DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, dün İstanbul’da gazetecilerle bir araya geldi. Gazetecilere açıklamalarda bulunan Babacan’ın gündeminde terörle mücadele, İsveç’in NATO üyeliği, ABD ile müttefiklik ilişkileri, Avrupa ve dünyada yükselen milliyetçilik gibi konular yer aldı.
Babacan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
“Başımız sağ olsun”
“Öncelikle başımız sağ olsun. Arka arkaya yaşanan hadiselerde 12 şehit verdik. Çok sayıda yaralımız var. Allah hepsine rahmet eylesin. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Uzunca bir süredir bu hadiseler azalmış idi ya da tek tük oluyordu. Uzunca süredir ilk defa böyle büyük bir hadiseyle karşı karşıyayız. Tabii bu mesele, yani ‘terör’ deyince uluslararası boyutunu mutlaka dikkate almak gerekiyor. Çünkü özellikle mesele PKK ise ya da daha geniş anlamda Türkiye’yi etkileyen, Türkiye’yi hedefleyen terör örgütleri ise, bu örgütlerin hep yayıldığı geniş bir coğrafya var ve bu geniş coğrafyayı dikkate almadan terörle mücadele, terör eylemleriyle mücadele o kadar kolay bir iş değil. Bunun bu uluslararası boyutunu mutlaka dikkate almak gerekiyor.”
“Terörle mücadeleye kapsamlı bir yaklaşım şart”
“‘Terör’ deyince, terörle mücadele deyince aslında iki tane kilit kavramı ben çok önemsiyorum. Bunlardan bir tanesi meselenin kök sebeplerine inebilmek. Bir başka önemli konu da bu mücadelede örgütleri yalnızlaştırabilmek. Yani iki tane önemli kavram var burada. Yalnızlaştırmaktan bahsediyorsak işte tam da o noktada bu konuyla ilgili olan ülkelerle olan sağlam bir siyasi diyalog, iyi bir diplomasi trafiği mücadelede çok önemli unsurlar. Karşınızda elinde silah olan, mühimmat olan gruplar varsa tabii ki güvenlik boyutu önemlidir. Tabii ki işin içinde silaha karşı silahlı mücadele unsurları tabii ki önemlidir ama bunu sadece o perspektiften yaklaştığımızda bu meselenin çözülmediği, çözülemeyeceğini de gördük, yaşıyoruz. Yıllardır, on yıllardır yaşıyoruz. Dolayısıyla çok daha kapsamlı bir yaklaşımın şart olduğunu hep söyledim, söylüyorum.”
“Kendi adaylarımızla hazırlanıyoruz”
“Bu seçimlere biz DEVA Partisi olarak kendi adaylarımızla hazırlanıyoruz. Geçtiğimiz haftalarda, Aralık’ın ilk haftasında biz ilk grup adayımızı açıkladık, 51 adayımızı açıkladık. Bu hafta perşembe günü de ikinci grup adayımızı açıklayacağız. Biz, ilk başta kendi teşkilatlarımızdan ‘Ben hazırım’ diyen ve onu bunu beklemeden ‘Ben varım’ diyen arkadaşlarla başladık veya teşkilatlarımızın bize getirdiği dışarıdan isimlerle başladık. Mesela ilk 51 adayın yaklaşık 40’ı teşkilatımızdan 10’u dışarıdan isimler idi. Bu perşembe günü de ikinci grup adayımızı açıklayacağız.”
“İş birliği ancak genel merkezler arasında bir mutabakatla mümkün”
“‘Yerelde bizim teşkilatlarımızdan iş birliği modelleri bize önerilirse o modelleri de değerlendirmeye açacağız’ dedik ki oluyor bazı yerlerde, bazı illerde ve ilçelerde. Diyelim ki yerelde bizim il başkanımız veya ilçe başkanımız arkadaşlar diyor ki, ‘Şu partiler benim üzerimde mutabık.’ Yani bu partiler ‘Seni gel ortak adayımız yapalım’ diyor. Bunlar geliyor şu anda farklı yerlerden. Fakat o yereldeki iş birliği modalitelerinin gerçekleşmesi ancak ve ancak genel merkezler arasında bir mutabakatla mümkün. Fakat bugün itibariyle bizim genel merkezler arasında iş birliğiyle alakalı herhangi bir diyalog, herhangi bir arayış yok şu an itibariyle. Hele hele özellikle Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendi iç kurultay döneminde, Sayın Özel ile Sayın Kılıçdaroğlu’nun arasındaki o yarışta, iş birliği yapmış olmanın ne kadar kötü bir şey olduğu, ne kadar yanlış bir şey olduğu Sayın Özgür Özel ve ekibi tarafından çok vurgulandı. Onlar da kurultayda seçildiler. O yönetim şu anda Cumhuriyet Halk Partisi’nin başında. Dolayısıyla daha birkaç ay önce bu iş birliğinin yanlış olduğu, CHP’nin kendi özgün kimliğinin korunması gerektiğiyle ilgili kuvvetli iddialar varken şimdi tekrar dönüp de hadi bir iş birliği yapalım arayışı tabii çok da kolay olmayabilir onların açısından. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi açısından. İYİ Parti zaten, bir şey söylemeye gerek yok, durumu görüyorsunuz. Dolayısıyla biz ne yapacağız? İş birliği modalitelerinin olabileceği il ve ilçelerle ilgili açıklamamızı biraz daha öteliyoruz şu anda.”
“İktidarla iş birliği işin tabiatına aykırı”
“AK Parti ya da MHP’yle, yerelde de öyle bir şey yok. Örneği yok. Zaten o işin tabiatına aykırı, bizim duruşumuza, işin tabiatına çok aykırı bir durum olur. Dolayısıyla bizim iktidar tarafıyla yerelde de hiçbir şey yok. Olması da olası değil. Hani bazen şu düşünülüyor: ‘DEVA Partililerin, AK Partililerle eski dostlukları vardır, araları iyidir.’ Öyle değil. Eğer bir arkadaşımız DEVA Partisi’nde ise bunun çok güçlü sebepleri var.”
“ Seçimlere sarı kartla başlıyoruz”
“Bu seçim evet kendimizi ilk defa vatandaşlarımızın önüne DEVA Partisi olarak koyduğumuz bir seçim. Ama aynı zamanda bu seçim merkezi hükümete bir sarı kart gösterme seçimi. Genel seçimlerin günü geldiğinde o da kırmızı kart göstermenin zamanı olacak. Dolayısıyla sarı kartla başlıyoruz bu seçimlerde. Genel seçimlerde de kırmızı karta hazırlanıyoruz. Bu şekilde çalışmalarımız başladı, devam ediyor.”
“Siyasi söylemle diplomasinin tam örtüşmesi lazım”
“Suudi Arabistan Veliaht Prensi’ne ‘katil’ deyip sonra hemen ilişkiyi değiştirmek, Birleşik Arap Emirlikleri’ne ‘15 Temmuz’un finansörü’ deyip, daha sonra hemen tutum değiştirmek ve bu ülkelerden hemen arkasından finansman talep etmek, borç döviz talep etmek… Bunlar gerçekten itibarı olumsuz etkileyen hususlar. Rusya ile ilişkilerde biliyorsunuz, uçak düşürme hadisesinin olduğu günleri bir hatırlayın, bir de arkasından dönüp dolaşıp, Moskova’ya gidip, kapılarda bekleyip, ilişkiyi tekrar düzeltme çabalarını düşünün. Sisi örneği zaten çok meşhur olduğu için, yerel seçimler de geliyor, 2019 seçimlerinde ‘Yıldırım mı Sisi mi’ diye seçime gittik biliyorsunuz. Şimdi Sisi çok kıymetli, ilişkileri düzeltmek için Türkiye’nin peşinden koştuğu bir cumhurbaşkanı oldu. Dışişleri Bakanlarının görüşebilmesine bizim taraf çok sevindi. Hele bir ayaküstü şöyle bir kare fotoğrafa girmek falan çok mutlu etti bizim hükümetli zamanımızda biliyorsunuz. Son bir yılda yaşanan işler bunlar. Dolayısıyla dış politikada tutarlı bir çizgi şart. Bunun için de Dışişleri Bakanlığı’nın kapasitesinden yararlanmak şart. Dışişleri Bakanlığı en azından şu altı ay öncesine kadar, son altı ayı daha göreceğiz, yeni bakanla beraber gidişatı daha göreceğiz. Bir şeyler söylemek için çok erken ama altı ay öncesine kadar bakanlık tamamen baypas ediliyordu bu konularda. Bakanlığın o kurumsal hafızası, yetkinliğinden istifade edilmiyordu. En azından orayı mutlaka daha canlı tutmak lazım. Siyasi söylemle diplomasinin tam örtüşmesi lazım. Çünkü diplomatlarımız inandığı şeyleri kolay savunurlar ama inanmadıkları, doğru olmadığını düşündükleri tezleri, duruşu savunmakta güçlük çekerler.”
“‘Acaba sabrı ne zaman taşacak?’”
“Faiz yükselttiği anda görevden alınan bir Merkez Bankası Başkanı var. Naci Bey benim eski çalışma ekibimdendir. Şimdiki Hazine Bakanı olsun, Cumhurbaşkanı Yardımcısı olsun, bunlar hep benim çok yakın eski çalışma ekibimdeki arkadaşlar. Dolayısıyla piyasa bekleyip duruyor, ‘Acaba tekrar öyle bir şey gerçekleşecek mi’ diye. ‘Acaba ne zaman sabrı taşacak? Acaba ne zaman bir U dönüşü daha yapacak?’ Bunlar tabii güven oluşturmak açısından iyi şeyler değil. Şimdi bu yeni uygulanan politikanın doğruluğunu söylemek lazım, bunu desteklediğini Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifade etmesi lazım ki güven oluşsun, güven pekişsin. Yoksa her an geri dönülebilecek bir faiz politikasıyla uzun vadeli sermaye Türkiye’ye gelmiyor.”
“Şeffaflıkla alakalı kritik adımların hâlâ atılmadığını görüyoruz”
“‘Peki ne yapılması lazım?’ dediğimizde, tabii ki hep ‘Güven önemli’ diyorum, ‘Tutarlılık önemli’ diyorum ama aynı zamanda bu şeffaflık son derece önemli ve şeffaflıkla alakalı çok kritik adımların hâlâ atılmadığını görüyoruz ekonomi yönetiminde. Nedir bu kritik adımlar? Öncelikle şu açıklanan verilerin doğru veriler olduğuyla ilgili yine bir güven gerekiyor. Bugün TÜİK’in açıklamış olduğu, başta enflasyon rakamları olmak üzere pek çok veriye insanlar güvenmiyor. Şimdi bu ‘enflasyonla mücadele’ deniyor, ‘En önemli sorun’ deniyor. Merkez Bankası ekibi, ‘Biz enflasyonu düşüreceğiz’ diyorlar. Enflasyon tahmini açıklıyorlar. Enflasyon hedefi açıklıyorlar. Ama bütün bu konuşulan enflasyon rakamlarının köküne indiğinizde, orada TÜİK var. Yani TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamının gerçek enflasyon olmadığını herkes biliyor.”
“Bir kişi de olsa, elli kişi de olsa insan hakkı insan hakkıdır”
“Yine ekonomiyi etkileyen diğer alanlar var; hukuk, adalet, bırakın oralarda iyileşmeyi, oralarda durum gittikçe kötüleşiyor. Ve Anayasa Mahkemesi kararlarına ısrarla uyulmadığı bir tablo görüyoruz. Hatta bu son karar, biraz da ‘Anayasa Mahkemesi kararı çoğunlukla alınır, oy birliğe alınır fark edilmez ama alınan karar uygulanır ya’ diye oy birliğiyle alınan bir karar. Yani Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamı oy birliğiyle diyor ki, ‘Ya tamam biz oy çokluğuyla karar alabiliriz ama bir karar alırsak bunun uygulanması gerekir’ diyor, böyle bir karar. Şimdi buna rağmen uygulanmıyor. Yani gerçekten bir kişi Can Atalay, ama bir kişi de olsa, on kişi de olsa, elli kişi de olsa insan hakkı, insan hakkıdır.”
“Ülkenin yarınlarında anlaşmak mümkün dedik”
Düşünün ki siyasi yelpazenin çok farklı bölümlerinden olan partiler bir araya gelmişler ve ülkenin yarınlarında buluşmuşlar. 2300 maddede buluşmuşlar. Bunun içerisinde yargı da var, eğitim de var, sağlık da var, ekonomi de var, her şey var var. Yeni hükümet yapısı var, her şey var. Dolayısıyla bunlar çok kıymetli çalışmalardı. Bunları törenlerle imzaladık. Tek tek partilerde bir şeyler olabilir ama en azından geçmişimizle anlaşamasak bile, gayet doğal siyasette geçmişle anlaşmak çok zora, ama ülkenin yarınlarında buluşmak, yarınlarında anlaşmak mümkün dedik, ortaya koyduk. Genel tablo dediğim gibi, bu 6 parti tamam bunlar da imzalandı ama burada bir ‘kavgasız, gürültüsüz, bu işi yönetebilirler’ güvenini ancak %48’e sağlayabildik. O da seçimi kazanmamıza yetmedi.”
“Vatandaşlarımızın en hassas olduğu noktalarda gerçek olmayan bilgileri insanlara sundular”
“Bizim bütün bu çalışmalarımızda, terörle mücadele konusunda çok sağlam bir duruş var bu ortak politikalar medeninde. Yani satır satır bakarsanız terörle mücadele bölümünde çok sağlam bir duruş var. Fakat bu konu son derece hassas olduğu için iktidar tarafı bu konuyu istismar etti. Seçime doğru giderken, 14 Mayıs ve 28 Mayıs’a doğru giderken, tam da vatandaşlarımızın çok hassas olduğu bu beka konusunda ya da genel anlamda güvenlik ve terörle mücadele konusunda, vatandaşlarımızın en hassas olduğu noktalarda, gerçek olmayan bilgileri insanlara sundular. Gerçek olmayan montaj videolar gösterdiler insanlara. Dolayısıyla tam da o hassas noktadan vatandaşlarımızı olumsuz etkileyerek seçimde o bıçak sırtı dengeyi kendi lehlerine çevirebildiler.”
“Herkesin eş zamanlı duyacağı bir iletişim Merkez Bankaları için çok daha tercih edilir”
“Merkez Bankası başkanlarının söylediği her şeyin, her kelimenin bir anda geniş kesimler tarafından duyulmasını sağlayıcı bir iletişim içerisinde olması gerekiyor. Çünkü piyasa sonucu olan işlerdir. Böyle bire bir gazete röportajı sıkıntılıdır. Mesela televizyonda olsa sorun yok. Televizyona çıkar, çünkü canlı yayındır. Herkes izler ve söylediğini herkes aynı anda duyar. Halbuki bu böyle olmadığında şimdi röportajı veriyor. Onun edit edilme süreci var. Yani o medya kuruluşunun yöneticileri, sahiplerinin önünden geçiyor ve bunlar piyasa hassasiyeti olan konular. Dolayısıyla herkesten önce birileri duymuş oluyor söylediklerini. Ben usul olarak doğru bulmam. Yani canlı yayında herkesin eş zamanlı duyacağı bir iletişim Merkez Bankaları için çok daha tercih edilir. Artı bir de Merkez Bankası başkanlarının genelde para politikası kurulu tarafından çalışılmış yazılı metinler üzerinden iletişimi daha iyidir. Çünkü başkanın o konuda bir fikri vardır, söyler. Piyasa onu bir karara dönüşeceğini zanneder ama para politikası kurulu oturduğunda farklı bir karar çıkabilir mesela, değil mi? Dolayısıyla yazılı metinler üzerinden ve istişare edilmiş metinler üzerinden başkanın iletişimi çok daha güveni oluşturur. Kurumsal güveni artırır.”
“Prensip olarak sınırın ötesinde askeri güç bulundurmamız doğru”
“Mesela eğer güvenlik tehdidi, sınır ötesinden gelen bir tehditse bizim askeri gücümüzün sınırın bir miktar ötesinde konuşlanması, yer alması uluslararası hukuktan kaynaklanan bir hak. Yani şey değil. Yani orada ne işi var? Bizim askerlerimiz orada ne işi var? Sınırın ötesinde ne geziyor bunlar? Öyle değil. Çünkü sınırı sınır güvenliğini sağlamanın yolu önemli bir yolu sınırın bir miktar ötesinde de askeri güç bulundurup oralardan yerinde riskleri önlemek. Hele hele karşı taraftaki ülkeler Suriye gibi tamamen iç savaşın olduğu, iç güvenliğin olmadığı, bir sürü terör örgütünün, bir sürü elinde silah olan grupların cirit attığı bir bölge ise bunu yapmamız şart. Aksi halde biz kendi sınırımızın hemen içinde sorunlar yaşarız ki yaşadık defalarca. Bizim askeri gücümüz sınırın ötesinde değilken bu sefer sınır illerimizde, ilçelerimizde sorunlar daha çok yaşıyoruz. O sorunlar epey bir azaldı. Dolayısıyla prensip olarak sınırın ötesinde askeri güç bulundurmamız doğru.”
“ABD, bir müttefike yakışan tutumu ortaya koymuyor”
“Amerika Birleşik Devletleri, bizim müttefikimiz, NATO’da beraberiz ama Türkiye’nin terörle mücadelesinde bir müttefike yakışan tutumu uzun bir süredir ortaya koymuyor. Yani onların bir kendi bu bölgeye bakış açıları var. Özellikle Suriye’deki, Suriye rejimi üzerinde Rusya’nın oluşturduğu etki, Rusya’nın oluşturduğu yeni askeri üsler, ki Lazkiye’deki deniz üssünü çok kuvvetlendirdi, genişletti Rusya biliyorsunuz. Hemen Hatay sınırımızın güneyine büyük bir hava üssü kurdu. Zaten Şam rejimi üzerinde çok ciddi bir hakimiyeti var, kontrolü var her açıdan. Dolayısıyla Amerika’nın bakışı, Rusya’nın gittikçe hakimiyetini artırdığı bir bölgede kontrolü, varlığı bir şekilde de olsa sürdürmek. Ve kendi varlığıyla ilgili partnerler arasında maalesef böyle çok ilkeli bir duruş da yok. Kendine seçtiği partnerler bazen çok yanlış partnerler olabiliyor bu bölgede. Onlar kendi çıkarları açısından bakıyor. ‘Ben kiminle iş tutarım, kiminle kendi amacıma ulaşırsam onunla yaparım’ deyip geçiyor. İşte bu ilkesizlikle, bu rahatlıkla yanlış gruplarla, yanlış örgütlerle beraber iş yapıyor olmak da haklı olarak Türkiye’yi çok endişelendiriyor ve kızdırıyor. Uzun süredir bu gerginlik devam ediyor.”
“Bir ülke, bir devlet, devletlerle iş tutar”
“Nereden kaynaklandığı belli olmayan, yalan yanlış bilgilerle ya da aslında olmayıp da olduğunu iddia ettikleri bilgilerle koskoca bir ülkeyi işgale kalkışabiliyor. E ama biz bu coğrafyayı iyi biliyoruz. Biz buraların insanlarıyız. Ta uzaklardan gelip de burayı anlamaları, buralara doğru müdahalelerde bulunmaları çok çok zor. Ve bunların kendilerine eğer hani bir bölgede partner gözüyle bakacakları birileri varsa o da düzgün, sağlam hükümetler olmalı. Bir ülke, bir devlet, devletlerle iş tutar. Bir devlet gidip de böyle farklı oluşumlarla iş tutmaz. Orada büyük büyük bir strateji yanlışı var Amerika’nın. E Türkiye gibi koskoca bir ülkeyi yıllardır bu konuda karşısına alıyor. Değiyor mu?”
“İsveç’in NATO üyeliği birkaç şarta bağlanmış durumda hükümet tarafından”
“Bizim parti programımızı açıp baktığınızda diyor ki parti programımızda, ‘Türkiye’nin NATO ittifakının içinde olmasını biz önemli buluyoruz. Ve güvenlik konusunda uluslararası iş birliği modellerinin, mekanizmalarının kıymetli olduğunu düşünüyoruz’ gibi ifadeler var bizim parti programımızda. Ve NATO’nun açık kapı politikasını, NATO’nun genişlemesini de desteklediğimizle ilgili bir bakış açımız da var. Dolayısıyla bizim parti programımızı açıp baktığınızda NATO’nun genişlemesi, Finlandiya’dan sonra bir de buna İsveç’in eklenmesini prensip olarak yanlış olarak görmüyoruz biz bunu. Ancak bu konu, İsveç’in NATO üyeliği birkaç şarta bağlanmış durumda hükümet tarafından. Ne şartları bunlar? Birincisi, terörle mücadeledeki İsveç’in duruşu. Tabi bunların çoğu istihbaratın bileceği hususlardır ama o tarafta İsveç üzerine düşeni yapmış olmalı ki Cumhurbaşkanı bunu imzalayıp meclise göndermiş durumda. Ya da en azından onay vermiş durumda. O tarafın öyle olduğunu varsayıyoruz.”
“Günün modası kafatası milliyetçiliği”
“Bizim özgürlükçü demokrasi duruşumuzdan, tam demokrasi duruşumuzdan, hukuk-adalet arayışımızdan asla vazgeçmememiz gerektiği, günün modası kafatası milliyetçiliği mesela değil mi? Avrupa’da tutuyor mu tutuyor. Avrupa’da bir sürü partiler kafatası milliyetçiliği yapıp da oy topluyor. E biz gidip de o modaya uyup, öyle bir şey yapamayız biz. Biz bu değiliz. Bizim neysek öyle durmamız gerekiyor. Dolayısıyla, günlük böyle akımlardan etkilenmeden, gelip geçici heveslerden etkilenmeden, ülke için doğru olduğuna inandığımız her şeyin arkasında durmaya devam edelim, ama bu duruşumuzu anlatmak için de daha özel bir gayret içinde olalım noktasına vardık.”