EY’den yapılan açıklamaya göre, telekomünikasyon şirketlerinin oldukça değişken bir iş ortamında stratejilerini yenilemekte olduğuna dikkati çeken EY raporu, telekom operatörlerinin son 2 yılda dijital dönüşüm girişimlerinin kapsamını ve hedeflerini genişlettiğine işaret ediyor.
EY’nin telekomünikasyon operatörleri için en büyük 10 risk raporu, telekom operatörlerinin iş gücünde çeşitliliği ve kapsayıcılığı (D&I) iyileştirmek ve yeni yetenekleri çekmek dahil olmak üzere sürdürülebilirliğe yeniden odaklandıklarını belirtiyor.
Telekomünikasyon şirketlerinin, bu hedeflere ulaşma yolunda karşılaştıkları risklere yeterince uyum sağlayabilmelerinin önemini vurgulayan rapor, işletme maliyetlerinin yükseldiği enflasyonist bir ortamda telekomünikasyon şirketlerinin, müşterilerin karşı karşıya olduğu yaşam maliyeti baskılarından güvenlikle ilgili gelişen beklentilere ve değişen iş gücü kültürü algılarına kadar çeşitli zorluklarla başa çıkmak zorunda olduğuna işaret ediyor.
Yaşam maliyeti krizi, hanelerin telekomünikasyon sağlayıcılarından değer alıp almadıklarını yeniden gözden geçirmelerine neden oluyor. EY’nin konuyla ilgili araştırmasına göre, hanelerin yüzde 45’i içerik hizmetleri için gereğinden fazla ödeme yaptıklarına inanıyor, yüzde 44’ü ise genişbant servis sağlayıcıların onlara en iyi teklifleri sunmak için yeterince çaba harcamadıklarını düşünüyor.
Son dönemde siber tehditler hızla artıyor ve telekom operatörleri de bu tehditlerin önüne geçmek için mücadele ediyor. Araştırmalar, günümüzde tüketicilerin yüzde 46’sının internet kullanımında kişisel verilerini güvende tutmanın neredeyse imkansız olduğuna inandıklarını ortaya koyuyor.
Aynı zamanda, telekomünikasyon şirketlerinin bilgi güvenliğinden sorumlu üst düzey yöneticilerinin (CISO’lar) yüzde 39’u, güvenlik konularının stratejik yatırımlara yeterince dahil edilmediğini düşünüyor.
Telekom şirketlerinin çalışanlarını dinlemesi ve beklentilerine yanıt vermesi daha da önem kazanıyor
İşverenlerin ve çalışanların iş gücü kültürüne yönelik görüşleri farklılaşıyor. EY’nin iş gücü alanında gerçekleştirdiği bir araştırmaya (Work Reimagined) göre, teknoloji, medya ve telekomünikasyon sektörü çalışanlarının yüzde 91’i haftada iki veya daha fazla gün uzaktan çalışmak istiyor. Herkesin haftada 5 gün ofiste mesai yapması gerektiğine inanan işverenlerin oranı ise yüzde 25. Değerli yetenekleri kaybetme riskine karşı telekom şirketlerinin çalışanlarını dinlemesi ve çalışanların beklentilerine yanıt vermesi daha da önem kazanıyor.
Yenilenebilir enerji tüketimi ve e-atık yönetimi gibi çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) ölçümleri genellikle eksik durumda. Dahası, telekom şirketlerinin yüzde 39’u belirli bir “net sıfır” stratejisini, geçiş planını veya karbonsuzlaştırma stratejisini paylaşmış değil. Müşteri ihtiyaçlarının hızla geliştiği bir ortamda operatörler, değişen paydaş beklentilerine uyum sağlamak için bu konuya daha fazla önem vermeli.
Günümüzün enflasyonist baskıları, telekom şirketlerinin verimliliği ve çevikliği artırmasının önemini bir üst seviyeye taşıdı. EY raporu, çeşitli karmaşıklıkların yeni nesil teknolojiler aracılığıyla dönüşüm yeteneklerini sınırladığını ortaya koyarken, çeşitli insan faktörleri de bu alanda ilerlemeyi sınırlayan etkenler arasında gösteriliyor. Operatörler, dönüşüm gündemlerinin karşı karşıya olduğu en büyük kültürel zorluk olarak uzaktan çalışmanın iş birliği üzerindeki olumsuz etkisini öne sürüyor.
Ağ güvenilirliği, müşteriler için bir endişe kaynağı olmayı sürdürüyor. Sürekli artan veri tüketimi ise telekom operatörleri için konuyu daha da zorlaştırıyor. Kovid-19 salgını döneminde daha da derinleşen dijital uçurum hesaba katıldığında altyapı üzerindeki baskı daha da artıyor.
IoT (nesnelerin interneti) ve bulut bilişim gibi hızlı büyüyen alanlarda elde edilen gelirlerin küçük oranlarda kalması nedeniyle henüz kayda değer bir verim artışı sağlanabilmiş değil. Buna ek olarak, telekom şirketlerinin teklifleri ile kurumsal müşterilerin talepleri arasında, özellikle gelişmekte olan hizmet alanlarında bir uyum eksikliği söz konusu oluyor.
Son dönemde telekom şirketlerinin sahip oldukları altyapının değerini ortaya çıkarma çabaları hız kazanıyor. Özellikle çeşitli altyapı türlerine yönelik yeniden yapılandırma alanındaki elden çıkarmalar, paylaşım ve ortak girişim yollarına daha çok başvuruluyor. Çoğu telekom CEO’su, temel ve temel olmayan altyapılar arasında daha net bir ayrım yapmanın elden çıkarma konusundaki planlarına yardımcı olabileceğine inanıyor, birçoğu da temel işlerini yeniden tasarlama fırsatlarını kaçırdıklarına inanıyor.
Çok parçalı düzenleyici yaklaşımlar, çeşitli zorlukları da beraberinde getiriyor
5G ağlarına yönelik talep günden güne artarken, şirketler aktif olarak ilgili ekosistemle güçlü ilişkilere sahip tedarikçiler arıyor. Tüm bunlar, telekom şirketlerinin dış ekosistemlerle iş birliğini güçlendirmesini gerektiriyor. Ancak telekom şirketlerinin sadece yüzde 11’i, birden fazla ortaklığı yeni iş modellerinin temeli olarak görüyor ve ekosistem katılımına stratejilerinin merkezinde yer vermiyor.
Ülkelerin veri koruma ve gizlilik kurallarını uygulamaya koyması veya değiştirmesiyle ortaya çıkan çok parçalı düzenleyici yaklaşımlar, çeşitli zorlukları da beraberinde getiriyor. Yapay zekaya yönelik artan düzenleyici odaklanma, riskleri artırabilecek bir etken. Tüm bunlarla birlikte altyapının güçlendirilmesi için devlet desteği gibi politikalar da çeşitli fırsatlar yaratabiliyor.
Açıklamada görüşlerine yer verilen EY Türkiye Telekomünikasyon, Medya ve Teknoloji (TMT) Sektör Lideri Emre Beşli, hızla değişen ve küresel belirsizliklerin hakim olduğu bir dünyada telekom sektörünün karşı karşıya olduğu risklerin de hızla değişip gelişmeye devam ettiğini belirterek, şunları kaydetti:
En kritik zorunluluklar neler?
“Dünyada olduğu gibi ülkemizde de telekom şirketlerinin ortaya çıkan tehditler konusunda dikkatli olmaları ve bunlarla başa çıkmak için yeni ve doğru stratejiler geliştirmeleri gerekiyor. EY raporu, telekom operatörlerinin bu dönemde güvenliğe ve güvene güçlü bir şekilde odaklanması gerektiğini vurguluyor. Bunun yanı sıra iş gücü kültürünün geliştirilmesinin ve sürdürülebilirliğin daha iyi yönetimine yönelik eylemlerin de en kritik zorunluluklar arasında olduğunu görüyoruz.”
Müşterilere daha net, basit ve güvenli dijital self servis deneyimler sunmanın öneminin arttığını vurgulayan Beşli, “Bununla birlikte enerji kullanımı ve karbon emisyonlarından çalışma ortamında kapsayıcılığa kadar sürdürülebilirlik gündeminin daha iyi yönetilmesi, verimliliği de artırabilir. Bu da müşteriler, çalışanlar ve ekosistem paydaşları arasında daha yüksek bir güven ve bağlılık sağlayabilir.” ifadelerini kullandı.