Kitabın kurgusuna gelince, geçmişten günümüze doğrusal bir kronolojik sıralamayı tercih ettim.
Her yazının başlığı, ait olduğu tarihle başlayıp, yazının temasına uygun bir ifadeyle devam ediyor.
Bilinçli bir tercihle, tematik bir ayrım yapmadım, tarih sıralamasına göre gittim.
Yazının duygusu, düşüncesi tespit edildiği dönemden bakılınca daha anlaşılır, daha kavranılır olacaktır diye böyle bir yol benimsedim.
İnsanların, durumların, duygulanımların, olayların, düşüncelerin; belli bir ana ait sözcüklerle, tümcelerle çekilmiş fotoğrafları bunlar.
Hangi yazının hangi tarihte yazıldığı, büyük resmin neresine denk düştüğünü görmek açısından önemli.
Kurguyu kronolojik bir sisteme göre çatınca 20 küsür yıllık bir yazma serüveninin takibi daha kolay olacaktı.
Böyle bir yaklaşımda, herhangi bir yenilikle ilk karşılaşma anımla o yeniliği artık kanıksadığımız daha sonraki bir zamandaki yaklaşımın arasındaki fark ilgi çekici olacaktır.
Aradan geçen zamanın etkisini yakalamak hoş.
Herhangi bir yeniliğe ilk maruz kaldığımda başta ne kadar naif olabildiğimi, zaman geçtikçe, düşüncemin nasıl dönüşüp değiştiğini takip etmeyi mümkün kılan bu doğrusal zamanlı kurgu, periyodik köşe yazılarımı tarihi bir metne doğru disipline etmiş olacaktı.
Köşe yazılarımı yazı başlığına ve içeriğe göre düzenlemek de mümkündü, ancak sözgelimi çevre, eğitim, sanayi ve teknolojiden aynı yazıda doğası gereği iç içe bahsettiğim yazıları temalarına göre ayırmak güçtü.
Böylece sadece mekâna, kentsel anıtlara ayrı bir konu başlığı açabildim.
O yazılar da geçen yıllar boyunca fark etmeden başlı başına bir külliyat olmuş, sayısı çok olunca şehir anlatılarına daha az hacimli ayrı bir kitap yapmak caiz oldu.
Dile kolay yüzlerce yazı birikmiş.
Umarım o kitapta da okurlarımla buluşacağız.
Özetle elinizdeki kitap, düşüncemin kronolojik olarak sıralanmasından oluşan bir albüm.
Bir sanayicinin 21.yüzyılın ilk yıllarını kapsayan sıralı veya rastgele seçilerek okunabilecek yazılarını içeren bir almanak.
Bu düşünsel fotoğrafların kimisinde ses bandında özel lokal bir ezgi duyulurken, kimisinde evrensel bir renk paleti göreceksiniz.
Döneminin dünyasıyla, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamıyla organik bir bağa sahip bu enstantaneler, ilerde saf ve pür sosyal bilimler kaynaklarından bir tanesi olacaktır diye umuyorum.
Hayatın uçuculuğu yanında değişmez, zamansız yanları da bu akışta resmedilmedi değil.
Bitmeyen doğa aşkım, kuşuyla çiçeğiyle….
Bitmeyen vatan sevdam, geçmişiyle ve aydınlık olmasını ümit ettiğim geleceğiyle.
Bitmeyen insan sevgim, genciyle yaşlısıyla, emekçisiyle, göçmeniyle, yakınıyla, uzağıyla.
Kitap böyle bir zaman koridoru gibi düşünülünce içinde vakalar var , kendi kendine , bazen de birlikte öğrenme var, her kesimden insanın geçit yaptığı bir insan galerisi var.
Kimi zaman bir şarkı, bir şiir, bir bahar dalı, bir çiçek, bir ağaç, bir cadde, robot, bir hüzün, bir neşe var.
Bunlara dair zamansız, mekânsız duygulanımlar, düşünceler var….
Yıllar içinde ne kadar çok milli, dini bayram, özel günler kutlamış, ne kadar çok yeni yıl için umut dolu dileklerde bulunmuşum.
Bir ömür böyle yudum yudum içilmiş.
Bir taraftan hüzünlü, bir taraftan da kıvançlı bir gözden geçirme.
Bazen bir mısra, bazen bir nota, bir rüzgar uğultusu, bazen bir çocuk kahkahası, ağaç gölgesi, makine tıkırtısı bazen bir zeytin buğusu gibi hem tek hem de hissedilmiş, ne olursa iyice hissedilmiş bir hayatın gözden geçirilmesi.
Hem bireysel hem kolektif insan hikayelerinde hayatın meraklı yönlerini didiklemişim.
Öyle insanlar geçmiş ki yazılarımdan…
Bazen bir insan yalın kat, bir başına; bir durumun, bir fenomenin, bir klişenin simgesi olmuş.
Bazen de birden fazla insan bir araya gelmiş, hikayeler yaratmışlar peşine düştüğüm.
Anonim kalmayı kafaya takmadan egolarını kapıda bırakarak, bir güzelliğin, insanoğlunun kadim organizasyon becerisinin, iş birliğinin en güzel bir numunesini teşkil etmişler.
Ümitlendiren ürküten, düşündüren insan öykülerinde buluşmuşuz.
Bu yazılarda kayıplar da var, içimi sızlatan, hüzünlendiren, düşündüren…
Ailemden çalışma hayatımdan cemiyet hayatından kısmen tanıdığım, tesadüfen karşılaştığım, bazen de savaşlarda, tabiat afetlerinde, terör olaylarında, salgın hastalıkta kaybettiğimiz hiç tanımadığım insanlar.
Bazen bir kapı aralığından mütevazice bir koku gibi belli belirsiz sızan, bazen de kapıyı kırarcasına gümbür gümbür üstümüze yüklenen kayıplar.
Elimin bazen yazmakta tereddüt ettiği, bazen yazarken uçtuğu, kelimeleri kelebek gibi dizdiren kayıplar.
Yazılarda çözüm önerileri var, ülkem adına sadece sorunun değil çözümün de bir parçası olması çabası, inandığım konularda bir kamuoyu yaratmak kararlılığı var.
HAFTAYA MERAKLI YAZILARIMIN KONULARI SON…
Saygılarımla,