Arap Baharı’nın 2011 yılında başlaması, ardından da Suriye iç savaşının patlak vermesinden sonra Türkiye’ye giren Arap sığınmacı sayısının çetelesini tutmaktan aciz kaldık. Kimilerine göre 8-9 milyon, kimilerine göre 13 milyon Arap sığınmacı ellerini kollarını sallaya sallaya ülkede cirit atıyor. Gazetelerde çıkan haberlere göre kendi mafyalarını kuruyorlar. İş bununla kalmıyor. ABD’nin çekilmesiyle Taliban’ın Afganistan’da iktidar olmasından kaçan kaç Afganlının Türkiye’ye sığındığı bilinmiyor. Memlekette her şey kayıt dışı…
Şimdi de Gazze Savaşı nedeniyle Türkiye’ye gelen ve gelecek olan Filistinliler gündemde. Haberlere göre ABD’yle anlaşan İsrail 750 bin Gazzeli Filistinli’yi Türkiye’ye gönderecek. Zaten hasta ve yaralı adı altında bir kaç yüz Filistinli’nin gönderildiği haberleri alınıyor. Yani anlayacağınız, Türkiye Cumhuriyeti toprakları tam anlamıyla sığınmacı çöplüğüne dönmüş durumda. Sınırlar eleğe dönmüş… Ama yetkili ağızlara bakarsanız, “Sınırlarımız namusumuz!” Irza geçilmesine göz yummak nasıl namussa!
Bizde bunlar olurken Batı ülkelerinde, sığınmacılar yüzünden suç oranlarının artması üstüne yetkili makamlar çok ciddi önlemler alma yoluna gidiyorlar. Örneğin, Fransa Göç Yasası’nı sıkılaştırıyor. Almanya, bundan sonra göçmen ya da sığınmacı olarak ülkeye girecek yabancıların mutlaka ehil çalışanlar, yani kalifiye bireyler olmaları zorunluluğunu getiriyor.
FİLİSTİNLİ ÇOCUKLARIN VATANDAŞLIKLARI İPTAL EDİLİYOR
Son bir haber Belçika’dan geldi. Fransa’da yayımlanan Le Parisien’in Belçika merkezli l’Echo gazetesine dayanarak verdiği habere göre geçtiğimiz Ağustos ayından başlayarak Yabancılar Dairesi ülke çapında, kentlerin nüfus idarelerine gönderdiği yazıda Filistin kökenli anne babalardan doğan çocukların Belçikalı kimliklerinin iptal edilmesini istedi. Yabancı Hakları Derneği Başkanı avukat Julien Wosley, Yabancılar Dairesi’nin bu taleplerinin Ekim’de İsrail-Hamas savaşının patlak vermesinden bu yana arttığını söyledi. L’Echo’nun haberine göre özellikle Anvers, Liege, Brüksel kentleri ve Doğu Flandres bölgesindeki nüfus daireleri talimata uyarak Filistinli ailelere çocuklarının Belçikalı kimliklerini yetkili makamlara teslim etmelerini bildirdi.
Yabancıların avukatı Julien Wosley, uygulamayı “tam anlamıyla hukuk skandalı” olarak niteleyerek,”Yabancılar dairesinin uyruk konusunda karar verme yetkisi yoktur,”diye konuştu. Marie Doutrepont isimli bir avukat da Sığınma ve Yabancı Göçten Sorumlu Devlet Bakanı Nicole de Moor’u Filistin kökenlileri kaçak göçmen olarak göstermek amacıyla belgelerde tahrifat yaptırmakla suçladı. Öte yandan Bakanlık açıklamasında, sorunun “Belçika’ya Filistinli göçünün artması, ailelerin çocuklarını burada doğurup onlara Belçika vatandaşlığını sağlamak ve Filistinli nüfusunu çoğaltmak amacı”ndan kaynaklandığını ileri sürdü. İlginç bir açıklama da yabancı hakları hukuku uzmanı avukat Jean-Marc Picard’dan geldi. Picard’a göre dünyada hiç bir ülke Filistin diye bir devletin varlığını tanımadığı için Filistinli anne babadan doğan çocuk vatansızdır ve Belçika’da doğan bu vatansız çocuklar zaten fiilen Belçika vatandaşı olmuştur. Picard, fiilen Belçika vatandaşı olmuş bu çocukların vatandaşlıktan çıkarılmaları için bir kanun hükmü bulunmadığını savunuyor.
Tartışma böyle sürüp gidiyor. Bundan ortaya çıkan gerçek şu: Batı’da hala insan hakları savunucusuyuz diye ortaya çıkan kimi hukukçular ve aktivistler düzensiz göçün ülkelere nasıl kültürel, ekonomik, güvenlik açıdan zarar verdiğiyle ilgilenmiyorlar. Onlar için varsa yoksa içi doldurulamayan, insan hakları lafları. Ancak devlet mekanizması, ipini koparıp gelen, ülkenin kültürü, ekonomisi ve güvenliğine tehdit oluşturan yabancıları, bunların nüfusunun başıboş biçimde artmasını reddediyor. Ama uygar, uluslararası hukuka saygılı devlet mekanizması!