İktidar mensupları ve iktidara yakın isimlerin, eleştirel medyaya karşı en kolay başvurdukları araçlarından biri “Cevap ve Düzeltme Hakkı”. Diledikleri gibi hazırladıkları metni istedikleri mahkemeden geçirip yayımlatabiliyorlar.
Cumhuriyet ve BirGün gibi gazetelerde sık görür olduk bu tür metinleri. Anayasa’nın 32. Maddesine göre cevap ve düzeltme hakkının temel koşulu, “kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması.” Amaç, kişilerin gerçeğe aykırı yayınlar karşısında korunması.
Ancak bu hak uygulamada basın özgürlüğü aleyhine işliyor; medyayı baskı altına almak amacıyla kullanılıyor. Medyaya “adil yargılanma hakkı” tanınmıyor; sulh ceza mahkemeleri kanıt sunma ve savunma hakkı tanımadan karar veriyor. Hukuki boşluğa siyasi iktidar gücü de eklenince eleştirel haberler, kolayca “gerçeğe aykırı” kabul edilebiliyor mahkemelerde.
Turkuvaz Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanvekili Serhat Albayrak’ın avukatı Fatih Savaş’ın, bu hafta BirGün’e gönderdiği iki metin de cevap ve düzeltme hakkının basın özgürlüğü aleyhine kullanılmasının somut örneğiydi.
Albayrak’ın avukatı, “Suç örgütü lideri Sedat Peker’in Borsa İstanbul ile ilgili ifşalarını” içeren “Kirli düzenin ağır kokusu” başlıklı haber ile yine aynı konudaki “Ortaya saçılan rüşvet çarkı yargıya taşındı” başlıklı haberlerin “gerçeğe aykırı” olduğunu savunuyordu. Ama mahkemeye bu iddiaların gerçek dışı olduğuna dair kanıt sunmamışlardı. Zaten iddiaların doğru olup olmadığına dair yargılama yapılmamıştı; haber konunun yargıya taşındığını duyuruyordu.
Ayrıca tekzipte BirGün gazetesinin “gazetecilik değerlerini ayaklar altına aldığı” öne sürülüyor ve gazete “gerçek dışı haberler nedeniyle kınanıyor”; açıkça gazeteye ve gazetecilere hakaret ediliyor; haksız suçlamalarda bulunuluyordu.
Aynı şekilde Serhat Albayrak’ın kardeşi ve eski bakan Berat Albayrak’ın geçen ay Cumhuriyet’e gönderdiği tekzipte de “günün sonunda itibarını kaybeden, basın etik değerlerinden ve habercilik ilkelerinden nasibini almamış adı geçen gazeteciler olacaktır” ifadesi kullanılıyor; yazar Miyase İlknur kınanıyordu. Bakan Mustafa Varank da bir tekzibinde Cumhuriyet’i “tetikçi gazete” olarak nitelendirebilmişti.
Böyle örneklerin sayısı çok. Eleştirel medyaya gönderilen tekziplerde haber ya da yazının yanıtlanmasıyla yetinilmiyor; medya kuruluşuna ağır suçlamalar, hakaretler yöneltiliyor.
Gerçi Basın Kanunu’nun 14. Maddesinde bu hakkın kötüye kullanımına karşı yeterli düzenleme yok ama Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde bir ilke yer alıyor:
“Gazeteci; cevap hakkına, kötüye kullanılmaması ve kabul edilebilir biçimde yapılması kaydıyla saygılı olmalıdır.”
Ne yazık ki günümüzde bu ilke uygulanmıyor; iktidar gücünü arkalarına alanlar cevap ve düzeltme hakkını kötüye kullanabiliyor. Üstelik şimdi bir de TBMM’de görüşülen “Sansür yasası”, internetteki haber medyası için de “Düzeltme ve cevap hakkı” düzenlemesi içeriyor. Basılı medyadaki cevap ve düzeltme hakkının kötüye kullanımı oraya da sirayet edecek.
Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.