Yapımcılığını BBO Yapım Şafak Bakkalbaşıoğlu ve Mahperi Altun Uçar’ın üstlendiği programda Ahmet Mümtaz Taylan, konuklarına yaşanmış, haberlere konu olmuş insan hikayelerini anlatıyor ve “sen olsan ne yapardın” diye soruyor. Taylan; bu kez NTV ekranlarında “Abi” diye hitap ettiği sinemacı, edebiyatçı, müzisyen, kimlikleriyle Türkiye’nin en önemli değerlerinden olan Zülfü Livaneli’yle yaşanmış hikayelerle Empati kurdu ve çok özel sohbetlere imza attı. Zülfü Livaneli; sürgün yıllarını, gurbetteki hayatını, ailesine özlemini, yaşama bakışını NTV ekranlarında Empati’de izleyiciyle paylaştı.
Müzelik oldum!
Zülfü Livaneli, adına açılacak müzenin müjdesini ilk kez Empati’de verdi, Livaneli, Afife Jale Tiyatrosu’nun da içinde bulunduğu Ortaköy Kültür Merkezi’nde “Zülfü Livaneli Müzesi”nin açılacağını belirtti. Sunay Akın’ın yapımını üstlendiği müze için Zülfü Livaneli’den esprili bir cümle geldi: “Müzelik olduğumu buradan itiraf etmiş oluyorum”
Gençliğimi Mert Fırat oynadı, sahiden ben mi yaşadım bunları?
Zülfü Livaneli, “Hatıralar çok boyutlu, derin bir şey… O kişi ben miydim diye düşünüyorsun, gençliğinde karşılaşıyorsun. Son dönemde belgesel dolayısıyla benim gençliğimi Mert Fırat oynadı, sahiden ben mi yaşadım bunları? Yaş ilerleyince, yıllar üst üste birikince geriye bakıyorsun… Otobiyogrofimde, Türkiye’de yaşananları üst üste koyunca, ‘ya hu neler çekmişsiniz’ diyorlar. Ama öyle değil, hayat kahkahalarla, dostluklarla, arkadaşlıklarla dolu… Hüzün veren tarafı,ben hep benden yaşça büyük olanlarla arkadaştım, Abidin Dino, Yaşar Kemal gibi, onlar yok artık etrafta… Anılar, davranışlarımızı belirliyor…” dedi.
Dürüstlük, kibarlık, temizlik, saygı değerleri kalmadı
Zülfü Livaneli, babasını ziyaretini şu cümlelerle anlattı:
“Ülker’le babama bir kez gittik yargıtaydaki makamına, girdik içeri oturduk. İçeri yaşlı bir odacı girdi, ‘Mehmet Efendi rica etsem çocuklarım gelmiş, iki çay rica etsem, zahmet olacak size’ dedi… Böyleydi, bütün üslup buydu. Onun için bu yeni dünyaya alışmak beni çok zorluyor. Değer ölçülerinin sarsılması, dürüstlük, kibarlık, temizlik diye bir değer, insan ilişkilerinde birbirlerine saygılı davranmak diye bir değer, bunların kalmaması, yaşlı konuşması oluyor ama, ne yapayım, böyleydi böyle oldu. Ben böyle bir dünyaya uymayı reddediyorum.”
Ahmet Mümtaz Taylan & Zülfü Livaneli’li Empati’den satır başları:
“İnsan unutmadan yaşayamaz… Unutmak olmasaydı, biz hayatımıza devam edemezdik.
Nesne biriktirmem. Çocukluğumdan oyuncak da hatırlamıyorum. Hiç biriktirmem. Albümlerimin kitaplarımın tamamı da yoktur bende.
Takım tutamıyorum. Parti de tutamıyorum. İsmail Cem Galatasaraylı yapmaya çalıştı, Yaşar Kemal Fenerbahçeli yapmaya çalıştı, babam rahmetli de… Ait hissedemiyorum. Kendimi sevdiklerime ait hissediyorum.
Türkiye’deki okur yazar çevre mi diyeceğiz, yarı profesyonel çevrenin durdurması oldu. Bir albüm yapıyorum hücumlar başlıyor. 1978’de Nazım Türküsü albümü çıktı, bir yandan Nazım Hikmet yaptım diye mahkemelerde hesap veriyorsun, bir yandan bütün aydınlar saldırıyor Karlı Kayın Ormanı ne biçim beste? Gencecik, dışarıdan gelmişsin, çocuk gibi bakıyorsun her şeye. Hayatımın en zor şeyi oydu, kendi ülkenin aydınları tarafından dışlanmaya çalışılmak, hayat boyu sürdü. Nazım’a da Yaşar Kemal’e de aynısını yaptılar. Ne kadar etki büyükse düşmanlık da büyük oluyor. Bizde sanatçılar birbirini sevmez!
Ahmet Mümtaz Taylan: “Selvi Boylum Al Yazmalım’da Cengiz Aytmatov’un doğduğu toprağa olan bağlılığı hikayeden taşıyor, biz çok azını seyrettik filmde, kitabı okumak lazım…”