Türkiye’nin geleceğinde “mihenk taşı” kabul edilecek bir seçimi geride bıraktık.
Ülkem için seçimlerin taşıdığı önemin farkında olan CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu’nun yaklaşık iki yıl öncesinden hazırlıklara başladığı ve bunun için de bir strateji geliştirdiğini biliyoruz.
Gelinen noktada Sayın Kılıçdaroğlu toplumsal muhalefeti uzun uğraşlar sonucunda buzdağının görünen kısmını, muhalif fikriyatın temelinde yükseldiğini düşünerek bir araya getirdi.
Ancak, seçimlerin sonucu, buzdağının üstündeki “görünür muhalefetin” ve “muhalefet politikalarının” sağlam bir temele oturmadığını, görünür muhalefetin halkın gerçek beklentilerine cevap veremediğini, toplumsal düşün ve hareket dinamiğini temsil edemediğini çok net bir şekilde gösterdi.
Peki burada toplumun beklentilerini karşılamayan hangi stratejik hatalar yapıldı da, teveccüh görmeyen bir tarzı muhalefet ve böylesi sonuçlarla ülkemin kurucu partisi karşı karşıya kaldı?
Bu sorunsal son derece kritiktir…
Değişim önlenemez. Dolayısıyla, siyasetin dinamikleri, değişimin siyasi alan üzerindeki etkisini ve siyasetin sürekli olarak adapte olma yeteneğini göstermesi açısından önemlidir.
Biliyoruz ki, bir ülkede “ekonomik durgunluk, yüksek enflasyon, işsizlik, yolsuzluk, adaletsizlik, siyasi skandallar, halkın beklentileriyle uyumsuz politikalar üreten” her iktidar gidicidir.
Bu sorunsalı yaşayan iktidarları zorlayan en önemli faktör, böylesi olumsuzluklardan beslenen ve büyüyen güçlü siyasi rekabettir.
Yıllar önce Hasan PULUR üstat köşesinde bir Nasreddin Hoca fıkrası yazmıştı;
Hoca sormuş: “Un var mı?”
“Var!”
“Yağ var mı?”
“Var!”
“Şeker var mı?”
“Var!”
Hoca çıkışmış:
“Be adam, o zaman niye helva yapıp yemiyorsun?”
Üstat PULUR, yazısına devamla; “ÖNEMLİ olan, unun, yağın, şekerin olması değil; önemli olan, helva yapmayı düşünebilmek ve becerebilmek…
Hele bilmeden helva yapmaya kalkarsan, un da, yağ da, şeker de ziyan olur.
Türkiye’nin bir önemli sorunu da budur.” diyerek bugünkü manzarayı tuvale yapıştırmıştır.
Peki, bu seçimlerde un da, yağ da, şeker de neden ziyan oldu, seçim neden kaybedildi?
“Seçmenin teveccühü olmazsa, kampanya stratejini iyi kuramazsan, ülkendeki ekonomik felaketi iyi anlatamazsan, siyasal liderlik yapamazsan, siyasi rakipleriniz sizden daha iyi politikalar sunup daha iyi adaylar gösterirse, rakiplerin seçmenle daha iyi bağ kurup daha geniş bir tabana hitap edip desteğini sağlarsa, kampanya becerilerin zayıfsa, seçimlerde hile ve manipülasyon varsa”,
Yani seçim stratejini sağlam temellere oturtamazsan seçim KAYBEDİLİR.
Bu söylediğim unsurlardan hangisi yoktu ki?
Öncelikle anketler sıfırı çekti. Nihai sonuca yaklaşan anket yoktu gibi. Dolayısıyla bilimsel gerçekliğe oturmayan bir strateji kurgusuyla seçime gidildiği açık.
15 Mayıs ilk turda kurulan toplam 191 bin 885 seçim sandığının yüzde 33’ünden ıslak imzalı seçim tutanağının alınamadı, yani bu sandıklar boş bırakılmış. Yani, seçimlerde hile olacak diye bas bas bağıran CHP sandıkların kilidini açık bırakmış.
İktidarın iki yüz binli rakamlarla ifade ettiği yeni vatandaş sayısının gerçek olmadığı bilinmesine rağmen muhalefet tarafından milyonlu sayılarda yeni vatandaş iddiası için hiçbir çaba gösterilmedi. Hele CHP bu konuda SUS-PUS. Yani bizler, kaç göçmen vatandaşın oy kullandığını bir türlü öğrenemedik.
CHP’de.
Ülkemin saygın akademisyenleri ve gazeteciler tarafından iddia edilen seçmen kütüklerindeki 2,5milyon fazladan,tariflenemeyen seçmen artışı bir türlü netliğe kavuşturulamadı.
Özellikle konut satışına bağlanan vatandaşlık kıyağından kaç yabancının faydalandığı, özellikle Arap ülkelerinden kaç kişinin konut vatandaşı olduğu bir türlü öğrenilemedi.
Nüfus müdürlükleri ve vatandaşlık işlemleri markaj altına alınıp denetlenemedi.
Göçmenlerin ülkemizdeki avantajlı yaşamları bin bir zorluk içinde yaşayan vatandaşa aktarılamadı.
CHP listelerinden 7kere, 6kere, 5kere MV adayı gösterilen CHP’li isimler, Deva, Gelecek ve Demokrat Parti adayları, CHP parti örgütlerinin motivasyonunu son derece olumsuz etkiledi.
Dark web operasyonu, “mikrozon dijital siyah propaganda” bilinmesine rağmen ÖNLEM ALINMIŞ GİBİ YAPILIP hiçbir önlem alınmadı,alınamadı.
İkinci kez Cumhurbaşkanlığı adaylığına da hiç karşı durulmadı, bir nevi kabullenildi.
Cami de Siyasete, Voltaire’nin dediği gibi dinin bir silah olarak kullanılmasına çok ama çok sessiz kalındı.
Kamu kaynaklarının seçimde fütursuzca kullanılmasına, Bakanların yetkilerini dibine kadar kullanmasına, bütçenin seçime malzeme yapılmasına seyirci kalındı.
Deprem bölgesine bir strateji ile yaklaşılamadı, muhalefet kendini anlatamadı, kurtarma faaliyetline katılan itfaiyecilerin çektiği bir kare fotoğraf, bir video bile muhalefete yakın kanallarda gösterilmedi.
Daha öncesinde YSK, AYM başta olmak üzere Adalet sistemindeki mevcut yanlı duruş halka hiç anlatılamadı, buna karşı durulmadı.
Seçim günü sandık yolsuzluğunu tespit eden CHP’li vekilin darp edilmesine, o seçim bölgesindeki usulsüzlüklerinin üzerine gidilmedi.
Kılıçdaroğlu’na Adıyaman’da kurulan provokasyon tuzağının üzerine gidilmedi.
Erzurum’da İmamoğlu’na yapılan taşlı saldırının üzerine gidilemedi.
Gibi gibi daha pek çok neden sayılabilir.
Ancak daha ilk gün, CHP ile PKK’yı yan yana gösteren videolara tepki verilseydi, bu durumda biz seçime girmiyoruz denseydi, YSK önünde toplanıp hak aransaydı belki her şeye rağmen ipin ucu yakalanabilirdi.Bugün 12-13 yaşındaki çocuğun, bir üniversite öğrencisinin, evinde kendi halinde ev hanımının, kahvede okeye dönen dedenin CHP PKK ile iş birliği yapıyor zokasını yutmuş olması evet hayret verici ama sonuçta bir propagandanın ürünü, bunu görmek lazım.
Dün, Sayın Bülent ARINÇ ile yemekte buluştuğunu ifade eden Abdullatif ŞENER’İN 23 Mayıs 2023’de aday olamadım diye bir hırsla çıktığı NTV söyleşisinde söyledikleri, Halk TV’deki söyleşisi?
NTV söyleşisinde Abdüllatif ŞENER’İN “CHP Eski Milletvekili” alt yazısını bilinçli yazdırdığı her türlü şüpheden uzak…
Hadi diyelim NTV ekibi müthiş bir gazetecilik yaptı önceden öğrendi.Peki Sayın Abdullatif ŞENER neden söyleşide CHP’DEN ayrıldığını/istifa ettiğini deklare etmedi?
Amaç algı oluşturmaktı…
Sayın ŞENER’İN Halk TV de ki açıklamalarından sonra her şeyin önceden planlanmış bir sistematik içerdiği kanaati oluşuveriyor insanda.
Sinan OĞAN, Muharrem İNCE ve bu çerçevede gelişen pek çok hadise….
Sayın Kılıçdaroğlu’nun, çevresindeki birçok kişiyle çok sıkı markajda tutulduğu, çevresinde ikili oynayan pek çok kişinin olduğu kanısı bende pekişti.
Sayın KILIÇDAROĞLU’nun siyasi stratejisini kurduğu bütün temel argümanların seçim sonrası çökmesi bunun en önemli dalaleti.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun aldatıldığı kesin. Açık söyleyeyim, Sayın Kılıçdaroğlu’nun bugün karşı karşıya kaldığı haksızlık aslında tam da bir adli vakadır. Yani Sayın Kılıçdaroğlu savcılığa başvursa, “belge kullanılarak işlenen dolandırıcılık”, “aldatma sebebiyle seçimi kaybetme”, “nitelikli dolandırıcılık” “şantaj” suçlarından çevresindeki bir çok kişiye savcılık dava açabilir.
AKP gibi son derece profesyonel çalışan bir teşkilata karşı Sayın Kılıçdaroğlu’nun kimlerle veya yurt içi ve yurt dışı hangi ekiplerle seçim stratejisi geliştirdiğini gerçekten merak ediyoruz.
Diğer yandan, iktidarın uyguladığı ekonomi politikalarının tamamen seçim odaklı olduğu açıktı. Burada amaç, işsizliği düşük seviyede tutarak ekonominin sahte cennette olduğu algısının halka verilmesiydi. İktidarın uyguladığı politikaları NAS’A bağlayan ifadelerini muhalefetin ciddiye alması, buna karşı ulusal ve uluslararası karşı politikalar geliştirememesi bence trajikomik ve anlaşılamaz bir durumdur. Halkın bir kesiminin cebi halkın bir diğer kesimine resmen aktarılmıştır. Muhalefet buna sadece kuru gürültü çıkararak karşı durmuştur. Halbuki, demokrasi eylemsellik gerektirir. Demek ki, sadece twit atarak, toplantı yaparak bu olumsuzlukları halka anlatmak mümkün olmuyor.
Şunu da ifade etmeliyim ki, seçimlerin kaybedilmesinde en büyük sebeplerden birisi de ULUSLARARASI ETKİ MERKEZLERİNİN ÖNEMSENMEMESİDİR.
Öyle ki, CHP, AKP’NİN hem Amerika hem Rusya ile, dünyanın hemen her ülkesiyle düşman gibi olup saman altından her türlü ilişkiyi devam ettirdiğini, onların desteğini aradığını bilmesine rağmen, Sayın Kılıçdaroğlu gittiği Almanya’da Cafer’de kahve içti, Amerika’da benzincide hamburger yedi ama o ülkelerin yetkilileriyle bir türlü görüşmedi, görüşmeyi de etik nedenlerle reddetti.
Göçmen politikalarında uluslararası arenanın hoşuna gitmeyecek vaatlerde bulundu.
Suriye lideri Esad’la daha samimi ilişki kurma potansiyeline rağmen gidip bu sorunsalla ilgili ön alıp kendisiyle görüşmedi bile.
Biliyoruz ki, dış destek olmasa ülkemin ekonomisinin bir dakika ayakta duracak hali yok. Bu destek kah Rusya’dan, kah Amerika’dan, kah itişerek, kah çekişerek, kah savaşarak, kah oradan, kah buradan…
Sonuçta iktidara bu destek varken iç dinamikleri muhalefetin lehine değiştirmek çok zordur.
Bu denklemi CHP nasıl göremez aklım sırrım ermiyor.
Ya da biri bizi fena aldatıyor.
Sonuçta dış politikada stratejik ortaklık oluşturulamadı, içte ekonomik faktörler kullanılamadı, göz ve mülteci krizi halka anlatılamadı, propaganda ve bilgi savaşlarında yaya kalındı…
Ve CHP seçimi ortaklarıyla birlikte kaybetti.
CHP kendi içindeki sorunları hep halının altına süpürdü. Yerel seçimler yaklaşıyor ve esas parti içi tufanın burada kopması da sürpriz olmayacak.
7 kez, 6 kez 5 kez MV olan gedikli vekiller gibi 5 kez, 4 kez 3 kez Belediye başkanı olan başkan gedikliler var ya, bakalım onlar yerlerinden ve konumlarından edilmeleri durumunda nasıl bir duruş ortaya koyacaklar?
Parti ağaları ya onlar, seçmen de maraba…
Değişim şarttı !
Ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu değişimin önünü açtı.
Siz ne dersiniz?