Festival, tüm dünyada dördüncü kuvvet olarak bilinen haberciliği farklı açılardan yansıtan, özgür medyanın gücünü, toplumlar üzerindeki etkisini gözler önüne seren yapımlardan bir seçkiyi sinemaseverlerle buluşturuyor.
14. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali, tüm dünyada dördüncü kuvvet olarak bilinen haberciliği farklı açılardan yansıtan, özgür medyanın gücünü, toplumlar üzerindeki etkisini gözler önüne seren yapımlardan oluşan altı filmlik bir seçkiyi sinemaseverlerle buluşturuyor. 4. Kuvvet Direniyor adlı seçkide farklı coğrafyalarda ve dönemlerde, farklı eğilimlerden medya mensuplarının deneyimlerini, bakış açılarını ve iktidar sahiplerinden gördükleri baskıyı ele alan, doğru haber alma ve yayma hakkının önemini vurgulayan iki belgesel ve gerçek olaylara dayanan dört kurmaca yer alıyor.
Film gösterimlerine paralel olarak festivalin VisionIST bölümü kapsamında medya, sinema ve hukuk ilişkisini özgürlük kavramı çerçevesinde irdeleyen 4. Kuvvet Direniyor: İfade Özgürlüğü başlıklı bir panel düzenlenecek. 25 Kasım 2024 tarihinde, saat 15.00’te Beyoğlu Sineması’nda ücretsiz olarak izlenebilecek olan panele gazeteci – yazar ve senarist Zehra Çelenk moderatörlüğünde avukat-gazeteci Fikret İlkiz, Basın Konseyi Başkanı, gazeteci Pınar Türenç ve belgesel yönetmeni Mustafa Ünlü konuşmacı olarak katılacak.
Prof. Dr. Adem Sözüer’in başkanlığında, Prof. Dr. Bengi Semerci’nin direktörlüğünde 22-28 Kasım tarihleri arasında her yıl olduğu gibi “Herkes İçin Adalet” ilkesiyle düzenlenecek olan festival, haber alma ve yayma kaynaklarının dijitalleşmesi ve sosyal medyanın ana akım medyanın yerini alması sonucu git gide ciddi bir sorun haline gelen dezenformasyon ve iktidar odaklarının manipülasyonu karşısında dördüncü kuvvetin direnişinden örnekler veren bu bölümle ifade özgürlüğünün önemine dikkat çekiyor.
Dijitalleşmenin henüz hayal bile edilmediği yetmişli yıllarda geçen bir cesur gazetecilik örneği de seçkiyi tarihi bağlamda tamamlıyor. Cannes Film Festivali’nde prömiyerini yapan, TRT ortak yapımı Pol Pot İle Buluşma / Meeting With Pol Pot filmografisini ülkesi Kamboçya’da Kızıl Kmerler’in yaptığı soykırımı, sinema dilinin sunduğu yaratıcı olanaklardan yararlanarak anlatmaya adayan, usta yönetmen Rithy Panh’ın imzası taşıyor. Gazeteci Elizabeth Becker’ın When The War Was Over kitabından esinlenen film, 1978 yılında Kızıl Kmerlerin lideri Pol Pot ile röportaj için Kamboçya’ya davet edilen Amerikalı muhabirler Elizabeth Becker ve Richard Dudman’ın deneyimlerinden ve İskoç Marksist akademisyen Malcolm Caldwell cinayetinden yola çıkıyor. Arşiv görüntülerinin etkileyici kullanımı ile dikkat çeken film hem dönemin diktatörlük rejimini hem de kaybolmaya yüz tutan gazeteciliğin sahadaki rolünü sorguluyor. Kamboçya’nın Oscar adayı olan Pol Pot İle Buluşma / Meeting With Pol Pot’ta Fransız yıldızlar Irene Jacob ve Gregoire Colin rol alıyor.
Mara Tamkovich izleyiciyle ilk kez New York Tribeca Film Festivali’nde buluşan Polonya yapımı Kurşuni Gökyüzü Altında / Under The Grey Sky ile ilkeli ve cesur gazetecilik yapmanın bedellerini ödeyen Belarus gazeteci Katsiaryna Andreyeva ve eşi Igor Ilyash’ın gerçek öyküsünü anlatıyor. 2020 yılında Minsk’te hükümet karşıtı protestoların acımasızca bastırılışını canlı yayınladığı için kapalı bir celsede vatana ihanetten sekiz yıl hapis cezasına çarptırılan Andreyeva’nın model alındığı Lena karakteri ve onun serbest bırakılması için hukuk savaşı veren eşi, filmde de gerçek hayatta olduğu gibi rejimin baskısına karşı koyuyor.
Etkileyici hikâye anlatıcılığını ilgi çekici karakter odaklı belgeselleriyle birleştiren yönetmen Ramona S. Diaz prömiyerini Sundance Film Festivali’nde yapan yeni filmi İşte Böyle Başlıyor / And So It Begins’de Filipinler’deki demokrasi mücadelesinden çok boyutlu bir kesit sunuyor, 2022 başkanlık seçimlerinde aday olan avukat Leni Robredo’nun kampanyasını takip ediyor. Hareketli belgesel, 21 yıl boyunca ülkeyi yöneten ve sürgünde ölen Filipinler diktatörü Ferdinand Marcos’un oğlu Bongbong Marcos’un kazandığı, dezenformasyonun bol olduğu seçimlere hazırlık sürecini görüntülerken Nobel Barış Ödülü sahibi gazeteci Maria A. Ressa’nın görüşlerine ve sitesinden haberlere, en çok da müzikli danslı sokak mitinglerine yer veriyor. Filipinler’in bu yılki Oscar adayı olan filmin adına da yansıyan ileri görüşlülüğü son günlerde Başkan Bongbong Marcos ile Başkan Yardımcısı Sara Duterte arasında patlak veren kavga sayesinde tescil edilmiş oldu.
Japon gazeteci Shiori Ito gösterildiği Sundance Film Festivali’nde izleyiciyi sarsan belgeseli Kara Kutu Günlükleri / Black Box Diaries ile hem haberci hem bir tecavüz kurbanı olarak beş yıllık mücadelesini anlatıyor. Henüz bir stajyerken başbakan Shinzo Abe’ye biyografisini yazacak kadar yakın olan medya mensubu Noriyuki Yamaguchi tarafından tecavüze uğrayan Ito, tecavüze uğradığı dönemde cinsel rüşt yaşı 13 olduğu için Yamaguchi’yi cezasız bırakan ataerkil hukuk sistemine karşı verdiği adalet savaşıyla Japonya’da #MeToo hareketinin öncüsü oldu. Kara Kutu adlı bir kitap da yazan Ito, cep telefonu kamerasını kendisine, polise, avukatlara ve medyaya çevirerek tuttuğu günceyle tüm kadınlara cesaret veriyor.
Dünya prömiyerini yaptığı Tribeca Film Festivali’nde En İyi Uluslararası Film Ödülü’nü kazanan Assel Aushakimova imzalı, Kazakistan yapımı Bisiklet Satrancı / Bikechess hükümeti iyi gösterecek haberler ‘üretmeleri’ için görevlendirilen bir devlet televizyonu muhabiri ve kameramanı hakkında absürt bir komedi. Filme adını veren ve ilk sahnede gördüğümüz; aynı anda bisiklete binip, satranç oynanabilen zihinsel ve fiziksel gelişimi teşvik edici icat da bu haberlerden biri, hatta gerçek bültenlerden alınıp filme eklenen bir haber. Bisiklet Satrancı, haberci olmak isterken propaganda aracına dönüşen bir memurun değişimini anlatırken medyanın devlet güdümünde olmasını ve bir gün kendilerinin de haksızlığa uğrayabileceğini düşünmeyen konformistleri eleştiriyor.
Yönetmen Julie Navarro, Sadece Birkaç Gün / Just A Couple Of Days filmiyle tesadüfi bir şekilde göçmenlere müdahale eden polisin şiddetine uğrayınca kahraman ilan edilen müzik eleştirmeni Arthur’un öyküsünü anlatıyor. Arthur’un bu sayede tanıştığı insan hakları savunucusuna duyduğu ilgi, genç bir göçmene evini açmasına kadar uzanıyor. Yönetmen Navarro, ırkçılığın vahametini vurgulamak için gelişen olayları romantik komedi gibi yorumluyor. Fransa’nın uluslararası alanda en başarılı oyuncularından biri olan Camille Cottin’in insan hakları savunucusunu canlandırdığı film, iyimserlik aşılıyor ve anti-konformizmin önemine değiniyor.