featured

Schrödinger’in kedisi

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Muhalif Özel / Oğuz Büber

Schrödinger’in kedisi kavramı; fiziğin sosyolojiye, edebiyata ve sanata da ne kadar etkili olduğunu gösteren bir gelişme olarak addedilebilir. Daha önce fizikte bir cisim; ya dalgacık ya da parçacık şeklinde yayılırdı. Bu ışık için de, ses için de geçerlidir. Edebiyatta bir şey ya güzeldir, ya çirkindir; bir adam ya korkaktır, ya kahramandır. Psikolojide birisi ya iyidir, ya kötüdür gibi şeklinde uzunca bir süre yerleşik bir algı vardı. ‘Ya-ya da’ şeklinde. Bu ‘ya-ya da’ aslında bildiğimiz klasik fiziğin teorisinin hayata uyarlanmış biçimidir.

Daha sonra bu görelilik teorisi gelince bunların iç içe olabileceği; yani sesin hem ışığın dalgacık şeklinde, hem de parçacık şeklinde yayılabileceği ortaya çıkıyor. Mesela Schrödinger’in kedisindeki temel mantık dalgacı şeklinde yayılırsa kedi yaşıyor, ama parçacık şeklinde dikine giderse öldürebiliyor. İkisinin aynı anda olması da mümkün.

Hal böyle olunca bu sosyolojiye, sanata, edebiyata, psikolojiye de sirayet etti. O nedenle ‘ya-ya da’nın yerine ‘hem-hem de’ geçti. Yani bir adam hem korkak, hem korkusuz olabiliyordu artık.

 Nitekim Yaşar Kemal’in çok sevdiğim bir sözü var: “Bütün kahramanlar korkaktır” diyor.

Bir kadın hem güzel, hem çirkin; bir insan hem iyi, hem kötü olabiliyor. Yani salt iyi, salt kötü insan yok. İyilik ve kötülük birlikte insanın içinde var. Bunlar iki köpek yavrusu gibi insanın ruhunun derinliklerinde hırlaşıp dururlar. Hangisini beslersen o ortaya çıkar.

Eğitimin ana görevi de insanın içindeki bu iyiyi ortaya çıkarmaktır. Bunun için de devletin gerekli olanakları sunması gerekir. ‘-Miş’ gibi yapmaması lazım. Aynı şekilde peygamberlerin iddiası da, kutsal kitapların iddiası da budur.

Benzer olarak ebeveynlerin, anne babanın da iddiası budur. Çocuğu yetiştirirken onun iyi tarafını geliştirmek. İnsanın iyi tarafını geliştirdiğiniz zaman o yükselir. Kötülük yok olmaz bir yere siner ve küçülür kalır.

Kimse annesinden katil olarak, hırsız olarak doğmaz. Bunlar toplumun koşulları içerisinde biçimlenen ve ortaya çıkan unsurlardır. O nedenle bu ‘ya-ya da’ meselesi fizikten gelerek aynı zamanda sanata, edebiyata, psikolojiye, ahlaka sirayet etmiştir. Ve 20. y.y. ikinci yarısından itibaren sanat eserlerine veyahut da lebi eserlere; hatta bazı sosyolojik çalışmalara baktığınızda bilerek ya da bilmeyerek bunun onun içine sızdığını görürsünüz.

Nitekim zaten bir filozof diyor ki: “Hayat dört şeyden müteşekkildir.” Bunlar; çizgiler, sesler, renkler ve kokulardır. Toplumdaki bütün devinimi bunlar meydana getirirler. Dolayısıyla hayatı da bunlar biçimler. Yani diğer bütün şeyleri bunların şemsiyesi altında toplamamız mümkündür. Fiziğin, hareketin, doğadaki oluşumun, diyalektiğin; daha sonra insanoğlunun yarattığı yapma şeylere sirayet ettiği, ona göre farkında olarak ya da olmayarak biçimlendirdiğini görüyoruz. Bu nedenle son yıllardaki edebi eserlerde bunu çok daha net görmek mümkün. Mesela bu fiziğin edebiyata etkisi olarak okunabilir. 

Haber Kaynağı www.muhalif.com.tr

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
0
kurnaz
Kurnaz
Schrödinger’in kedisi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Ulusal24 Haber Merkezi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!