu var. 1 metro neredeyse 1 milyar Euro. Sadece Kanalistanbul meselesinin şehire getireceği yük 3 milyon nüfus. Adresinde konut olan, boş olan konut sayısı 750 bin. Evi var, boş tutuyor. Ondan daha fazla vergi almak zorundayız. Dünyada bu uygulamalar var. O vergiyi biz konut fonuna aktaracağız, konut üreteceğiz. 1989 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla yola çıkıldı. Melen barajını 30 küsur yıldır duyuyoruz. Eski Bakan 2016 yılında açılışını yapacağız dedi. Ortada kocaman çatlak gövde, milyarlarca harcanmış lira. 2023’ün Ocak-Şubat’ında açarız dediler. Daha kötüsü orayı rehabilite edecek proje olmadığından bahsediliyor. Ortada 10 milyarlık çöp duruyor. İstanbul’un su tehdidi devam ediyor. Biz 2050 vizyonunu çalışıyoruz. Yeni bir jenerasyon var artık. Sağlıklı bir gelecek, yaşam kalitesi yüksek kentler bekliyor. Yeşil alanlarda yürümek istiyor. Bizim insanımız enerjisi yüksek insan. Demokratik ortamda yaşamak istiyor, hayatında yürüyebileceği hedeflere koşmak istiyor.
İstanbul’un verilerini, geleceğini çalışıyoruz. Alacak o kadar uzun bir yolumuz var ki. 25 yılda yapamadıklarını 3,5 yılda başardığımız süreçle yarıştırarak ortaya koyuyorlar. O kadar acz içindeler; çünkü üretemediler.
“Gerçek anlamda 2023’de insanlarımızla buluşacak birçok caddemiz”
Paris’i ziyaret ettiğimde Paris Belediye Başkanı protesto ile karşı karşıyaydı. Scooter kullanılmasın diye gösteri vardı. Bu her yerde problem. Ana caddeler büyükşehir zabıtalarında. Ara sokaklar ilçe belediye başkanlığında. Üzerinde tartışmalar sürüyor. Ulaştırma, Şehircilik Bakanlığı, büyükşehir belediyeleri, ilçe belediyeleri. Bunun çağdaş bir çözüme kavuşturulması şart. Kent dizaynı çok önemli. Bağdat Caddesi’nin altyapı, üstyapısına girdik. İstanbul’da 17 caddeyi çalışan belediyeyiyz. Bazı caddelerde parklanma alanları var. Scooter alanları, bisiklet tasarımları var. İncirli’de yaya aksları çalıştık. Bakırköy halkına, esnafa anlatmaya uğraştık. Efendim kaldırımları niye geniş yaptınız, caddeleri niye daralttınız. Hayır efendim daraltmadık. Kaldırımlar geniş olacak. Meydanlar, kaldırımlar medeniyetin göstergesi. Yaya geçitlerini, engellileri düşünerek yapıyoruz. Gerçek anlamda 2023’de insanlarımızla buluşacak birçok caddemiz.
“İstanbul’da taksiye binemediğiniz zaman aklınıza Süleyman Soylu, Murat Kurum, Adil Karaismalioğlu’nu getirin”
Taksi sorununda bir plaka meselesi var. Taksi değil; plaka. Plakanın değeri, sahipleri, hisseleri; hatta plaka baronları. Mekan ismi vermeyelim. Milyarlarca lira, bir borsa. Gelir gelmez bu işe damga vurmak istedik. 30 senedir plaka sayısı artmamış ama nüfus 3 kat artmış. Bu şehirde net olarak şu teklif edildi; 5 bin taksi çıkartma, bunları sat, biz satın alalım, sistem yürüsün. Buna hayır dedik. 14 kez bizim teklifimiz reddedildi. Kim reddetti? İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki UKOME’deki sandayle sayısı değiştikten sonra. İBB yetkililerin çoğunluğu vardı. Müzakere masası vardı. Burayı yöneten İBB’nin yetki alanı olan masaya 5 yeni üye atayarak, alakasız bakanlıklardan. Aile Bakanlığı’nın bile üyesi olduğu masa inşa ederek, çoğunluk sayısını elimizden alarak. Sonra anladık ki, ben de şahit oldum, sayın Cumhurbaşkanı, sayın bakanlar bizim UKOME’yi öyle bir takip ediyorlar ki, bu nasıl bir aşk? Milli Savunma Bakanlığı, Milli Eğitim, Çevre Şehircilik, Aile Bakanlığı’nın sandayeleri var. Jandarma, Emniyet Genel Müdürlüğü, Liman Başkanlığı, Karayolları, Devlet Demir Yolları temsilcileri. Benim İstanbul’da taksiye binemeyen anne, baba, genç kızlar, çocuklar, siz o taksiye binemediğiniz zaman aklınıza Süleyman Soylu, Murat Kurum, Adil Karaismalioğlu’nu getirin. Ulaştırma Bakanlığı’ndan bir katılımcı var, o elini kaldıracak diğerleri de kaldırıyor kafaları önde eller havada.
“6 ay sonra gidecekler ve çözeceğiz, 6 ay kaldı”
6 ay sonra gidecekler ve çözeceğiz, 6 ay kaldı. Burada hangi çıkar meselesinin damarına bastıysak. Pervasızca bir kurumu tehdit edecek kadar bir takım söylem ve işlemlerin içine giriyorlar. Birisi uygulama üzerinden taksi çağırıyor. Gelmiyor. Sonra Arapça isimle taksi geliyor. Benim vatandaşıma siz bunu nasıl yaparsınız? 100 doların varsa taksi var gibi. Benim bütün feryadım, plaka sahiplerine, baron gibi yönetmeye sistemi çalışanlara, adaletsiz şekilde UKOME’ye müdahale eden bakanlıklara. Benim taksi esnafıyla problemim yok. Hala taksiye ihtiyacımız yok deniyor. Olacak iş değil. Bizi finansal olarak zor ortamda daha orta ve uzun vadeli imkanlar bulduğumuzda bize fırsatı ver ki insanlarımız pırıl pırıl otobüslere binsin.
“Bütün hizmet araçlarımızı elektrikli araca dönüştürmek istiyoruz”
TOGG’un inşaatı başladığında biz elektrikli araç ihtiyacımızı TOGG’dan karşılacağız diye beyanımız var. Biz tarihi yarımadayı sıfır emisyonlu alan ilan etmek istiyoruz. Bütün hizmet araçlarımızı elektrikli araca dönüştürmek istiyoruz. Tabii ki otobüslerimiz de o alanda elektrikliye dönecek. Tarihi yarımada ile ilgili çok güzel bir alan tasarladık. Eminönü-Alibeyköy hattının bitirilmesinden Unkapanı Köprüsü’ne, Sarayburnu’nun arkeolojik parka dönüştürülmesi, tarihi kara surlarının yapılması, Beyazıt Meydanı’ndan aklınıza gelecek birçok yerde projelerimizi geliştirdik.
“Halktan kopmuşlar. Demokrasiden uzaklaşmışlar, hak hukuk çerçevesinden uzaklaşmışlar”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, İstanbul’da yapıp teslim edeceğiniz, hatta sayın Cumhurbaşkanımızın test ettiği araç İBB’nin. Orada açılış yapıyorsunuz, 1 gün sonra bizim oluyoruz. Onun önüne çiçek koyuyorsunuz, beni oraya davet etmiyorsunuz. Sadece AKM’nin açılışına davet edildik. Milli Eğitim bir okul yapıyor, bazen imar planlarını biz yapıyoruz. İBB niçin davet edilmiyor? Gittiğimiz ilçede ilçe belediye başkanından valimize davet ediyoruz. Davet etmekten korkuyorlar. Ben oraya gidersem vatandaşın ilgisi bize dönecek. Bu kadar benlikçi anlayışları var. Halktan kopmuşlar. Demokrasiden uzaklaşmışlar, hak hukuk çerçevesinden uzaklaşmışlar. İBB Başkanı her ortama davet edilmeli. İçişleri Bakanı geliyor, çok nadiren davet ediliyoruz.
“Planlamış belediye dönemini vaadediyorum”
Yeşille ilgili en büyük tehdit Kanalistanbul. Olacak iş değil. 136 milyon metrekare. Benim İstanbul’da yaşayan vatandaşımızın dünyasını mahvedecek, kurutacak. Bir ada yaratacak. Güvenlik tehdidi. Suyunu bitirecek. Birçok şey sıralayabilirim. Bunun içinde on milyonlarca metrekare tarım, orman alanı var. Ekosistemi var. Sazlıdere Barajı var. Bu bir tehdit. Bunu bertaraf etmek bile büyük kazanım. Kemerburgaz’daki parka giriş sayısı rekor kırıyor. Hacıosman Atatürk Kent alanı 1 milyon metrekare. Yüzlerce insan sabahın kör vaktinde yürüyüş yapıyor. Büyükdere Fidanlığı’nın yarın temelini atıyoruz. 1,5 yıl içinde bitireceğiz. Atatürk’ün kurduğu ilk meyve fidanlığı. İstanbul’un en büyük atılımı yaşam vadileri. Şu anda 15 milyon metrekarelik yaşam vadisi yapılıyor. Projesi bitmiş başlamak üzere. Ayamama Vadisi mesela. Birkaç ay içerisinde D-100 karayoluna kadar sahilli bağlayacak şekilde bitmek üzere. Tuzla’dan Silivri’ye kadar. Baltalimanı’na 150 bin metrekare park yapıyoruz. Evlerin işgalinde, depoların işgalindeydi. Temizledik, arındırdık, şu anda park yapıyoruz. Bana göre İstanbul’un gelmiş geçmiş en yüksek metrekaresine sahip yeşil alanı üretmiş, planlamış belediye dönemini vaat ediyorum.
“12 milyar lira altyapı yapmış bir belediye başkanıysanız o işlerin hepsi karalama, kirletme kampanyasıdır”
“Yağmur yağdığında keşke başka şehirde olmasaydım”, olacak iş değil. 12 milyar liralık altyapı yatırımının verilmemesine rağmen yapmışsanız. Üsküdar, Kartal, Pendik, Bakırköy’de birçok noktada altyapı, üst geçit, 100 noktada yatırımı yapmışsanız kafanız rahat olur. Bir tek yerde iki kez sorun yaşadık. 850 milyon lira harcıyoruz, Esenyurt’ta sel baskınının olduğu yere. Daha önce dere yatağına imar veriliyor. Yıllardır orayı su basıyor. Mart ayında orası tamamen bitecek. 12 milyar lira altyapı yapmış bir belediye başkanıysanız o işlerin hepsi karalama, kirletme kampanyasıdır.
“Olmadık yerde iş çıkarmaya hazır iktidar cenahı varken, sürece kayıtsız kalan, hak ettiği şekilde sahip çıkılmayan süreçler yaşadım”
Bazen bu yapılan yargısız infazlara sessiz kalındığı dönemleri hissettim. Bunu partili olarak kavramlandırmak istemiyorum. Sürece hassas baktığını düşünen, ülkenin demokratikleşme, hukuk d evletinden uzaklaştığı süreç olarak görüp, millet ittifakının başarılı olmasına inanılan süreçte bu kadar hırpalanma dönem yaşatılırken daha hassas davranması gerektiğini düşündüm. Burada kıyamet koparmaya, olmadık yerde iş çıkarmaya hazır iktidar cenahı varken, sürece kayıtsız kalan, hak ettiği şekilde sahip çıkılmayan süreçler yaşadım. Benim hedefim var. Bu ülkenin faydalı yöneticilerinden birisi olmak. Millet ittifakı Türkiye’nin kaderiyle ilgili büyük adımlar atıyor. Efendim faiz sebep, enflasyon sonuç. Rahmetli Demirel ne demiş diye önüme dökün dedim. Rahmetli Demirel’in çok önemli bugüne denk düşen tarifi var; “enflasyon Türkiye’nin birinci sorunudur. Halk günlük yaşar. Birinci sorunu geçim sıkıntısıdır. Enflasyon devletleri yıkan bir olaydır. Milletleri içinden bozan bir olaydır. Enflasyon sadece pahalılık olayı değildir, ahlakı bozar. Borcu olan borcunu ödemez, alacaklı alacağını alamaz. Hırsızlık, fuhuş. Batılılar tek kollu canavar derler” Bu görüşe o kadar katılıyorum ki.
“İstanbul’u konuşurken coşuyorum”
Efendim batılılar bizi kıskanıyor. Yok evlerde donacaklar. Bana ne Avrupa’dan. Benim insanımın fakirliği beni ilgilendiriyor. Çözüm bulmamız gerekiyor. Millet İttifakı’nın simgesi konumundaki bir şehir. Millet İttifakı belediyelerden ölçülecek. İstanbul’a bakacaklar. Sayın Kılıçdaroğlu, sayın Akşener. Eleştirilere karşı donanımlı olmamız lazım. Kimin? Millet İttifakı’nı temsil eden herkesin.
Ben kişisel, kariyer alanı olarak siyaset sürecimi, hizmet sürecini hiç görmedim. Kendi ilçemde sürece dahil olma sebebim, bu ilçede ters giden ne yapabilirim. 10 yıl önce aday adayı iken ‘Beylikdüzü’ne büyük hikaye yazmaya geliyoruz’ demişiz. O niyetle ortaya çıktık ve başardık. Yüzde 30’la seçim kaybettiğimiz şehirde yüzde 50 ile kazandım. Bu kariyer değildi. En büyük coşkun görevimi iyi yapmak. Metro hatlarının 10’unu birden çalıştırmak. Seçimin hemen akabinde yabancı spiker sorunca ‘Allah bilir’ demiştim. Herkesin yoğurt yiyişi var. Siyasete başladığım ilk gün, ‘yarın siyaseti bırakabilecekmiş gibi siyaset yapacağım’ dedim. Siyaset benim mesleğim olmayacak. Olayı hizmet alanı olarak görebilmek. Demokrasiyi genişletecek kanalları arttırmak, vatandaşı içine katan sistemleri kurmak. Yeraltı kazılarıyla ilgili çalıştay hazırlanıyor. Bir proje tasarımı yapılırken meslek gruplarıyla paylaşımlar yapılıyor. Benim ideallerim bunlar. İstanbul’u konuşurken coşuyorum. Siyasette şu hedefi koyayım, ona doğru çalışayım, böyle bir şey yok.
“Ben CHP’liyim. CHP kültürünün neyi gerektirdiğini iyi biliyorum”
3 yıl sonra, 5 yıl sonra, 7 yıl sonra bu ülke size nerede hizmet verir? Efendim Adana’ya gittim, Zeydan dostumun oğlu evleniyordu. Hatta benim soyadıma ait ilçe var. Zeydan Bey tweet atıyor ‘İmamoğlu için herşeyi yaptık’ diyor. Sivas’a gittik. Meral Hanım’ın mesajı çok şıktı, jest olarak gördüm. İmamoğlu ilçesinde, daha ne desin? Ne kadar mutluluk verici. Yarın genel başkanımız da gitse o da aynı espriyi yapabilir, İmamoğlu’ndayız diyebilir.
Ben CHP’liyim. CHP kültürünün neyi gerektirdiğini iyi biliyorum. Millet İttifakı’nın ortaya koyduğu adaylıkla seçimi kazanmış birisiyim. Bunun mimarı, siyaset mühendisliğini yapan kişinin sayın Kılıçdaroğlu’nun sözünün eri olmayı herşeyin önünde tutmuş birisiyim. 6’lı Masa’nın icraat üreten en önemli temsilcisiyim. Yandaş medyanın ekranları bu işin lokomotifi. Hatta bizim partimize çok yakın olduğu iddia eden ekranlar. Bu oyuna gelmeyelim. 1,5 senedir aday kim, adayınız kim? Size ne! Siz kendi işinize bakın. AK Parti 2002 sonunda bir hedef koyuyor; 2023 diye sayfaları var. 500 milyar dolar ihracat, 260 milyar dolar seviyesinde, yarısı olamamış. Ticaret açığı 105 milyara gidiyor. Kişi başı gelir 25 bin dolar dendi. Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına gireceğiz. Neredeyiz 23’e doğru inişe geçtik. KKM üzerinden ödenen rakamın yarısıyla EYT’nin maliyetini karşılıyorsunuz.
“Bu ülkenin her ferdinin demokratikleşme, bu ucube sistemden kurturmayla ilgili mücadele etmesi gerekiyor”
Bu ülkede temel sorunlar var. Ekonomik sorunlar var. Zenginleşen, yüzde 7 23 kat zenginleşen kitle var iken. 23 kat fakirleşen yüzde 60’a yakın kitle var. İBB’ye aday gösterildiğimde yaptığımız anketlerde yüzde 14,5 gerideydim. Yüzde 11 farkla seçim kazandım. Bugün seçim yapılırsa daha büyük fark yaparız, yüzde 60’ın üstüne koyarız.
Bu ülkenin her ferdinin demokratikleşme, bu ucube sistemden kurtulmayla ilgili mücadele etmesi gerekiyor. Van’a gidiyorum, Adana’ya gidiyorum adalet istiyorum. Ülkemin güzel insanların iyi eğitim aldığı, teknolojik gelişmelere ayak uydurduğu, insanları ezen ekonomik sistemden kurtulduğu.
“Bazıları bu eleştirileri Erdoğan’a yaranmak için yapmış olabilirler”
Atamızı minnetle anıyoruz. Bunun bir yas günü değil de Atatürk’ü anma, yaşama, hissettirme günü olarak devam ettirilmesi diye kanun da çıkarıldı. Siyasi hazırlığı yapan Meclis’e sunan grubun içindeki siyasetçi bana bu süreci anlattı. Mustafa Kemal Atatürk’ü anmak, 100. yıla girerken Cumhuriyetin beklentilerini, insanlara ne sunması gerektiğini hissedtiler yöneticiler olarak bana anlamlı geliyor. Elbette o gün ben Atamız için dua ediyorum. Atamızı andığımız programlarda mevlüt okutmaya başlatalı 11 yıl oldu. Sayın valimiz beni aradı ‘birlikte yapalım’ dedi. Anmanın da, duanın da yeri var. Akşam da başka modu vardı, versiyonu vardı. Atamızın ‘fikrimin ince gülü’ sevdiği şarkı çıkınca, sevgili eşimle dans ettim. Eşimi şaşırtmayı seviyorum. Hayatta siyasetin, bu tür sorumlulukların bizden uzaklaştırdığı şey eşinizi, çocuklarınızı sürpriz yapma anı, belki de onu gidermiş oluyorum. Bunun sıkıntı yarattığını düşünmüyorum. Bunu polemik haline getirmek isteyenleri biliyorum. Bazıları bu eleştirileri Erdoğan’a yaranmak için yapmış olabilirler. Belki bir yerlerden milletvekili olmak için.
“Şu anki sistemin değişmesi gerekiyor”
Bu rejim, özellikle son 2015’ten itibaren, iki seçimde yaşanan, önce kaybedip, sonra propaganda diliyle kazanılan seçim var iktidar tarafından. O tarihten bu yana ayrıştırma, kutuplaştırma, bazen mezhep, bazen inanç üzerinden, bazen insanların yaşam biçimleri üzerinden tehditler. Ta bu güzel Cumhuriyet’i kuran Atatürk’e varana kadar. Bütün değer yargılarını altüst eden, etnik köken üzerinden insanları kutuplaştıran, ne yazık ki af edersiniz aşağılayan. Bu dilin yarattığı kutuplaştırma başörtülüyü de endişeye düşürüyor, laik kesimi de endişeye düşürüyor. Şu anki sistemin değişmesi gerekiyor.
“Değişim olacak, ülke ona doğru koşuyor. Değişimi isteyen potansiyeli yüzde 60’ın üstünde görüyorum”
Her iyi adımı olumlu karşılarım. Ne milletimiz ne ben aldanacak saflıkta insanlar değiliz. Uygulamaları ortada olan iktidarın bugüne kadar hukuk sistemine bakın. Ekrem İmamoğlu’nun yargılanmasından tutun içeride yatan kişilere kadar. İnsanların saçma sapan yargılanmalar üzerinden tutuklu kalmaları. Böyle bir ortamda niye insanlar kaygıya düşmesin. İster başörtülü ister başı açık. İster Türk ister Kürt, ister Alevi ister Sünni olsun. Değişim olacak, ülke ona doğru koşuyor. Değişimi isteyen potansiyeli yüzde 60’ın üstünde görüyorum. 20 yılın ikna ettiği insanların da var olduğunu düşünüyorum. Demokratikleşen, özgürleşen toplumun inşasından bahsediyorum.
“Çaldılar, hırsızlar’ bize dediler. Sadece 41 kişi yargılandı, beraat ettiler. Hiçbir suç yok. Peki niye iptal ettirdiniz?”
Her şeyi yaparlar. Görevden almayı bile düşünürler. Ekrem İmamoğlu’na ne için dava açıyorlar? Sebebi 31 Mart seçimi. Esas tartışmamız gereken meseleyi unutuyoruz. Muhaliflerin hüngür hüngür ağlayan zatı muhteremden, kaybettik seçimi diye ağlayan sayın bakandan amirine kadar. 31 Mart seçiminde terörle iltisaklı 700 kişi var dediklerini hatırlayalım. Türkiye demokrasi tarihinin en büyük seçim yolsuzluğu diyen sayın Cumhurbaşkanınından bakanlara kadar. Diyanet İşleri Başkanı’nın kafasını salladığını dün gibi hatırlıyorum. ‘Çaldılar, hırsızlar’ bize dediler. Sadece 41 kişi yargılandı, beraat ettiler. Hiçbir suç yok. Peki niye iptal ettirdiniz? O siyasi baskı nasıl oluştu? Bu ülke insanına demokrasi tarihine nasıl zarar verebilirsiniz? ‘Efendim Ekrem İmamoğlu YSK’ya hakaret etti: Bu lafı söyledikten sonra hakaret eden zatı muhtereme aynı kelimeyle cevap veren Ekrem İmamoğlu’nu kalkıyor bir savcı sadece siyasi ceza değil hapis cezası alacak şekilde ve de yargılama devam ederken avukatlarım anlatıyor, USB uzatarak, yani hazırlamış, Mahkemenin sonucunu sunacak olan savcı dosyayı USB ile sunuyor.
“Siyasi baskılarla alınan bu karardan pişman mısınız? 16 milyon İstanbulluya özür borcunuz yok mu?”
Nasıl yabancı basına ‘her şeyi yapabilirler, seçimi de iptal edebilirler’ dediysem, bugün de endişe duymuyorum. Bunları bekliyor muyum, tabii ki bekliyorum. Bu kişisel bir endişe değil, ülkemin demokrasisi adına bir endişe. İBB seçimin iptal edildiği zaman diliminde yakın arkadaşlarım ‘Başkanım ederler mi’ dediler. ‘Edebilirler ama fark atarız; ancak istemiyorum’ dedim. YSK üyelerine bir televizyon programında da seslendim. Dedim ki; kıymetli üyeler 31 Mart seçimi vicdanlarda zaten büyük bir sorun yarattı ama yargıda da aklandı. İptal kararınız yüzünden milyonlarca lira para harcandı, insanlar mağdur edildi, vicdanınız hiç sızladı mı? Siyasi baskılarla alınan bu karardan pişman mısınız? 16 milyon İstanbulluya özür borcunuz yok mu? Diyorum ki, Allah’ım inşallah yüce Türk yargısının, adalet sisteminin utanacağı, ezileceği bir karar verilmez. Ben yargı sistemine güvenmek istiyorum.
“Bozuk saat bile doğruyu gösteriyor”
Sürece dahil değerlendirileceği masanın konusu. 6’lı Masa’nın birinci sıra gündemi bu değildi. Süreç tarifi var. Önce parlamenter sistemle ilgili ortak irade. Şimdi farklı konularda gruplar belirlendi, çalışılıyor. Bizden de görüş desteği isteniyor. Ben detaylarına girmeyi doğru bulmam, girersem de haksızlık olur. Şu anki adaletsizliğin, ekonomiyi çökerten, insanların hayat kalitesini neredeyse sıfıra indiren, vatandaşlar arasında kutuplaşma yaratan bu düzene karşı en önde giden muhalif benim diyorum.
Bozuk saat bile doğruyu gösteriyor. Dış politikada son dönemde aynen ekonomide olduğu gibi günü kurtarmaya dönük uygulamalar, işin teorisine uymayan hamleler yapıldıysa, dış politikada sıklıkla değiştirilen tutarlı bir hat izlemesi gereken, uzun vadeli olan, kişisel ilişkiler üzerinden yanlışlar yapıldı. Naralar atılmıştır, had bildirilmeye kalkılmıştır. Uluslararası mesele kişisel meseleye dökülmemesi gerekir. İç politika meselesi haline getirmiştir. Seçim döneminde sıklıkla kullandırılmıştır. Sıfır sorun dediğiniz komşularımızla sorunsuz olanı yok. Doğru adımları izliyoruz. Yüzde 90-95’i yanlış olan dış politikada nasıl doğru diyebilirim. 2023’de kişi başı milli gelir, üretime dayalı ekonomi, ihracatın 500 milyar dolara çıktığı, cari fazla verdiği bir ekonomik süreci konuşabilseydik.
“İstanbul’da sabit fiyatla insanlara nasıl konut üretiyoruz anlattığımız pek çok modelimiz var”
Burada büyük beceri sabrın ortaya konması gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti tarihine altın harflerle geçebilecek iki büyük liderin emeği var. Değişim döneminde farklı kesimlerin bir araya gelmesi kolay bir şey değil. O bakımdan destek olmaya, nefer olmaya gayret ediyoruz. Muhalefetin eleştireceği yere değil de iktidarın yapamadığı yere bakmak lazım. Bugün ne asgari ücret tatmin edebilir ne de başka bir şey. Sosyal konut meselesine çok etraflıca girebiliriz. İstanbul’da sabit fiyatla insanlara nasıl konut üretiyoruz anlattığımız pek çok modelimiz var.
“Helalleşme kavramını tek yönlü değil, toplumsal helalleşme olarak görüyorum”
Her yerde aynı şeyi söylüyorum. Helalleşme bizim aslında tevazzumuzdur. Her insan hata yapabilir, eksik davranabilir noktasında güzel ahlakı temsil eden çok kıymetli sözdür. Her anımızda ‘hakkını helal et kardeşim’ deriz. Sadece CHP’nin helalleşmesi, sayın genel başkanımızın helalleşmesi, İmamoğlu’nun helalleşmesi meselesi değil, toplumun birbiriyle helalleşmesi meselesi. Helalleşme güzel bir şeydir. Hesaplaşma değil helalleşme. Helalleşmek zaten hakkını teslim etmek demektir. Müzakere gerektirir, istişare gerektirir. İsrafı engelleyeceğiz dedim. Şimdi İBB bütçesine bereket geldi diyorum. Köyde yemek yerken sofranız bereketli olsun derdik. Bereket çok önemli kavramlar, çok iyimser kavramlar. Toplumu iyileştiren, yarınlara hazırlayan, barıştıran. Helalleşme kavramını tek yönlü değil, toplumsal helalleşme olarak görüyorum.
“Herkesle kucaklaşırım. Herkesin sofrasında, masasında otururum”
Dönem dönem çocukluk arkadaşlarımı davet ediyorum. Değiştiysem Allah aşkına söyleyin diyorum. Beni değiştirecek makam varsa o bana nasip olmasın. Rahmetli dedem ‘Allah sizi değiştirecek, kibirlendirecek mal mülk nasip etmesin’ diyordu. Kibirli gibi laflara aldırış etmem. Herkesle kucaklaşırım. Herkesin sofrasında, masasında otururum.”