Tablo, estetik zevkime hitap etmiyor olsa da bir noktada karşıma çıkmıştı. Aslında her hikâye yazılırken veya ortaya çıkış aşamasında başka bir serüven barındırır arkasında. Evet, biliyorum tabloda ne bir havuz ne de bir muz ağacı var. Ama “O” orada olduklarını iddia etti. “Peki, belki de alt katmanların birinde söylediğin şeyler vardı veya ressam, muz ağacı ve havuz olan başka birinin tablosunu yenileyip tekrar kullanmıştı. Daha ileri gidiyorum. Ressam, söylediğin şeyleri ilâve etmeyi düşündü ve sonra yapmaktan vazgeçti,” dedim, sonra kısa ve yüksek sesli, alaycı değil ama neşeli bir kahkaha attım.
Yani trajik bir hikâyenin arkasında komik bir yaşantı olabilir. Tablolar, görmeyi öğrenebilmiş, küçürek öykü yazarları için harika kaynaklardır. Resim yapabilmek için önce görmek gerekliliği gibi yazı ile bir şeyler gösterilecekse önce o şey algılanmalı ve tanınmalıdır. Konu bulmakta güçlük mü çekiyorsunuz? Biraz tablo karıştırın derim. Hayalleriniz farklı fikir alanlarını keşfedecektir. Bir de fikirlerinizi tüm çıplaklığı ile konuşabileceğiniz can dostunuz varsa şanslısınız demektir.
Mateme Açılan Kucak
Bahçede yok oluşun yarattığı boşluğun sessizliği hüküm sürüyordu. Rüzgâr küsmüş, ortalıklarda görünmüyordu. Çam ağaçlarının yaprakları güneşin ışıkları altında durgunlaşmış, adeta hüzne eşlik ediyordu. Beyaz köşkün açık pencerelerinden taşan matem, sinsice etrafı sarmalıyordu. Köşkün eski ama yıpranmamış, ahşap ama çelikten heybetli kapısının girişinde, küçük havuzun yanı başındaki muz ağacının altında, başı önünde oturan Kadir, bütün bu olanların şaşkınlığı içindeydi. Nerede hata yapmıştı? Neden Tanrı, o masum güzel yavruyu yanına almıştı da, onlar geride kalmıştı. Gözlerinde okunan çile ve hâlâ eskimeyen güzelliğiyle Halime, “Bundan sonra asla bu kadar güçlü bir sevgi yaşayamam,” diye, kurumuş dudaklarında usulca beliren bir kıpırtıyla, içini geçirerek sözcüklerini boşluğa bıraktı. Bakımlı ladinlerin olduğu koruya baktı. Kızının, collie cinsi köpeğiyle bahçede oynarken attığı kahkahanın çınlamaları hâlâ kulaklarındaydı. Sonra gözlerini yere dikip kollarını kenetlerken sükûnetini korumaya çalıştı. “Onun kıvırcık saçlarını, ela gözlerini, yerinde duramayan enerjik hâllerini bir daha göremeyeceğim, kahkahalarını duyamayacağım, kokusunu alamayacağım ve asla ona sarılamayacağım. Sadece beş yıllık bir sevinçti benimkisi peki ya şimdi ben ne yapmalıyım,” diye düşündü. Kızının anılarında bıraktığı derin izlerin giderek silikleşeceğini düşündü ve ani bir huzursuzluk diğer ağır duygularla birlikte üzerine insafsızca çöktü…
Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.