Geçen gün uluslararası gündeme yeni bir bomba düştü. Rusya’da Devlet Başkanı Vladimir Putin rejiminin en önde gelen muhalifi, İleri Partisi’nin lideri Aleksi Navalny tutuklu olduğu cezaevinde aniden ölmüştü. Anlatılana göre Navalny o sabah bulunduğu hücresinden cezaevi dışında voltaya çıkmış, çevresindekilerle sohbet ettikten sonra birden yere düşüp ölmüştü. Hep böyle garip ölümlerde duyarız, “Adam otobüse kafa atarken can verdi” ya da “adamcağız ipi bacaklarıyla boynuna geçirip intihar etti” derler. Navalny’nin ölümü de o hesap.
Şimdi Batı basınının Navalny’nin ölümü haberini nasıl verdiğine bakalım. Fransız Le Monde gazetesi manşetinden şu başlığı atmış: “Aleksi Navalny Putin’in Hapishanesinde Öldü.” Gazete ikinci sayfasından gördüğü ölüm haberinin spotunu şöyle vermiş: “Navalny’nin Ölümü Özgür Rusya Umutlarını Toprağa Gömdü.” Haberin bir bölümünü okuyalım: “Navalny’nin ölümü haberi Münih’te toplanan 60. Güvenlik konferansı’nın ortasına bomba gibi düştü. Konferansta bir konuşma yapan ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris şu sert ifadeyi kullandı: ‘Bu ölüm doğrulandığı takdirde Putin’in acımasızlığının bir başka göstergesiyle karşı karşıya kalacağız. Bize ne hikaye anlatırlarsa anlatsınlar bunun sorumlusunun Rusya’nın kendisi olduğu açık bir gerçektir.’ Konferansa davetli olarak katılan Navalny’nin eşi Yulia Navalnaya ise şunları söyledi:’ Buraya gelip gelmemekte mütereddittim, ama düşündükten sonra kararımı verdim. Benim yerimde Aleksi olsaydı aynı şeyi yapardı. Yıllardır Putin’e güvenilmemesi gerektiğini biliyoruz. Bu haber doğruysa bilsin ki (Putin) bunun hesabını adalet önünde verecek ve cezalandırılacaktır. O gün yakındır. Uluslararası topluma çağırıda bulunuyorum. Omuz omuza verip bu rejime karşı mücadele edelim. Ülkemde son yıllarda işlenen korkunç insanlık suçlarından bizzat Putin’in kendisi sorumludur.’ “
New York Times gazetesinin haberi de şöyle:
“Kırk yedi yaşındaki Aleksi Navalny’nin ölümünü partisinden Kira Yarmiş açıkladı. Yarmiş, Navalni’nin ölüm nedeninin belli olmadığını, ölüsünün Kuzey Kutbu’ndaki cezaevinden yakınlardaki bir kente nakledildiğini söyledi.
Navalny Ağustos 2020’de Omsk’daki otel odasında zehirlenmiş, apar topar Almanya’nın Münih şehrinde bir hastanede tedavi altına alınmıştı. Tedavisinin ardından Rusya’ya dönmekte ısrar eden Navalny Şubat 2021’de üç buçuk yıl hapse mahkum olmuştu. Mart 2022’de mahkeme bu defa Navalny’yi dolandırıcılık ve yolsuzluktan suçlu bularak dokuz yıl hapse mahkum etmişti. Bu da yetmemiş, Ağustos 2023’te aşırı siyasi faaliyetleri yüzünden 19 yıla mahkum edilmişti.
“Navalny cezaevinde de susmamış, Putin’i ülkenin zenginliklerini sömürüp yakın çevresine dağıtmakla suçlamıştı. Bir başka konuşmasında da Putin’in siyasi partisini ‘dolandırıcılar ve hırsızlar çetesi’ olarak tanımlamıştı. Navalny ayrıca Ukrayna Savaşı patlak verdikten sonra yaptığı bir açıklamada da Putin hakkında ‘Ukrayna’da inanılmaz halk desteği almak ve müthiş bir askeri lider olmak hayalleri gören himmete muhtaç, kaçık dede’ diye alaylı bir ifade kullanmıştı.“
Gazete, Navalny’ye otopsi yapıldıktan sonra ölüm nedeninin açıklığa kavuşmasının beklendiğini de yazıyor. Orada da bir soru işareti var. Acaba otopsinin sonucu doğru açıklanacak mı? Rusya’da hekimlerin bu gibi durumlarda Hipokrat yeminine ne derece sadık kalacaklarını şüpheyle karşılamak gerekir, kanısındayım.
Navalny’nin ölümü beni hiç şaşırtmadı. Rusya gibi dikta rejimi altında yönetilen ülkelerde muhalif olmak, hele de Navalny gibi rejime sert muhalefet etmek ölüm fermanına davetiye çıkartmak gibidir. Hiç kimse Navalny’nin demokrasi aşığı, insan hak ve özgürlüklerinin savunucusu bir aktivist olduğunu da düşünmesin. Navalny de Putin kadar aşırı sağcı bir siyasi olarak tanınıyordu. Anlaşılan “doktrinde” anlaşamamışlardı ki birbirlerinin can düşmanı haline gelmişler. Zaten tarihi boyunca d’sinden nasibini almamış Rus halkının demokrasiden ne anladığını bu yazıda tartışacak değilim.
Daha önce de Putin karşıtı muhalif liderlerin ya zehirlendiklerini ya da tuhaf kazalarda hayatlarını kaybettiklerini biliyoruz. Yalnız benim bir türlü anlamadığım şu: Solcusuyla, ulusalcısıyla, Kemalistiyle bizim memleket ahalisinin nasıl olup da Putin ve rejimine hayranlık duydukları… Hatta bir kısım solcunun Putin’i sosyalist sandıkları…
Onları geçtim. Devlet umarı görmüş olması gereken Ankara’daki mürekkep yalamış zevatın (AKP’lileri tabii ki bu tanımın dışında tutuyorum) nasıl olup da Türkiye’nin, olabildiğince ileri demokratik Batı kampından uzaklaşıp Rusya’nın başını çektiği Avrasyacılık oyununun bir parçası haline gelmesini özendirmeleri, hatta bunun için canla başla çalışmaları… Geçenlerde yazdığımı bir daha tekrarlayayım. Ayı uzaktan sevimli bir hayvan gibi görünebilir ama vahşidir. Onunla yatağa girmeye gelmez.