Ekonomi söz konusu olunca, aklımızın ermeye başladığı 50 yıl öncesinden beri aynı şeyleri konuşmak ve hiçbir işe yaramadığını görmek insanı gerçekten yoruyor. Bugün nüfusun çok küçük bir yüzdesi hariç hangi vatandaşa sorsanız pahalılıktan şikâyet edecektir. Bu pahalılıkta kitleleri barındıran asgari ücretliler, emekliler, işsizler gibilerinin gelir düzeylerini düşündüğünüzde, ekonominin ülkenin en önemli meselesi olduğu gerçeğini daha net anlıyorsunuz. Peki herkesin her şeyi çok bildiği, ekonomistten geçilmeyen ülkemiz neden bu durumdan yıllardır sıyrılamıyor? Cevap 2500 yıldır belki dahada eski değişmeyen, SİYASET-CEHALET kardeşliği. 1844-1900 yılları arasında yaşamış Alman Filozofu Friedrich Wilhelm Nietzsche şöyle demiş.
“Toplumları cehaletten, modern bir eğitim kurtarır. Eğitim seviyesi düşük milletler, cehalet tuzağına düşer. Cahil milletlerde demokrasinin olmasının hiçbir faydası yoktur. Çünkü cahil halklar genellikle kendilerini para, iş, vatan ve din gibi unsurlarla kandıranlara oy verirler.”
Galiba tarihte yaşamış hiçbir filozof yok ki, cehalet ve siyaset konusunda, bugün dahi eskimeyen bir şeyler söylememiş olsun. İşte eğitimin ne kadar etkili olduğunun açık kanıtı.
Peki neden milyonlarca insanın kandırılması ve çektiği eziyetin nedeni olan Cehalet sorunu pek çok ülkede ve özellikle bizde, çözülemeyen bir çile. Başarmış pek çok ülke var ve başaran örneklerin hemen hepsi çağdaş ve refah ülkeler. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde atılmış çok değerli adımlar vardı. O zamanlar 13 milyon nüfuslu ülkenin okuma yazma oranı yüzde 1 civarında iken, yapılan devrimler sayesinde okuma yazma oranlarının 10 yıl içinde yüzde 40’lara kadar çıkarılması başarılmıştı. Günümüzde bütün saygın eğitmenlerin kabul ettiği üzere, açılan köy okulları kapatılmasa idi bugün çok farklı, çok refah, çok mutlu insanların yaşadığı bir Türkiye mümkündü. Ancak sonrasında yine cehaletin baskısı, oy kaygısına düşmüş siyasetin yardımı ile geriye dönüş kaçınılmaz oldu. Son 20 yılda eğitim sistemimizdeki çöküşü dikkatle değerlendirirseniz, bugün yaşadığımız ekonomik sıkıntıların nedenleri daha somut şekilde belirginleşecektir. Son 50 senenin siyasi figüranları, net olarak göstermiştir ki, mevcut sistem ile yönetim erkini elinde tutan siyaset sistemi ile aksaklıkları düzeltmek mümkün değildir. Çünkü düzeltecek olanlar yine siyasilerdir ve bindikleri dalı kesmeyi asla düşünmezler. Aslında yanlışları düzeltmek için yapılması gerekenler ortada ve basittir. Siyasilerin hepsi de bunu bilirler. Mesela en basiti tasarruftan başlanabilir sonra üretim, kesinlikle denetim, sorumluluk bilinci diye devam etmek zor değildir. En hatalı düşünce tarzlarından birisi de, siyasilerin devletin kasasını kendi kasaları gibi dileğince hesap vermeden kullanabileceklerini zannetmeleridir ki, bu durum koltuğun değerini her şeyi göze alabilecek kadar arttırmaktadır.
Türkiye gerçekten isteseydi bu ekonomik sorunlardan kurtulamaz mı idi. Neyi eksikti. Kendisine yeten tarımı, hayvancılığı, sanayisi, güvenliğini sağlayan güçlü bir ordusu, Allah’ın bahşettiği cennet topraklar özetle ileriye doğru gelişmeye açık her şeyi vardı. Ancak geriye döndü. Giderek zorlaşan yaşam şartları, daha çok ithalat, daha çok cari açık, daha yüksek enflasyon ve borç, daha az ücret yoluna girdi. Milyonlarca yabancı mülteciyi ülkesine sokup, binlerce sorun edindi. Neden? Bundan sonrası umut adına söylenebilecek bildiğiniz bir şey varsa aman konuşmayın, bırakın gizli kalsın. Hala gerçeği göremeyen, yapılanları savunmaya çalışan bir kitlemiz hatta rakip başarısız olsun diye vatandaşı cezalandıracak kadar siyaset yaptığını zanneden siyasilerimiz var. Başka neler yapabilirler diye düşünsenize.