İsrail, Filistin’i lime lime ederken, sırtını batıya dayayıp savaş suçları işlerken, dünya halklarının ardı arkası kesilmeyen Filistin’e destek gösterileri ile rahatları kaçan hükümetler, İsrail’e verdikleri desteği tam gözden geçiriyorlardı ki Tahran hedefe kondu.
İsrail istediğini başardı.
Şam’daki İran konsolosluğunu bombalayarak Tahran’ı müdahale etmeye zorladı.
İran resmin dışında mıydı ki?
Haklı bir soru, İran’ın İsrail kuvvetlerine operasyonlar düzenleyen Hizbullah ile yakın ilişkileri sır değil.
Ama Şam’daki İran Büyükelçilik binasının bitişiğindeki konsolosluk binasının bombalanması İran’ın tepkisi haksız mıydı?
Büyükelçiliğe saldırının, ülke topraklarına saldırı olduğunu söyleyerek olayı yanıtsız bırakmayacağını açıkladı.
Bırakmadı da. Önce Hürmüz Boğazı’nda İsrailli bir iş insanına ait yük gemisine el koydu.
Ardından da cumartesi gecesi dron ve füzelerle İsrail’i hedef aldı. Bombalar yerini bulmadan da dünyayı uyardı İran.
Bir mesaj verdi. Öfkesine yenilmeyeceğini ama saldırıları da yanıtsız bırakmayacağını ilan etti dünyaya.
Ne oldu?
Dün sabah tüm haberlerde yer aldı. İran’ın saldırısı sırasında çölde bir kız çocuğu ağır yaralanmıştı.
Ne İsrail’in Netanyahu rejimi, ne İran’ın mollaları, ne de çözümsüzlük senaryolarına su taşıyanlar, bunlar arasında taraf tutacak halim yok.
Her kıpırdanışları masum insanların, canlıların, çevrenin yaşamını söndürüyor, çocukları acımasızca hedefe koyuyor.
Önceki akşam bir kız çocuğu daha öldü.
Dönüp kimse bakmadı bile, baksalardı, dünden itibaren tehditleri savurmaya devam etmek yerine, barıştan söz etmeye başlayabilirlerdi pek ala.
TÜRKİYE’NİN ŞAŞIRTAN SUSKUNLUĞU
İran’ın, Şam’daki konsolosluğunda iki önemli generalinin ölümüne neden olan İsrail saldırısını yanıtsız bırakmayacağı bilinmiyor muydu? Bazı yorumcular bunu söyleseler de uluslararası platformda herkes bu hareketin olacağını biliyordu. Hatta saati saatine biliniyordu.
ABD Başkanı Joe Biden, Cuma günü yaptığı açıklamada, “cumartesi gecesi ya da Pazar” demedi mi? Dedi.
İki askeri gemiyi bölgeye çekmedi mi? Çekti.
İngiliz uçaklarının İsrail’in demir kubbesine destek için hazırlıklı olduğu da biliniyordu.
Herkesi hazırlıklı yakaladığı bilinen bu harekatla ilgili birçok ülkeden açıklamalar peşpeşe geldi.
İran’ı sert bir dille kınayan ülkelerin yanı sıra, Mısır, Suudi Arabistan, Katar, Çin, Rusya taraflara itidal çağrısında bulundular.
Ankara ne dedi? Cumartesi gecesi bu soruya yanıt bulunamadı. Türkiye’nin gelişmeler karşısındaki sessizliği dikkat çekiciydi.
Ankara sessizliğini dün öğle saatlerinde bozdu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile telefonla görüştü ve “bölgede daha fazla tırmanma olmasını istemediklerini” ilettiği açıklandı. Türkiye, gerilimi artıracak adımlara son verilmesi çağrısında bulundu.
İLK UYARI ABD ÜSLERİNDEN
Sınır komşumuzdan dronlar ve füzeler havalanırken, onları karşılamak üzere Amerika ve müttefikleri nasıl haber almışlardı?
Dronların ve füzelerin İsrail sınırlarına kadar ulaşmasını mı beklemişlerdi?
Bu sorulara net yanıtlar yok, yalnız dün ajanslara düşen haberler arasında ilk uyarıların İran yakınlarındaki Amerikan Ordusu Merkez Komutanlığı’na bağlı üslerden geldiği açıklamaları yer aldı.
Hangi üsler olduğu belirtilmedi.
ABD bu üslerin adlarını ve yerlerini saklı tuttu.
Bu durumda insanın aklına doğal olarak, kendi ülkesindeki üsler geliyor. Benim geldi. Nasıl bir hareketlilik yaşandı? Bu soruların yanıtları bugün olmasa da yarın mutlaka ortaya çıkar.
TÜRKİYE KALDIRAMAZ
Bu gelişmeler tabii ki Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor.
Irak savaşı öncesini, 1 Mart tezkeresi ve sonrasında yaşananları anımsayalım.
Siyasi ve askeri kanat arasındaki çekişmeyi, Amerikan askerinin Irak’a Türkiye üzerinden girebilmesi kararını yeni AKP hükümetinin askerlere verdirtmek istemesini, askerlerin ateşten topu siyasilerin kucağını yuvarlayışını, o süreci 20 yıl geçse de anımsayanlar vardır.
Tezkere reddedilince Washington’dan gelen baskılar sonucu, bir süre sonra Amerikan uçaklarına geçiş izni verilmek zorunda kalındığını hatırlıyoruz.
O dönemde ABD üs iznini kopartmak, Türk kamuoyunun kalbini kazanmak için para teklifinin yanı sıra Filistin sorununu çözme sözü de vermişti.
Artık çözüm sözüne de kimse kanmaz. Rüşvet teklifi de kabul görmez.
O zaman yeni bir hükümet işbaşına gelmişti, şimdi ise ülkenin ikinci partisi durumuna gelmiş bir iktidar var.
Kamuoyunun Filistin konusundaki hassasiyetinin böylesine yükseldiği bir dönemde, ekonomik krizin yakıcı koşullarında, hükümete güvenin iyice sarsıldığı bir ortamda İran ve İsrail arasındaki bir savaşın getireceği ağır sorunları kaldıramaz Türkiye.