Türkiye’nin ve dünyanın görsel hafızasına önemli fotoğraflar kazandıran Güler, 16 Ağustos 1928’de İstanbul’da doğdu.
İlk eğitimini evde bakıcı ve dadılar gözetiminde alan Güler, sırasıyla Mıhitaryan Manastır Mektebi (Pangaltı Lisesi), Galatasaray Lisesi ile Getronagan Ermeni Lisesi’nde eğitim gördü.
Ara Güler, babasının 1940’da aldığı ilk fotoğraf makinesiyle fotoğrafa ve gazeteciliğe olan düşkünlüğünün farkına vardı.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi bünyesinde açılan, Türkiye’nin alanındaki ilk kurumu olan Gazetecilik Enstitüsü’ne kaydını yaptıran Güler, aynı zamanda çalıştığı için derslere tam anlamıyla devam edemedi.
Türkiye’de farklı gazetelerde çalışan Güler, 1958’de “Time-Life”, “Paris-Match” ve “Der Stern” dergilerinin Yakın Doğu foto muhabirliği görevini üstlendi, 1953’te Henri Cartier Bresson ile tanışıp Paris Magnum Ajansına dahil oldu. İngiltere’de yayımlanan “Photography Annual Antolojisi” Güler’i “Dünyanın en iyi 7 fotoğrafçısı”ndan biri olarak tanımladı.
Ara Güler, 1962’de Almanya’da çok az fotoğrafçıya verilen “Master of Leica” unvanını kazandı ve İsviçre’de çıkan Kamera dergisi kendisine özel bir sayı ayırdı.
Mariana Noris’in 1953’te ABD’de basılan “Young Turkey” adlı yapıtında fotoğrafları kullanılan Güler’in, 1967’de Japonya’da çıkan “Photography of the World” antolojisinde Richard Avedon ile bir dizi fotoğrafı yayımlandı.
Güler’in, Kanada’da 1967’de açılan “İnsanların Dünyasına Bakışlar” sergisinde, 1968’de New York Modern Sanatlar Galerisi’nde düzenlenen “Renkli Fotoğrafın On Ustası” adlı sergide, aynı yıl Almanya’da Köln’de Fotokina Fuarı’nda da yapıtları sergilendi.
Güler’in tanınırlığı 1970’li yıllarda arttı
Bir yandan ülke içinde ve dışında röportajlar yaparken diğer yandan çeşitli ortamlarda fotoğrafları kullanılan Güler’in tanınırlığı 1970’li yıllarda arttı.
Güler, Altı Gün Savaşları’nın ardından, 1970’de Ürdün’de bulunan Filistin Kurtuluş Örgütü kamplarında ve 1971’de Moskova’da ünlü besteci Aram İlyiç Haçaturyan ile çalıştı.
“Turkey” adında fotoğraf albümü 1970’te Almanya’da yayımlanan Ara Güler’in, sanat ve sanat tarihi konularındaki fotoğrafları ABD’de “Time-Life”, “Horizon” ve “Newsweek” kitap bölümlerince ve İsviçre’de Skira Yayınevi tarafından kullanıldı.
Lord Kinross’un “Hagia-Sophia” (Ayasofya) kitabının fotoğraflarını 1971’de çeken Güler, Skira Yayınevince Picasso’nun 90. yaş günü için yayımlanan “Picasso Metamorphose et unite” adlı kitap için Picasso’nun foto röportajını yaptı.
Paris Ulusal Kitaplık’ta 1972’de sergisi açılan Güler, 1975’te ABD’ye davet edildi. Birçok ünlü Amerikalının fotoğraflarını çektikten sonra “Yaratıcı Amerikalılar” adlı sergisini dünyanın birçok kentinde sergiledi.
Yine aynı yıl Yavuz Zırhlısı’nın sökülmesini konu alan “Kahramanın Sonu” adlı bir belgesel film çeken Güler, 1979’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin “Foto Muhabirliği” dalında birinci oldu.
Fotoğraflarının bir kısmı 1980’de Karacan Yayıncılığın “Fotoğraflar” adlı kitabında basılan Güler, 1986’da Hürriyet Vakfının, Prof. Abdullah Kuran’ın yazdığı “Mimar Sinan” kitabını fotoğrafladı. Aynı kitap 1987’de “Institute of Turkish Studies” tarafından İngilizce olarak yayımlandı. “Ara Güler’in Sinemacıları” kitabı 1989’da basıldı.
Güler, 1991’de Dışişleri Bakanlığı için Halikarnas Balıkçısı’nın (Cevat Şakir Kabaağaçlı) “The Sixth Continent” adlı kitabını fotoğrafladı.
Döneminin en ünlü portrelerini çekti
Dünyayı gezerek foto röportajlar yapan ve bunları Magnum Ajansı ile dünyaya duyuran Ara Güler, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Kemal Tahir, Orhan Kemal, İsmet İnönü, Winston Churchill, İndira Gandi, John Berger, Bertrand Russel, Bill Brandt, Alfred Hitchcock, Ansel Adams, Imogen Cunningham, Salvador Dali ve Picasso gibi birçok ünlü kişi ile röportajlar yaptı ve fotoğraflarını çekti.
Usta fotoğrafçının yıllarca üstünde çalıştığı Mimar Sinan yapıtlarının fotoğrafları, 1992’de Fransa’da, ABD ve İngiltere’de “Sinan, Architect of Soliman the Magnificent” adlı kitapta yayımlandı.
Aynı yıl “Living in Turkey” adlı kitabı İngiltere, ABD ve Singapur’da “Turkish Style” başlığıyla, Fransa’da “Demeures Ottomanes de Turquie” adıyla yayımlandı. 1994’te “Eski İstanbul Anıları”, 1995’te “Bir Devir Böyle Geçti”, “Yitirilmiş Renkler ve Yüzlerinde Yeryüzü” fotoğraf kitapları yayımlandı.
Ara Güler’in fotoğrafları Paris Ulusal Kitaplık’ta, ABD’de Rochester Georg Eastman Müzesi’nde, Nebraska Üniversitesi Sheldon Koleksiyonu’nda bulunuyor. Güler’in fotoğrafları Köln Mueseum Ludwing’de Das Imaginare Photo Museum’da sergileniyor.
Arşivinde 2 milyonu aşkın fotoğraf bulunan Ara Güler’in ödülleri arasında Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü de bulunuyor.
İstanbul’da tedavi gördüğü hastanede 90 yaşında vefat eden usta foto muhabiri, Şişli Ermeni Mezarlığı’nda toprağa verildi.
“İyi ki bu dünyadan Ara Güler geçti”
Gazeteci, yazar ve belgesel yönetmeni Nebil Özgentürk, Ara Güler ile 30 yılı aşan dostluklarını AA muhabirine değerlendirdi.
Onun kendisi için usta, hoca, ağabey, bazen de amca diyebileceği bir değer olduğunu dile getiren Özgentürk, “Ara Güler bir Türkiye’dir. Sadece bir foto muhabiri değil, bir düşünce insanıydı. Hepimizin ortak aklına, ortak vicdanına, ortak duygularına seslenen öyküleri vardı. Çok güzel öykü yazardı. Yaşanmışlığı çok fazlaydı. Hem de her fotoğrafı bir öyküydü.” dedi.
Ara Güler’in, Türkiye’nin sanat dünyasında son 100 yılda yetişmiş evrensel 8-10 değerinden biri olduğunu ifade eden Özgentürk, Güler’in kendisine demese de onun gerçek bir sanatçı olduğunu kaydetti.
Nebil Özgentürk, “Dünyanın dört bir yanına gidip yeryüzünün çok değerli sanat insanlarını en güzel şekilde fotoğraflamış ve her bir kare bir tablo gibi. İşte bu ‘sanat’ demektir. Onun fotoğraf dünyasını, 90’a merdiven dayamış bütün yaşamını düşündüğümüzde, ‘İyi ki bu dünyadan Ara Güler gelip geçti.’ diyoruz.” ifadelerini kullandı.
Ara Güler’in babasının Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde Güler Eczanesi’nin sahibi olduğunu, 6-7 Eylül 1955’teki olayların Güler ailesini de üzdüğünü anlatan Özgentürk, “Ara Güler, çok hüzünlü bir aileye mensuptur. Onun etkisiyle ülkenin de sorunlarını dert edindi. Bu topraklar hiçbir zaman dertsiz olmadı ki.” değerlendirmesini yaptı.
Özgentürk, Güler’in her bir fotoğrafını çok ciddi bedellerle çektiğine dikkati çekerek, şöyle devam etti:
“Fotoğraf dünyasında çok özel bir varlık elde etti, Ara abi. ‘Magnum’ tarafından dünyanın 7 fotoğrafçısından biri seçilmek çok önemli bir şey. Time dergisinin Türkiye temsilcisi olmak, bunlar hep varlıktır. Varlık sadece fabrikalar, tarlalar değildir. Varlık bazen üretilen sanatla da olur. Ara abi bu anlamda hiç yokluk çekmedi ve fotoğrafta hakikaten dünyaya kafa tutan bir varlık elde etti. Fotoğrafta dünyanın en yetenekli adamlarından biri oldu.”
“Fotoğraflarıyla dünyaya Türkiye’yi anlattı”
Ara Güler’in “Ben dikiş makinesiyle bile fotoğraf çekerim” dediğini aktaran Özgentürk, Güler’in bu şakasıyla “bakış açısı”na dikkati çektiğini anlattı.
Güler’in Türkiye tarihine katkısının çok büyük olduğunun altını çizen Özgentürk, foto muhabiri olarak Başbakan Adnan Menderes’in bir seçim gezisini izlerken yolunu kaybetmesi üzerine tesadüfen Aydın’da Aphrodisias Antik Kenti’nin kalıntılarında çektiği fotoğrafların dünya gündemine geldiğini anımsattı.
Uluslararası haber ajanslarının Türkiye ile ilgili her konuda Ara Güler’e başvurduklarını belirten Özgentürk, Güler’in işine çok sadık olduğunu, Türkiye’yi çok iyi tanıdığını, Yaşar Kemal ve Çetin Altan’la beraber dertleri olan şehirlerde röportajlara gittiğini anlattı.
Ara Güler’in Türkiye ve dünyada döneminin en ünlü insanların fotoğraflarını çekmekle kalmayıp birçoğu ile dostluk kurduğunu kaydeden Özgentürk, “Ara abi, bir Beyoğlu çocuğu. Beyoğlu sanatın da merkezi. O yüzden fotoğraflarıyla dünyaya Türkiye’yi anlattığı gibi edebiyatla, şiirle, müzikle Türkiye’yi anlatan o dönemin insanlarıyla arkadaşlık kuruyor. Çok özel bir dönem o dönem. Ekranların olmadığı, sosyal medyanın olmadığı, sadece gazete ve dergi sütunlarıyla bir ifade biçimi kullanılan bir dönem.” diye konuştu.
Özgentürk, Ara Güler’in roman olabilecek bir hayat yaşadığını ifade ederek, şunları söyledi:
“Sonuçta Ara abi mutlu yaşadı, sevildi. Son birkaç yılında biraz böbrek hastalığından dolayı zorlukla yürüyordu ama güzel yaşadı. Yazının, fotoğrafın hakkını verdi, onlara layık oldu, bütün sanat dünyasına layık oldu. ‘Sanata layık olmak’ diye bir terim vardır. Ona layık olarak bu dünyadan göçüp gitti. Çok imrenmişimdir. Ara abinin cenazesi bütün kesimleri bir araya getirdi.” şeklinde konuştu.
Ara Güler’in iyi eğitim almış, birden fazla yabancı dil bilen birisi olduğunu vurgulayan Özgentürk, onun Picasso gibi döneminin en ünlü ressamını da etkileyip, kendisinden hediye olarak bir kağıda çizim yaptırmasından bahsetti.
Özgentürk, usta foto muhabirinin elde ettiği başarıların onur ve gururunu yaşayan, özgüvenli ama kibirli olmayan bir kişiliğe sahibi olduğunu, sevdiklerine karşı ise çocukça davranışları ve şakalarıyla hatırlandığını sözlerine ekledi.
“Ara Güler’in yaptığı standartlarımızın çok üstünde”
Foto muhabiri Ercan Arslan ise Ara Güler ile 1996’da üniversite öğrencisiyken tanıştıklarını, hastanedeki son gününe kadar görüştüklerini anlattı.
Güler ile İtalya, Kore ve ikisi İstanbul’da olmak üzere 4 ortak sergi açtıklarını belirten Arslan, Güler’in yurt dışındaki bir röportajında kendisini öğrencisi olarak tanıttığını söyledi.
Arslan, Ara Güler’in egosu çok yüksek birisi olmasının yanı sıra çok esprili ve komik bazen de çok sert çıkışları olan bir kişi olduğunu kaydetti.
Güler’in foto muhabirlerini “zamanın tarihçileri” ve “tarihi fotoğraf makinesiyle zapt eden kişiler” olarak nitelendirdiğini belirten Arslan, kendisinin de onun yolunda gitmeye çalıştığını aktardı.
Ara Güler gibi kendi dönemini yansıtan bir fotoğrafçı olmayı hedeflediğine dikkati çeken Arslan, şöyle devam etti:
“Türkiye’de foto muhabirliği için yüksek bir çıta koymuştur. Biz ona ne zaman yetişiriz, yetişemeyiz bilemem. Türk foto muhabirliğinde çok yüksek bir atlama yapmıştır Ara Güler. Türk fotoğrafında onu bir durak olarak değil de bir kavşak olarak düşünmek, sadece bir foto muhabiri de dememek lazım. Çünkü o kültür-sanat insanlarıyla çok bir arada olan, Yaşar Kemal’le dostluğu, Aşık Veysel’le muhabbeti olan, Salvador Dali’yi çekmiş, Picasso’yu çekmiş, Sophia Loren’i otelde, yatak odasında çekmiş. Bunlar öyle kolay işler değil. Bunu Türkiye’de ya da dünyada yapacak fotoğrafçı sayısı çok azdır. Ara Güler’in yaptığı o yüzden bizim standartlarımızın çok üstünde bir şey.”
Ercan Arslan, Güler’in bir çocuğu ve mirasçısı olmadığı için arşivini, onu milli miras olarak gören Doğuş Grubu’nun sahiplendiğinin altını çizerek, o ölmeden önce Beyoğlu’nda adını taşıyan müzenin bitmesini de çok önemsediğini kaydetti.