Önümüzdeki yerel seçimlerde en büyük ödülün İstanbul olduğunu biliyoruz. AKP de sonunda adayını belirledi. Saray, 20 yıl önce Troya savaşına gitmiş olan olan Odisseus’un evi gibi, taliplerle doluydu. Hayatında tek ok atmamış olanlar dahil tüm cengaverler gözden geçirildi ve sonunda meydana sürülmüş yiğitler arasından birinde karar kılındı: Murat Kurum!
Öyle anlaşıldı ki, sonuç garanti değil, daha parlak aday adayları burada yara alsın istenmiyor, onlar ilerdeki döğüşlere saklanıyor…
Malum, bizim buralarda siyaset, tıpkı İlyada’da anlatıldığı gibi, bitmeyen bir kavgadır.
Tek seçici Erdoğan “Önce İstanbul’a aşık olmak lazım” dedi. Haklıdır. Bu satırların yazarı şahittir: İstanbul dünyada aşık olunabilecek birkaç kentten biridir.
Ama damadın ailesi için, müstakbel gelinin çok zengin olması da önemlidir. İstanbul’un serveti Karun gibidir.
Bu yüzden, Murat Kurum’un yanında yaş da olacaktır! Genç yaşlı bütün aile onunla birlikte, hatta onun önünde, cenge girecek, kılıç sallayacaktır.
İstanbul bu, vaat edilmiş şehirdir!
Çok heyecanlı bir kampanya izlemeye hazır olun. (Eskiden askeri harekatlara ve savaşlara “kampanya” denirdi!)
BÜYÜKERŞEN UTANCI
Başlıca rakip CHP kendi talibini belirlemekte fazla zorluk çekmedi, çünkü o talip zaten haspanın koynundaydı.
Ama madem ki ilkemiz doğruları dosdoğru söylemek, söylemeliyiz:
İstanbul’da sorun yaşamayan ana muhalefet partisi, sadece Eskişehir’de değil başka yerlerde aday belirleme sürecini ağzına yüzüne bulaştırdı.
Bunu söylerken yalnızca efsane Başkan Yılmaz Büyükerşen’e yapılan nankörlüğü, kabalığı, saygısızlığı ve terbiyesizliği kastetmiyorum. Türk siyaset tarihine bir utanç sayfası olarak geçecektir!
Niçin yaptılar bu geri zekalılığı? Bunun nedeni partiye hala egemen vasatların parıltı korkusu mudur? Rant yönlendirme konusundaki kaygıları mı?
Lider değiştirmiş olduğu ve bütün rüzgarlar kendisinden yana estiği halde, bu kadar çok hata nasıl mümkün olabilir?
ADAY NASIL BELİRLENİR?
Malum, biz yarım asırdır Soruşturmacı Gazetecilik derslerinde öğrencilerimize hep somut olaylar ve belgelerle konuşmalarını söyledik. Burada da öyle yapalım. Aşağıdaki tanıklık belgesi biraz uzun ama okumaya değer. İbretliktir.
Ateş İlyas Başgöz’ün Facebook sayfasından aldım, yorumlar bölümüne yazılmış. İsmini vermiş olan kişi yaşadıklarını anlatıyor:
“Merkez Yönetim Kurulu’nda oturup tartışıyorsun, enine boyuna tartıyorsun, 31 Mart’a kadar olan sürecin YSK’nın belirlediği takvimi de dikkate alıp bir planlamasını yapıyor, kararlar alıyor, sonra da kamuoyuna resmi olarak diyorsun ki, ‘Kamuda çalışanlar harici adaylık başvuruları 21-28 Kasım arasında başvuruda bulunabilecektir.’
Bu resmi parti duyurusu ile ne yapıyor adaylar? Belgelerini hazırlıyorlar, 10-50 bin lira arası başvuru ücretlerini ayarlayıp parti hesabına yatırıyorlar; kendilerini ailelerini, yakın çevrelerini, ekip arkadaşların bu takvime göre ayarlıyorlar ve müracaat ediyorlar. Belediye Başkanı veya meclis üyesi adayı olmak için.
Takvim böyle işlerken başvuru süresinin tam da son günü tekrar kamuoyuna bir duyuru yapıyor ve bir hafta daha uzatıyorsun başvuru süresini.
Niçin? O kadar çok aday ve müracaat var ki, bir haftalık süre yeterli olmadı, çok sıkışıldı, örgütleri rahatlatalım diyorsun.
Haydii, bu sefer bir haftalık uzatmaya göre tüm parti camiası hesabı tekrar yapıyor, planlamaları, basın duyurularını, propaganda çalışmalarını yeni baştan revize ediyorlar, afiş-ilan, reklam gibi harcamalarını para kaybetme pahasına tekrar düzenliyorlar.
LÜTFEN OKUMAYA DEVAM EDİN
Sonraaaa… Herkesin bildiği malum süreç işliyor. İllere gönderilen vekiller ile onar dakikalık garip mülakatlar, önseçim yapılmadığından, işin Ankara’dan bitirileceğinin belli olmasından dolayı Ankara yollarını arşınlamalar, genel merkez kapısında adeta yatmalar, vs…
Derkennnn, iki kez toplanmayı başarabilen PM toplantısı kararları ile dikensiz yerlerin adaylarının açıklanması… Tüm Türkiye’nin üçüncü PM toplantısını beklediği bir anda, diyorsun ki PM İzmir adayları ile görüşecek, toplantı ve aday açıklama bir hafta ertelendi.
Hesap kitap yine şaştı, planlar, takvim değişti… Bir sonraki hafta geliyor, bekliyorsun ki PM toplansın, oylamasını yapsın, adayları açıklasın diye…
Haydiii, bu kez de Filistin diyorsun, Hilafet söylemleri diyorsun, Anayasa Mahkemesi diyorsun ve PM’yi toplamayıp bir hafta daha atıyorsun takvimi. Üçüncü PM toplantısının 11 Ocak’ta yapılacağını varsayarsak, takvimi ilan ettiğin 21 Kasım’dan o güne tam 51 gün geçmiş olacak ve elde hiçbir şey yok. Oysa 31 Mart’a kadar süre yeterli değil demiş, önseçim dahil pek çok aşamayı iptal etmiştin.
Bu arada gariplikler bitiyor mu? Hayırrrr!
Daha dün Karesi İlçesi Belediye Başkanlığı adaylığı için bir müracaat yapılıyor ve kabul ediliyor. Adli sicilini, ikamet durumunu, para yatırdığının ispatı dekontları ekleyip müracaat ediyor kişi ve hemen aday adayı oluyor. Eeee, hani takvim vardı. Hani başvuru süresi 5 Aralık’ta bitmişti? (…)”
DEMOKRASİ RİSKİ
Mektup böylece sayfalarca sürüp gidiyor. Saçmalıklar, ilkesizlikler, keyfiliklerle dolu bir yılan hikayesi… Acıklı!
Türkiye’nin kurucu partisi… Türkiye’nin demokrasi güvencesi… Bu mudur?
Eminim, okurken bile yoruldunuz, belki kısmen atladınız. Ama anlatılanlar hayatımızı yakından ilgilendiriyor.
Sağ cenahtan Bahçeli ve AKP yardakçıları zaman zaman CHP’nin bir “milli güvenlik riski” haline geldiği saçmasını öne sürüyorlar!
Geçiniz… Ama, ülkemizin Anayasa değişimi girişimi dahil çeşitli badirelerden geçeceği 2024 yılında böyle bir CHP ülkemiz için bir “demokrasi riski” oluşturmaz mı?
Kaynak: https://abcgazetesi.com/anket-ekrem-imamoglu-ile-murat-kurum-arasindaki-oy-farki-dikkat-cekti-714675