Malum, deprem ülkesiyiz… Coğrafyamızda heyelan, sel, su baskını gibi doğal afetler ve orman yangınları da eksik olmuyor. Böyle felaketlerle karşılaştığımızda da kurtarma faaliyetleri büyük önem arz ediyor.
Geçenlerde Arslan Tekin köşesinde emekli Kurmay Albay Mehmet Alkanalka’nın böyle durumlara karşı sadece Türkiye’de değil bütün Türk dünyasını kapsayacak arama-kurtarma projesini gündeme taşıdı.
Mehmet Alkanalka, Türkiye’nin liderliğinde dünyada ilk kez TSK odaklı oluşturulacak uluslararası büyük Türk doğal afetlerde yardım gücü/kolordusunun felaket durumunda sağlayacağı yararları ayrıntılarıyla ortaya koyuyor.
Bir başka Türk Silahlı Kuvvetler mensubu emekli Albay Cumhur Utku ise böyle felaketlerle karşılaştığımızda Türk ordusundan nasıl daha iyi yararlanılabileceği konusunu kitaplaştırdı. Cumhur Utku kitabına, “Bekledik de Gelmedin!/Afetlerde Türk Ordusu’nun Kullanılma(ma)sına İlişkin Bir Çalışma” adını vermiş.
Kitabında ağırlıklı olarak 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli deprem sonrası kurtarma çalışmalarında ortaya çıkan aksaklıklar ve askerin bölgeye geç müdahalesini mercek altına alan Cumhur Utku şu değerlendirmeyi yapıyor:
Bir doğal afet bölgesi olan ülkemizde yaşanan olaylardan bir sonuç çıkarılmaz, olanlar ve acılar çok çabuk unutulur. Ne yazık ki “Balık hafızalıyızdır.” Son bağlamda, başarı varsa sahiplenilir, başarısızlık var ise bir yerlere çok güzel havale edilir.
Bizleri fazlasıyla yaralayan ve çok üzen son 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremde yaşanan koordinasyon sıkıntısı ve birçok bölgeye yardımların gecikmesi, AFAD ve TSK’nın sorgulanmasına neden oldu. Bilindiği üzere 1999 Gölcük depreminde, TSK tüm kaynak ve imkânlarını seferber etmiş, deprem bölgesinde tam 34 bin asker görev yapmıştı. 6 Şubat 2023’te yaşanan son depremde ise sadece 3 bin asker! Peki nereden kaynaklıyor bu fark?…
TSK, içimizi burkan, bizleri acıya sevk eden son 6 Şubat 2023 depreminde, tüm kuvvet, unsur ve kabiliyetleriyle hasretle beklendi de ama nedense bir türlü gelemedi…
İşte bu kitap, bu sorunu masaya yatırıyor ve birçok açıdan konuyu irdeleyerek bir çözüm önerisi sunuyor…
Galeati Yayıncılık
Tel:(0539) 669 60 69
Kurtuluş Savaşı’ndan yaşanmış hikâyeler
Yakın tarihin çileli savaş yıllarını eserlerinde konu alan İsa Parlak, “Bozkır Akıncıları” adlı yeni romanında da İstiklâl Harbi yıllarını anlatıyor. Gerçek hikâyelerden yola çıkarak, cephedeki askerinden tarladaki kadınına, Anadolu insanının bağımsızlık için verdiği mücadeleyi ilmek ilmek zihinlerimize işliyor. Hamasete kaçmadan, insana ait her hâlin doğal sıcaklığıyla. Yalın bir dil ve akıcı bir üslupla:
Anadolu insanı acılıydı, Anadolu insanı yaslı… 1912’den beri, Balkanlardan Kafkasya’ya, Sarıkamış’tan Çanakkale’ye, Galiçya’dan Kut-ül Amare’ye, cepheden cepheye koşmuş, yiğitçe dövüşmüştü gaza meydanlarında. Kolunu bacağını, gözünü kulağını kaybetmiş, devleti için canını vermişti. 1919’a gelindiğinde bacası tüten evlerden yitenler için ağıtlar yükselirken, varlığına kasteden düşmanlar eksilmiyordu. Akif’in dediği gibi: “Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer…” adeta toplanmış, Türk’ü bin yıllık yurdunda boğmak niyetindeydi. Anadolu insanı yorgundu, Anadolu insanı bezgin, üstelik kafası karışık. Yunan İzmir’e çıkmış, kimin umurunda. Kıyama duranlar da vardı mutlaka. Sayıları az da olsa, birileri vardı mutlaka. “Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır!” diye ortaya çıkıp yeniden doğuşun fitilini ateşleyecek birileri vardı. O birileri, acılı, yaslı, yorgun ve bezgin Türk insanını, genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle yeniden ayağa kaldırmayı bileceklerdi. Düşman da boş durmayacaktı. Bağımsızlık mücadelesini baltalamak için hainler bulacak, Türk’ü arkadan hançerlemeye çalışacaktı. Hiçbir kuvvet haklı olanı yenemeyecekti. Ayağa kalkanlar, sarı saçlı mavi gözlü yiğit kumandanın peşine takılacak, tek bilek tek yürek yeniden millet olup, yüz yıllık Yunan hevesini Akdeniz’e gömecek, emperyalizme meydan okuyacaktı.
POST Yayınevi
Tel:(0212) 512 70 20