Homo süper communicatus’u tanıyorsunuz!
Tanımıyorum diyorsanız, hemen akıllı telefonunuzu alın, fotoğraf işlevine girin, orada çıkan görüntüdeki ters oklu noktaya basıp ekrana bakın:
İşte “Homo süper communicatus!” Yani siz!
Yani akıllı telefonu olan herkes!
Yani hepimiz!
İnsanın homo sapienslik aşamasının son mertebesi. Biyolojik değilse bile işlevsel olarak bence yeni bir tür belirdi! Daha öncekileri aştı, onların yapamadıklarını yapabiliyor.
Daha öncekilerin göremediklerini görebiliyor, duyamadıklarını duyabiliyor, –“24/evren”– yeni bir zaman ve mekan noktasından iletişim kuruyor.
BÜYÜK ÇELİŞKİ
Ancak, olay orada bitmiyor.
Homo süper communicatus’un büyük bir çelişkisi var:
Günde 24 saat muazzam bir ileti bombardımanı altında olduğu halde gelen enformasyonu işleyebilme yeteneği sınırlı. Kocaman bir sişenin incecik bir boynu olduğunu düşünün. Dışardan gelenler içeri girmekte zorlanıyor.
(İçeri girdikten sonra ne olduğu da ayrı sorun. Bu yazıda ona girmemeyim.)
Tolstoy’un 1100 sayfalık Anna Karenina’sını akıllı telefonunla dünyanın öbür ucuna göndermek saniyeler alsa da, gelen iletiyi okuması günler, haftalar alıyor… Tıpkı eskisi gibi.
Başı aslan gövdesi yılan mitolojik hayvanlar gibi.
Vahim bir yutma ve sindirim sorunu söz konusu! Sosyal psikologların deyişiyle, “bilişsel bir dar boğaz.”
Dalga dalga gelen enformasyon selleri onu sersemletiyor, sağa sola fırlatıyor, dibe çekiyor. Onun “Dur yahu, bir dakika, ne oluyor!” diyecek zamanı, enerjisi, teşvikçisi yok!
Yazının tamamı için tıklayınız.