Gündem çok farklı biliyorum ama zaten onlarla ilgili değerlendirmeleri her yerde okuyorsunuz. Bir de benden okumanıza gerek olduğunu düşünmüyorum o sebeple de biraz konuyu değiştirmek istedim açıkçası.
İki ayrı seçim bölgesinde aynı seçimde aynı kişi aday oldu ve kazandı. Baştan söyleyeyim son derece anlaşılmaz gelen bu cümle o seçimi kazanan gerçek kişilerin kazandıkları başarıları ya da kazandıkları seçimlerin kıymetini azaltmak amacı ile kurulmuş bir cümle değildir.
Bahsettiğim iki seçim çevresinin Tokat ili ve Ankara’nın Etimesgut İlçesi olduğunu yazdığımda aslında “aynı kişi” olarak ifade ettiğim kişinin merhum efsane Vali Recep Yazıcıoğlu olduğu anlaşılmış olur ve o anlaşılmaz cümle manasını bulur.
Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim de öyle devam edelim. Dürüst ve hesapsız bir devlet adamı olarak anılarımızda yer eden Merhum Recep Yazıcıoğlu’nun hatırası dahi iki bölgede iki rakip partiden ayrı ayrı seçim kazanarak bu toplumda neye ne kadar özlem duyulduğunu bizlere bir kez daha ispat etmiştir.
Tokat’ta oğlu, soyadı ile aday olan Mehmet Kemal Yazıcıoğlu seçimi MHP adına kazanıp Belediye başkanı olurken, daha önce AKP’de olan Belediye Başkanlığını ciddi bir fark da sağlayarak kazandı.
Etimesgut seçimlerini ise Vali filminde kendisini son derece başarılı şekilde canlandıran Erdal Beşikçioğlu kazandı. Hem de Etimesgut’un doğal Belediye Başkanı haline gelmiş MHP’li Enver Demirel’e karşı fark atarak kazandı. Yani birinde MHP’li aday AKP’den, birinde CHP’li aday MHP’den belediyeyi aldı, hem de ciddi farklarla kazandılar.
Baştan da söylediğim gibi bu ne Merhum Yazıcıoğlu’nun oğlu Mehmet Kemal Yazıcıoğlu’nun başarısına ne de kendisini Vali filminde canlandıran Behzat Ç komiserin başarısını gölgelemez elbette. Ama bize onların şahsında toplumun asıl arzu ettiği şeyin ne olduğunu anlamamıza belki yardımcı olur.
Kastettiğim şeyi biraz daha açmak istiyorum. Kimdi Recep Yazıcıoğlu ve yaşı yetenlerin hatıralarında yetmeyenlerin de hakkında yazılan, söylenenlerle akıllarında nasıl yer etmişti ki efsane olmuştu. Recep Yazıcıoğlu bugünün siyasilerinin ve devlet adamlarının çoğunluğunun aksine kimsenin aklında şüphe bırakmayacak biçimde bir güven tesis etmişti. Asla bir sorunun parçası olarak anılmadı. Her seferinde var olan bir sorunun çözümünün içinde yer aldı ve öyle anıldı.
Hep, halkı için risk alabilen bir gözü karalığı temsil etti. “Polisten vali olmaz”dediği için kızağa çekildi mesela. “Deprem yardım fonu Ankara’ya hödüklerin cebine değil belediyelere aktarılsın” dedi. “Bizim toplum söyleniyor ama söylemiyor” dedi. Hatta “Sistem ya da rejim halkı içine çekerek güçlendirilir. Askerdeki Kürt çavuşlara bir bakın bakalım nasıl da çakı gibi askerlik yapıyorlar. Doğu halkı sistemin içine çekilip sorumluluk verilseydi bugün doğu sorunu olmazdı.” bile dedi.
Fikirlerini beğenenler de oldu beğenmeyenler de oldu. Ama kimse söylediklerinin ve kendisinin samimiyetinden şüphe etmedi. “Gidemediğin yer senin değildir” sözü slogan haline geldi neredeyse. Üzerine, “Bu iş devletin işi; biz hizmet makamıyız, naz makamı değil” sözü ile de kutsal devlet algısına karşı çıktı. Her şey bir tarafa güvenilirlik tesis etmiş mütevazı ve enteresan bir adamdı yani.
İşte bu tarz devlet adamlarının yokluğuna duyulan hasretin bir yansımasından bahsederek bugünü yorumlamanın bir yolunu bulmaya çalışıyorum sadece. Dün AKP Genel Merkezi’nde yapılan ve nasıl oldu ise bir basın metni şeklinde gazetecilere ulaştırılan, Erdoğan’ın açıklamasında söylem olarak durum biraz anlaşılmış gibi görünüyor, Erdoğan her ne kadar mesuliyeti yine biraz şartlara bağlamış olsa da halkla uzaklaşan bir siyaset anlayışını kabul etmiş, hatta siyasi hayatlarının başlangıcında eleştirdikleri şeye dönüştüklerinin altını çizmiş gibi görünüyor. Ama öylemi gerçekten.
Mesela Van’da hak etmeyen bir şahsın hak etmediğini kendisine oy verenlere oylarını kullandıktan ve sonuç oluştuktan sonra söyleyip, pardon deyip başka bir hak etmeyene hakkı devretmek durumun anlaşıldığı anlamına mı gelir?
Ya da yıllarca yöneticilerinin genelinin, medyasının ve seçmenlerinin halka yukarıdan baktığı ve kibirli olduğu için eleştirilere muhatap olan CHP’nin terk ettiği davranışların, aynısını gösteren ve hatta daha fazlasını yapan AKP medyasının ve seçmeninin davranışları durumun anlaşıldığı anlamına gelir mi?