Ulusal24 Haber Merkezi
Pervasızca süregelen bir yalnızlık, hücrelerimize işleyen derin bir yabancılaşma… Aslında derinlemesine sosyolojik bir çöküş… Bizi birbirimizden ve hatta kendimizden bile uzaklaştıran puslu bir döngü.
İşler biraz da tepeden inme bir ötekileştirme, bir tahammülsüzlük, bir hoşgörüsüzlükle başlıyor. İktidar kendinden olmayana, A partisi B partisine, muhafazakarı liberaline, Galatasaraylısı Fenerbahçelisine, caddenin bu tarafındaki market karşı taraftaki manava, kız tarafı oğlan tarafına… Toplumun bir kesimi bir diğerine illa ki düşman.
Toplumsal dokumuza zerkedilen, gökkuşağı renklerimizi solduran yakıcı bir zehir…
İktidarın dayattığı toplumsal tektipleştirme çabası, insanların kendilerini ifade etme özgürlüklerine ket vuruyor. Kitlelerin, farklı renklerin üzerine geçirilmeye çalışılan katı kalıplar insan ilişkilerine de yansıyor. Bireyler birbirlerine kendi kalıplarını dayatıyor, ancak bu kalıplar çoğu zaman giyilemiyor. Sonra da mutsuzluk kaynağı bir ilişkinin dehlizlerinde kaybolan partnerler ortaya çıkıyor…
Diğer yandan, paylaşacak, anlayacak, destek olacak bir ilişki arayışı içinde olan, sürekli olarak yalnız kalmaktan şikayet eden insanlar…
Bu arada bir de bir ilişkisi olmadığı, daha doğrusu evlenmediği için başta ailelerinden baskı gören, sözde toplumsal statüsü zarar gören ve psikolojik bir yalnızlığa sürüklenen insanlar (genellikle kadınlar) var…
İronik bir şekilde, ilişkiler hem mutluluk hem de mutsuzluk kaynağı olabiliyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayın…