Güvenilir bir veri olsa, yakın bir cevap da mümkün olabilirdi. Ortada bir plan yok, liyakat yok. Hedefler mecazi. Uygulanan ekonomik politika belirsiz ve her an değişebilir. İstikrar yok. Aslında bir ekonomik politika olup olmadığı soru işareti. Her uygulama günlük. O gün ne gerekiyorsa o yapılıyor. Ertesi gün çok farklı olması muhtemel. Doğal olarak güven yok.
O halde ne zaman düze çıkarız sorusunun cevabı kocaman bir soru işareti. Üç çok ciddi kurum aynı enflasyonu 3 çok farklı oranda açıklıyorsa, devletin kurumuna ve açıkladığı orana milletin inancı yoksa, yani bilgiler ve teşhis doğru değilse, tedavi mümkün mü?
Bir zamanlar uzun vadeli olmasa da 5 yıllık, 10 yıllık programlar vardı. Ekonomiyi yönlendirenlerin düşünceleri, hedefleri, ara hedefleri ve öngördükleri zamanlama bilinirdi. Çünkü çıkar anlatırlar, soruları cevapsız kalmazdı. Tespitlere güvenilirdi. Siz de bu planlamaya uygun hareket eder, kendinizi programlardınız. Ekonomistler çıkar planları tartışırlar, belirlenmiş ara hedefler tutmuş mu, zamanlama uygun mu takip eder, programın başarılı ya da başarısız olduğu konusunda yorumlar yaparlardı.
Sonra Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), kuruluşunun 51. yılı olan Haziran 2011’de kapatıldı. Sayın siyasetçiler planlamayı sevmiyorlardı. Plan zorluyordu, hesap kitap gerekiyor, disiplin istiyordu, hedef belirliyor, uyarıyordu. Alarm zili gibi herkesi uyandırıyor yönetenlere rahatsızlık veriyordu. DPT kapatıldı, yerine Kalkınma Bakanlığı kuruldu. Adım adımdı. Taze Kalkınma Bakanlığı daha ilk 5 yıllık planı bile yapamadan Temmuz 2018’de kapatıldı. Onun da yerine Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı kuruldu. Ancak planlama ne strateji ne bütçe ne de sanayi ve teknolojiden ibaret değildi. Artık takip edilebilen, öngörüleri bilinen bir Planlama yoktu. Kararlar ortak akıl ürünü değil, ortak akıl görüntülüydü. Geceden sabaha güncellenmesi de kolaydı.
2013’te IMF borcunun son taksiti de ödenmiş, ekonomi üzerindeki denetim tamamen millileşti. Arkasından 2016 yılında Varlık fonu kuruldu, Ülkenin güçlü ve en büyük şirketleri Varlık Fonuna devredildi ve yönetimi Cumhurbaşkanlığına bırakıldı. Denetimin ve yasal gücünün giderek kayıp olması, şeffaf olmayan pek çok konu ve kurum güven sendromunu etkinleştirdi. Örneğin TÜİK gibi, Anadolu Ajansı gibi önemli kurumlara güven duyulmaması, ekonomik kararlarda halkın desteğinden mahrum kalmayı getirdi. Bu gerçeklik ise ekonomide başarının yakalanmasında en ciddi engel.
Peki böyle bir ortamda, sayın maliye bakanımız “en kötüsü geride kaldı” ya da “bundan böyle her ayın göstergeleri bir öncekinden daha iyi olacak” derse, üstelik öyle olmadığı da görülürse ya da üç haneli gıda enflasyonu yaşanırken, enflasyonun yüzde 71 olduğuna, iki sene sonra enflasyonun tek haneli olacağına nasıl inanılır?