AKP’nin 2004 yılında kendi çıkardığı “Hayvan Hakları Kanunu”nu, “Sokak Hayvanlarının Öldürülmesi Kanunu” olarak değiştirme girişimi, her alanda olduğu gibi, ülkeyi yönetme ve sorunlara çözüm bulmaktaki beceriksizliğinin ve bir uluslararası toplantıya hatta futbol maçına uçaklar dolusu kişi ile giderek kazanılan itibarın! içte ve dışta kaybının yeni ve çarpıcı bir örneğidir.
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, 24 Haziran 2004 tarihinde TBMM de kabul edilmiş ve 1 Temmuz 2004 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğü girmiştir. Bu kanun, birlikte yaşadığımız ve bize birçok alanda ciddi hizmet veren sokak hayvanı dostlarımızın geleceğini güvence altına alan ve birlikte yaşamayı olanaklı kılan, uygar ülkelerde bu alanda var olan yasal düzenlemeler doğrultusunda hazırlanmış bir kanundu. En önemlisi insan vicdanına yakışıyordu.
Kanun doğru bir yaklaşımla, sokak hayvanlarının aşırı üremesini önlemek üzere kısırlaştırılarak, alındıkları yere bırakılmaları ilkesi üzerine kurulmuştu. Ancak Kanun’un önemli bir eksiği veya yanlışı vardı. Kanun hazırlanırken, sokak hayvanları konusunun kamuoyunda ilgi çektiğini gören Çevre Bakanlığı, Kanunun uygulanmasını üstlenmekte ısrar etmiş ve bu görev, Tarım Bakanlığı yerine, kadrosunda tek bir veteriner hekim bile bulunmayan, konuya hepten yabancı Çevre Bakanlığı’na verilmişti. Nitekim aradan 20 yıldan fazla zaman geçmiş ve Çevre Bakanlığı görevini yerine getirmek için tek bir adım dahi atmamıştır. Kanunun temelini oluşturan kısırlaştırma gereği gibi yapılamamış, sokak hayvanlarının sayıları giderek artmıştır. Kanunun diğer hükümlerinin uygulanması da AKP tarafında ciddiye alınmamış ve denetlenmemiştir. Nitekim Konya gibi örnek gösterilen hayvan barınaklarında bile hayvanların en kötü koşullarda esir tutulmasına hatta vahşice katledilmesine yol açan kurumlar örneğin belediyeler ve kişiler gereği gibi izlenmemiş hatta yargı tarafından, yasalar yok sayılarak, cezalandırılmaktan kaçınılmıştır.
Kendi çıkardığı kanunu uygulamayan, uygulatamayan AKP yönetimi şimdi bu beceriksizliğinin, yönetim zafiyetinin bedelini, çeşitli algı yöntemleri ile masum sokak hayvanlarına ödetmek üzere, TBMM’ne teklif getirmiştir.
Hayvan Hakları İzleme Komitesi, AKP’nin bu girişiminin amacını ve olası sonuçlarını, çok az kısaltarak aşağıya aldığım, 13 Temmuz tarihli açıklamasında hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde anlatmaktadır.
“AKP’nin yasa teklifi hayvanların toplanmasının, hapsedilmesinin ve öldürülmesinin önünü açıyor.
“Adı ‘Hayvanları Koruma Kanununda değişiklik’ olsa da taslakta, koruma ve hayvan hakları ile ilgili hiçbir maddenin yer almadığı sadece hayvanların nasıl öldürüleceği ve tecrit edileceği; hayvanların nasıl yok edileceği anlatılırken popülasyon sorununun asıl kaynağı olan üretim ile ilgili tek bir düzenleme önerisi yer almıyor.
“Hayvanları Koruma Kanunu’nun, sokakta yaşayan hayvanların bakımevlerine kapatılmasını ve tecrit edilmesini engelleyen 6. maddesi değiştirilip, ‘al-kısırlaştır-aldığın yere bırak’ uygulaması terk edilerek tüm hayvanların bakımevlerine kapatılması planlanıyor. Bu durumda bakımevi olarak tanımlanan yerler hayvanların geçici olarak tutuldukları değil öldürüldükleri, hapsedildikleri yerler olacak.
“Zamanında bu modeli benimseyen ve örnek gösterilen Konya Büyükşehir Belediyesi’nin bakımevinden, köpeklerin kötü koşullarda tutulduğu ve bir köpeğin başına kürekle vurularak öldürüldüğü görüntüler sosyal medyaya sızmıştı. Bu temel hijyen gereklerine aykırılıklar ve diğer olumsuzluklar, usulsüzlükler raporla saptanmış, ancak Cumhuriyet Başsavcılığı bakımevine keşfe gitmemiştir. Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) tarafından bakımevinin sorunsuz olduğuna dair rapor verilmiştir. Ne belediye başkanı, ne veteriner hekimler, ne de olayın olduğu yerde bulunan personel yargılanmamıştır. Bakımevlerinin kapalı kapılar ardında gerçekleştirdiği eylemler görüntü kaydı gibi somut delille ortaya konulduğunda dahi cezalandırılmazken, çok daha fazla hayvanın “yasal” olarak içeride tutulması ile meydana gelecek eylemler hiç bir biçimde denetlenemeyecektir.
“Yapılmak istenen değişiklik ile bakımevine alınan hayvanlardan saldırgan olan, bulaşıcı veya tedavi edilemeyen hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olan hayvanlara yerel yönetimlerce ötenazi yapılması öngörülmektedir. Teklifte hayvanların kamu güvenliği bakımından tehlike oluşturması halinde de öldürülebileceği belirtiliyor. Bu değişikliğin anlamı, ötenazi adı altında tüm hayvanların öldürülmesi demektir.
“Yürürlükte olan 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 9. maddesine göre; bulaşıcı hastalığın, insan sağlığı için risk oluşturan, davranışları insan ve hayvanların hayatı ve sağlığı için tehlike teşkil eden veya olumsuz davranışları kontrol edilemeyen bir hayvan söz konusu olduğunda veteriner hekim tarafından ötenazi yapılmasına karar verilebilmektedir. Anlıyoruz ki yenimaddenin amacı, ‘kamu güvenliği’ gibi yuvarlak ifadelerle isteyen belediyenin istediği hayvanlar için ötenazi kararı alabilmesinin önünü açmaktır.
“Sahada olan kişiler olarak biliyoruz ki belediyeler havlamayı, hayvanın boyutunu, çöpte yemek aramayı dahi saldırganlık olarak nitelendirmekte ve hayvanları toplamaya çalışmaktadır. Yürürlükte, kuduz ve saldırı olaylarına uygulanabilecek yasal düzenleme varken yapılmak istenen bu değişiklik, hayvanlar için toplu kıyım anlamına gelmektedir.
“Taslakta öldürmenin koşulları böyle açıklanırken ek olarak da ‘Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ne atıf yapılarak köpek sayısının sorun teşkil ettiğine kanaat getirilmesi halinde hayvanlara uygulanacak tedbir olarak hiçbir farklı gerekçe aranmaksızın ötenazi uygulanır.’ denmektedir. Böylece tüm hayvanların öldürülmesinin önü açılmaktadır.
“Değişiklikle, Yasa’dan doğan görevlerini yerine getirmeyen başka bir ifade ile sokak hayvanlarını toplamayan (öldürmeyen. Umar) belediye başkanı ve belediye yetkililerine altı aydan iki yıla kadar hapis cezası getiriliyor.
Küpeli hayvanları toplayan; yönetmeliğe aykırı olarak uyuşturucu tüfek kullanan; hayvanları istiflenmiş bir biçimde bakımevlerinde tutan; viral hastalıkların kol gezdiği ve hiçbir hijyen kuralına uyulmayan bakımevlerinde hayvanların ölümüne sebebiyet veren bakımevleri çalışanları ve veteriner hekimler hakkında görevi kötüye kullanma suçundan suç duyurusunda bulunulduğunda; “kamu zararı veya üçüncü kişi zararı oluşmadığı” belirtilerek takipsizlik kararları verilirken, “toplama görevini yerine getirmeyen” ilgililerin, görevi kötüye kullanma suçu ile yargılanacaklarının belirtilmesi kabul edilemez. Belediyelerin çoğunu elinde bulunduran AKP’nin, kendi belediye çalışanlarını bu zamana kadar yargılamamakta diretirken, son seçimde pek çok belediyeyi kaybettikten sonra böyle bir düzenlemeye gitmek istemesi, sokak hayvanlarını kullanarak başka hesaplar peşinde olduğunu göstermektedir.
“2021 yılında yapılan değişiklikle nüfusu 25 bini aşan belediyelere 2023 sonuna kadar bakımevi kurma zorunluluğu getirilmişti. Yeni teklifle bu süre 2028 sonuna kadar uzatılacak, ayrıca mevcut bakımevlerinin durumlarının iyileştirilmesi için de 2028 sonuna kadar süre verilecek. Türkiye’de 1389 belediye bulunmasına rağmen toplam 105 bin hayvan kapasiteli, 322 ‘Bakımevi’ bulunmaktadır. Bunların çok büyük bir kısmı da Uygulama Yönetmeliği’ne uygun olmayan, hayvanların kapalı kapılar ardında şiddete maruz bırakıldığı, ölüme terk edildiği ya da öldürüldüğü yerlerdir.
Tüm ülkede toplam 105 bin hayvan kapasiteli bakımevi varken AKP’nin 4 milyon köpeği toplayıp bu tesislerde tutarak yuvalandırma çalışması yapılmasını istemesi akla uygun değildir. Ayrıca teklif, kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğini ve belediyelere hayvanları toplayıp bakımevlerinde tutmalarını söylerken bakımevi olmayan belediyelerin bakımevleri kuruluncaya kadar ne yapacağını da belirtmiyor.”
Türkiye vicdana, akla, bilime aykırı bu yasa değişikliği ile çalkalanırken Uluslararası Hayvan Hakları Örgütü de Erdoğan’a gönderdiği ve dünya kamuoyu ile paylaştığı bir mektupla, AKP’nin bu girişimini ağır biçimde eleştirdi. Büyük bölümü, Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nin yukarıya aldığım açıklamasındaki konuları ve olumsuzlukları içeren mektuptaki ifadeler, örgütün Türkiye’de hayvan haklarının geçmişini ve bugününü yakından izlediğini gösteriyor. Tamamı, İngilizce ve Türkçe olarak Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi’nin web sitesinde (https://yasamicinyasa.com) bulunan mektubu okuduğumda beni en çok yaralayan aşağıdaki ifadeler oldu:
“21. yüzyılda çağdışı ve yıkıcı uygulamalara yer yok
“Yüzyıllardır Türkiye’nin yaptığı gibi, insanların ve hayvanların barış içinde bir arada yaşaması için yöntemler geliştirmenin hayati öneme sahip olduğuna ve diğer ülkeler için emsal teşkil edeceğine inanıyoruz..
“Kitlesel hapsetme ve öldürme gibi çağdışı ve yıkıcı uygulamaların ötesine geçmemiz gerekiyor. 21. yüzyılda bu yöntemlerden kaçınırken, aynı zamanda bu yaklaşımları hayvan refahı ve hayvan hakları söylemlerinden de çıkartmak zorundayız. Türkiye’de sokak köpeği popülasyonun etik, bilimsel ve etkin yönetimi ile köpeklerin özgürlüğü ve yaşam hakkı korunabilir.”
Mektup kısaca, “etik, bilimsel olmayan, çağdışı uygulamalardan vazgeçin ve artık bu düşünce sistemini terk edin.” diyor. İşte bir ülkenin, üstelik geçmişte var olan itibarı böyle yok edilir.