Ahmet Hakan’ın ”Madde madde yazdım: CHP’nin 3 Aralık toplantısı” başlıklı yazısında satır başları şöyle;
– Bu toplantıdan sonra Kemal Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı adayı olamazsa… Sıkıntı büyük olur.
– “Aşırı sloganlı heyecan” ile “süper akademik sıkıcılık”… İkisini bir araya getirmek, kimin aklına geldi acaba?
– Bu tür atılımların ta en başında çıtayı öyle yükseklere dikiyor ki Kemal Bey… Sonuçta hayal kırıklığı kaçınılmaz oluyor. En başta biraz alçakgönüllü bir tutum alsa belki kurtaracak.
– Risk alıp Jeremy Rifkin’i başdanışman yaptılar. Hadi diyelim ki, “Dünyanın en birikimli adamlarından birinden istifade edeceğiz” falan diyerek durumu kurtardılar. Ama adamı İstanbul’a getirememek de neyin nesidir abiler?
– Bir uçak bileti mi ayarlanamadı? Yoksa ‘Rıfkı Abi’, “Hele siz bir iktidara gelin, ben ondan sonra gelirim” mi dedi?
– Bu tür toplantılarda yapılacak iki şey vardır: “Vizyonunu açıklarsın”, ardından “İşte şu ekipten faydalanacağım” dersin. Siyasi parti toplantısını akademik vaazlara boğmanın ne gereği var?
– Canlı bağlantının kesilmesi… Doğru dürüst çeviri sisteminin kurulamaması… Ankara’daki akademisyenin bile İstanbul’a gelmemesi… Kemal Bey gibi sorayım: “Böyle bir şey olabilir mi?”
– Akademisyen danışmanlar, ilgililere konuşurlar. Ahalinin dört gözle beklediği tansiyonu yüksek toplantılarda konuşmazlar. Siyaseti öğrenemediler, öğrenmiyorlar, öğrenmeyecekler.
DİKKAT DAĞITMA TAKTİĞİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 3 Aralık’ta dikkatlerin CHP’nin toplantısına yönelebileceğini fark edince…
Hemen şöyle bir açıklama yaptı:
“Ayın 3’ünde biz de Şanlıurfa’dayız, biz de oradan açıklamamızı yapacağız. Sen açıklamanı yaparken bizi de takip et. Bak bakalım Şanlıurfa’dan ses nasıl geliyor.”
İşte bu açıklama nedeniyle 3 Aralık tarihi, sadece Kılıçdaroğlu’nun toplantısının tarihi olmaktan çıktı.
Yazının devamı için tıklayınız..