Her depremde aklımıza bu soru geliyor değil mi? Bu soruyu Elazığ depreminde de sormuş, toplumsal bir soruya dönünce iktidar bazı bilgiler vermek zorunda kalmıştı. Cezayir seyahati sırasında havaalanında Erdoğan ”Sosyal medyada insanı tahrik eden bazı mesajlar var ki çok çok beter, berbat, ahlaksızca… Örneğin, ’20 yıldır bu hükumet depreme yönelik ne yapmış’ diyecek kadar” demişti.
Şimdi yine aklımıza o soru geldi. “Bu kadar vergi nerede?” sorusuna “bu kadar organizasyonsuzluğun nedeni ne?” sorusu da eklendi.
6 Şubat 4.17’de 7.8 şiddetinde ve 13.24’de 7.5 şiddetinde depremden 80 bin kilometrekareden fazla bir alana yayılmış 13,5 milyon nüfusa sahip 10 kent ağır şekilde etkilendi. İlk 12 saati bırakın, ilk 24 saatte devleti göremeyen o kadar çok kent oldu ki. Uzakta olanların içi yandı, yakında olanların hayatı karardı.
Halktan gelen İlk itirazlara gelen tepki siyaset yapılmaması idi. Ama kendileri siyasetin alasını yaptılar. Böylesi bir anda bile siyaseti nasıl yaptıklarını hepimiz gördük.
Ama konuya gelelim. Bu kadar verginin nereye gittiği sorusuna cevap verelim ve bu organizasyonsuzluğu da anlamaya çalışalım.
İddia: Deprem Paraları Misliyle Harcandı
2020’deki o açıklamada 2003-2019 arası kalıcı deprem vergisi ile 65 milyar TL toplandığı, 2019 fiyatları ile bunun 137 milyar TL ettiğini paylaştılar.
99 Marmara depreminden 2011 Van depremine kadar olan bütün depremlerin bu paradan 229 milyar TL’nin harcandığını söylediler. Yani toplanan 137 milyar TL’den fazlası depreme gitmişti. Diğer sektörel harcamalar diye bir satır daha açmışlardı. Ona da 987 milyar TL yazarak toplam harcama 1 Trilyon 216 milyar TL’ye çıkmıştı.
Yani devletimiz 2003-2019 arası 2019 fiyatları ile halktan 137 milyar TL toplayıp 1 trilyon 216 milyar TL’yi depreme harcamıştı.
İnanılmaz değil mi!
Torba Harcama!
O gün açıklanan bu veriler o kadar kafa karıştırıcıydı ki, verilen tabloda harcama olarak 20 bin 473 km bölünmüş yol, 112 yeni OSB, 16 bin 550 km kaplamalı yol gibi kalemler de vardı.
Fazlası ile “torba harcama” diyebiliriz. Ancak gerçek şu ki depremde elimizde kalan o yolları ve o alt yapıyı “deprem harcaması” diye bütçeye yazmışlar sanki.
Ya da bizim buna inanmamızı istiyorlar.
Ama Afete Para Yok!!
Torba harcama, torba tablo dedik ama verilen tabloda afet harcamaları da var. 137 milyar TL toplayan hükümet afet ve acil yardıma ne harcanmış peki? Sıkı durun sadece 11 milyar 513 milyon TL.
Bu kafa karıştırıcı ve tutarsız tablo belli ki bu amaçta işe yaramış. O zaman gelin kendi hesabımızı yapalım.
1999-2022 arası toplanan deprem vergilerini matematik toplamı 88 milyar TL. O yılın ortama kuru ile hesaplarsak 38,5 milyar dolar. 1999’da bir dolar bugün 1 dolar değil diyerek %2,47 yıllık enflasyon ortalaması ile hesaplarsak 52,7 milyar dolar gibi bir para karşımıza çıkıyor. Yani bugünün kuru ile 1 trilyon TL!!
Vergilerin nereye gittiğini resmi bir rapordan değil bir haberden öğreniyoruz ve bizim hesabımıza göre ortada çok fena bir para dönüyor. Ülkede sadece cep telefonundan alınan paralarla 52.7 milyar dolar ya da bir trilyon lira gibi rakamları telaffuz ediyoruz.
AFAD, Kızılay?
Deprem sonrası ilk 24 saatte ne AFAD ne de Kızılay deprem bölgesini kapsayabildi. Gönderdikleri az sayıda kurtarma ve lojistik malzeme ile öfkenin bir nedeni daha oldular.
2020 yılında bizim cep telefonumuz üstünden devlet 4,5 milyar TL vergi toplamış. 2020’da AFAD’ın toplam bütçesi 1,6 milyar TL, Kızılay’ın ise 6,8 Milyar TL. AFAD ve Kızılay’ın bütçe toplamının vergilerden fazla olması iyi bişey değil mi? Öyle belki ama sizi yanıltmasın. Kızılay’ın 4,3 milyar TL’Lik gelirinin yabancı kaynaklı olduğunu söylesem ne dersiniz? Kızılay bir dernek ve gelirinin sadece 2,5 milyar TL’si yurtiçi kaynaklı.
AFAD ve Kızılay’ın dış destek hariç bütçesi 4,1 milyar TL. 2020’de Diyanet’in bütçesi bile 11,5 milyar TL!
Resim çok net değil mi? Halktan alınan milyarlarca liralık vergi depreme değil depremin etkilerini derinleştirmeye harcanıyor. Deprem de gölün ortasında yapılan havalimanından tutun da çalışmayan karayolu ulaşımı ve de kentleşme politikasına şahit oluyoruz.
Deprem paraları birilerini emri ile birilerini söylediği şeylere harcandı. Dolayısıyla insana değer veren bir organizasyona yer kalmadı. Çünkü o birinin talimatı ile yönetilen afet politikası ancak bu kadar olabilirdi.
Çözümü konuşalım, umudu inşa edelim!
Uygulamalar, düzenlemeler ve standartlar bir afetten ne kadar etkileneceğinizi belirler. Bunları ilk adımlardır ama biz son adımdan başlamak zorundayız. Çünkü binlerce ev yıkıldı, onlarca yerleşim yeri haritadan silindi. O insanlar ilk gün kurtarma ekibi görmediler. 13,5 milyon insan geceyi soğukta geçirdi. Her geçen saat enkaz altında kalanların şansı tüketiniyor. Her geçen gece de sağ kalanların yaşama heyacanı bitiyor. Hızla mobilize olmak, 13,5 milyon insanın karnı tok, içi ısınmış bir şekilde yatağa girmesini sağlamamız gerekiyor.
Yardımları örgütleyelim ve mobilize olalım. Ancak örgütlü yapılar olan hükümet ve yerel yönetimlerin daha kritik olduğunu görelim. Bu iş AFAD’sız, Kızılay’sız olmaz. Onların olması için tek adamı değil bizi dinlemesi ile olur. Kamu bu işlere adamalı kendini. Bunun için ikinci adım, yani siyaset yapmamız gerekiyor. Tek adamı değil bu toplumu dinlemeliler. Üçüncüsü ise belediyeler çok kritik. imkanları bu işe ayırılmalı. Şimdiye kadar pek çok belediye harika işler yaptılar. Ama bu kadar nüfus için yeterli değil. Bu üç adım acil.
Bundan sonrası için çok hızla yapılması gereken, bu acil işleri yaparken akılda tutmamız gereken şeyler var. Deprem paraları ve kamu harcamaları boşa gitti. Bunu öğrendik. Bize sundukları kentleşme ve kalkınma politikaları mezarımızı kazdı. Bunu gördük. Asıl sorunu çözmek bunu 99’den beri her depremde yaşadığımız gibi tekrar yaşayacağız. Ama nereden başlayacağız?
Çok açık ki bu politikaları izleyemiyor ve denetleyemiyoruz. Bunu artık yapmak zorundayız. Deprem paraları ve kamu harcamaları izleme komisyonu mu kursak? Buna emekli Sayıştay denetçileri, partiler ve halktan temsilciler katılsa ve bu paraları bağımsız bir şekilde izlesek ve hatalarımızı görsek. Böylece özelleşen devleti toplumsallaştırsak. Bir de depremde yıkılan hastane, belediye binası gibi yatırlarımları izlesek. Özel hastane yıkılıyor, yetmiyor devlet hastanesi de yıkılıyor. Deprem yönetmeliğine rağmen bunların neden olduğunu bilsek.
Tabiki hepsiniden önemlisi tek adam rejimi ile bunlar bu kadar kadar kötü yaşandı. “Deprem değil, rejim öldürür” deme noktasına geldik.
Yani işimiz çok, işimiz acil ve çok önemli. Ayrıca bu işleri şimdi halletmek zorundayız. Hem de deprem vergileri depremi daha kötü hissetmemiz için harcanmışken!