Muhalif Analiz / İnanç Uysal
İmamoğlu eğer YSK’ya hakaret ettiği şeklinde yargılanırsa, Erdoğan’la aynı yoldan yürüdüğü iddialarına bir basamak daha eklenmiş olur
Mesela darbeler her şekilde kötüdür değil mi, herhangi iyi bir tarafı olmaz darbelerin. Ama en kötü tarafı sağlıklı değerlendirme imkanlarını elinizden almasıdır. Darbeye muhatap olmuş bir yöneticinin yaptıkları ya da yapamadıkları üzerinden değerlendirilmesi çok zorlaşır. Neticede ne yaptıysa ya da yapmadıysa artık konu değildir. Konu uğradığı haksızlıktır. Yaşadığı mağduriyettir. Meşru olmayan bir biçimde görevden alınması o kişiyi neredeyse hesap sorulamayacak birisi haline dönüştürür.
Toplum vicdanında tam bir karşılık bulamayacak olan mahkumiyetler de böyledir. O sebeple eğer Ekrem İmamoğlu yargılandığı davada mahkum olursa, hele de bu mahkumiyet siyasi yasaklı olmasına neden olursa o zaman İmamoğlu’nun muhaliflerinin elinden çok büyük imkan alınmış olacak. İmamoğlu’nun göreve geldiği günden beri hiçbir başarılı icraatı olmadığını kendisini seçen İstanbulluların bin pişman olduklarını iddia edenlerin elinden iddialarını ispat etme şansı kaybolacak.
Böyle bir karar İmamoğlu’nun yaptıklarının ve/veya yapmadıklarının konuşulmasını da imkansız hale getirip, İmamoğlu’nu her açıdan masum birine dönüştürecek. İmamoğlu’nu seçim yoluyla çok kolay şekilde mağlup edeceklerini düşünen muhalifleri de bu imkandan mahrum kalacaklar.
Yazının başında darbelerden bahsettik ya, mesela 1960 darbesinin ardından Menderes’in hatalarının üzeri olduğu gibi örtülmek zorunda kalmıştı. Menderes’e karşı darbe yapmakla yetinmeyenler üzerine bir de idam etmişlerdi bir Başbakan’ı ve bu hadise Menderes’i toplumun nazarında bir başbakan dan çok daha fazlasına dönüştürmüştü.
Mesela Canan Kaftancıoğlu da siyasi yasaklı hale getirilince siyaset sahnesinden dışlanmadı. Hatta mağdur olduğu imajı ile çok daha popüler oldu aslınd, ne zaman ki iktidar Kaftancıoğlu ile uğraşmayı bıraktı, o zaman Kaftancıoğlu’nun popülaritesinde azalma oldu. Yani formül basit.
İmamoğlu için açılan dava ise toplum nazarında kesinlikle olumlu karşılık bulmaz, bulamaz. O kadar ciddi suçlar atfedilen millet ittifakı mensuplarını, bu seviyede basit suçlamalarla ekarte etmeye çalışıyormuş gibi görünür hükümet kanadı mazallah. Bu da hoş bir görüntü olmaz tâbi.
Bu arada dava İmamoğlu’nun YSK ya hakaret ettiği şeklinde bir iddia üzerinden yürüyor. YSK mevzuyu üzerine alınmış, ama o zamanlar bunun haberini yapanlar bile sözlerin muhatabının İçişleri Bakanı Soylu olduğu şeklinde yapmışlar haberi. Aslında YSK ya karşı bir hakaret olduğu kanaati sadece YSK da var gibi. Sözün hakaret olarak kabul edilebilmesi ise son derece olağan. Yani hakaret kabul edilirse anormal olmaz. Ama öyle kabul edilir ve muhatabının Soylu olduğuna da hükmedilirse olay karşılıklı hale geleceğinden bu da riskli bir karar olur. Zira İmamoğlu o arada Soylu’ya aynı kelime ile cevap veriyordu.
Her ne olursa olsun, bu tip davaların sonuçlarında siyasiyler için hak mahrumiyeti doğmamalı ve olay tazminatla halledilmesi diye düşünüyorum. Hatta daha ileri giderek hakaretlerin siyasi hayatımızdan çıkmasının bir yolunu bulmalıyız diye düşünüyorum. Sanırım son zamanlara mahkemelerin iş yükü hakaret davaları ile artıyor. Topluma örnek olması gerekenlerin hakaret davaları havalarda uçuşurken normal insanların birbirlerine nasıl davranmasını bekliyoruz ki.
Evet bu tip davaların hak mahrumiyeti yerine tazminatla sonuçlanmasından yanayım her kes için. Yakın tarihimizde buna benzer bir örnek de var: 1989 yılında Erdoğan da Beyoğlu Belediye başkanlığı seçimlerini kaybedince YSK yı şiddetli! şekilde suçlamış, bundan dolayı kendisi de tazminat ödemeye mahkum olmuştu.
Bu kadar benzerlik de fazla mı olur yoksa ?