Çeşitli standartlar enstitüleri tarafından standartları dahi çıkarılmış. Ancak her yerde tartışma aynı; bunu bir ev olarak mı düşünmeli, yoksa arabayı park etmiş veya kamp alanı kurmuş gibi mi değerlendirmeli, ancak bu durumda kanunu aslında dolanmış olmaz mıyız?
Çoğu ahşap ağırlıklı, göstermelik tekerlekleri olan, uzaktan bakınca bu hayli şirin minnacık evlerin dünyası; üreticisi, alıcısı, satıcısıyla büyük bir ekonomiye ulaştı. Vatandaş ne yapsın? Aylık ortalama gelirleri hayli geçen kiralar, ev, müstakil ev fiyatları bir yanda; ekonomik şartlarda kalabalık şehirden biraz uzaklaşıp doğayla bütünleşme hayalini hayata geçirmek arzusuyla ilgi gösterdi elbette. Yazılı ve görsel medyada pazarlama sayfaları “sizin de bahçeli eviniz olsun” türünden reklam sloganlarıyla doldu.
Hatta internet sayfalarında bir o kadar da hayali Tiny House satıcıları, yani bildiğiniz “dolandırıcılar” dadandı. On binlerce insan “peşinat” adıyla paralarını kaptırmakta. Savcılıklar koşturmakla, mahkemeler içeri atmakla baş edemiyor zamane dolandırıcılarını. Bir ürün-hizmete ne kadar çok talep varsa, bu duyguları kullanacak o kadar da “dolandırıcı” ortaya çıkıyor. Zira insanlar, duygularını karar verme mekanizmasına katıp, incelemeden “acele” kararlar veriyor ve dolandırıcıların eline düşüyorlar. (Küçük bir anekdot: “Son 3 gün acele edin, bu arsa kaçıyor, bu ürün satılmak üzere” gibi ifadeler; hukuka aykırı. Şu an cezası ufak, ancak Meclis’teki yasa taslağına göre 6 milyon TL’ye kadar para cezası geliyor. Haksız Ticari Uygulama olarak geçen yöntem, yönetmelikte şu ifadeyle belirtilmiş:
“Tüketicinin ani bir karar vermesini sağlamak ve bilinçli bir tercih yapması için gerekli fırsat veya zamandan mahrum bırakmak amacıyla, gerçeğe aykırı olarak bir mal veya hizmetin sadece çok kısıtlı bir süre içerisinde belirli şartlar altında sunulacağını belirtmek.”
“Tiny-House’lar ne kadar hukuka uygun?” şeklinde sorular da tabi oldukça gündeme gelmeye başladı. Söyleyeyim. Hukuk, lafzıyla-ruhuyla bütündür. Yani mevzuattan kelimeler cımbızlanarak sadece sözlük anlamlarına bakılarak sonuçta bu tür ev-yapılar için tekerlekli araçlar hukukuna tabidir, serbesttir, hukuka uygundur sonucuna varılamaz. Nitekim bu her yerde böyle.
YAPİDER 17 Ağustos’u unutmadı
Neden mi? Ev demek sadece ev demek değildir. Kanalizasyon demektir. Temiz su ihtiyacı demektir. Elektrik şebekesi, internet şebekesi, gaz şebekesi, güvenlik, okul, yangın planlama, çöp toplama, sağlık, market, sosyal ihtiyaçlar demektir. Basit bir köy yaşamında dahi bu ihtiyaçlar ve gereklilikler söz konusu. Bir bina yaparken en iyi uygulama örneği, o binanın etrafındaki trafiğin seneler sonrasını tahmin etmek, altyapısı tahmin etmek, yukarıda sayılan ve sayılmayan pek çok detayı hesaplamak ve ona göre ilgili “izni” çıkarıp düzenlemeleri yapmaktır. Bu nedenle bu işin de uzmanları, akademisyenleri, mühendislikleri, meslek oda ve birlikleri var.
İmar Kanunu, şehircilik yapı mevzuatları ve onca kamu organizasyonu boş yere mi var? Emlak sitelerine göz atıldığında satılık tarlalar-zeytinlikler bile “satılık arsa” başlığıyla ilanda. Gerçekten hayret verici! Savcılıkların bile bu duruma res’en el koyması gerekiyor. Arsa demek imar planlaması yapılmış arazi parçası demektir, zeytinliğe-tarlaya arsa dersen halkı dolandırmak üzeresindir.
Özetle daha milyonlarca insanın emeğiyle-vaktiyle kazandığı paraların çöpe gitmemesi için vatandaşın daha sorgucu ve uyanık olması, duygusal acele kararlar vermemesi, üç kuruşa beş köfte verilmeyeceğini iyi idrak etmesi, kamu otoriteleri ve yargının da vatandaşı koruyucu önlemleri sıkılaştırması şart. Belediye ve çevre şehircilik organlarımız bir yanda denetimlerini artırarak, diğer yanda da halka planlı alanlar kentsel dönüşüm çözümlerini daha agresif çalışmalarla sunarak; barınma hakkını sağlayacak alanlar ve imkânları yine en iyi uygulama örneklerini takip ederek yaratmalı.
Saygılarımla
Editör: DİLEK ATLI