HİLAL SARI
Elektronik müziği DJ masasından kurtaran Hamburg merkezli tekno bando takımı MEUTE, 10 Eylül’de Maximum Uniq Açıkhavva sahnesinde The Irish Spirit desteğiyle gerçekleşen Jam’s Session Festival’de İstanbullu müzikseverlere canlı elektronik müzik deneyimiyle hipnotize etti. Amfilere ihtiyaç duymayan bir bando takımı olması nedeniyle MEUTE çok farklı yapıda sahnelerde seyircisiyle buluşabiliyor. Ayrıca “YouTube olmasaydı burada olamazdık” diyen grubun farklı şehirlerde gerçekleştirdiği sokak performansları da Meute’nin dünyaca ünlü hale gelmesinde etkili oldu.
Elektronik müzik sevenlerin, kalp ritmine yakın olması nedeniyle bir nevi huşu içinde dans edebildiği hipnotik müziği MEUTE akustik enstrümanlarla yapıyor.
Brass ve perküsyonları hiç böyle görmemişsinizdir. Enerjisi sahnede veya video kayıtlarında doğrudan seyircisine geçen MEUTE etkileyici brass band müziğiyle hipnotize edici teknoyu birleştirerek, kulüplerde, opera binalarında, festivallerde veya sokaklarda unutulmaz bir müzik deneyimi yaşatıyor. Grubun kurucusu Thomas Burhorn (müzik direktörü, trompet), Philip Andernach (bas saksafon, vokal) ve Philipp Westermann (suzafon) ile İstanbul Jam’s Session Festival konserleri öncesinde yenilikçi ve sıradışı tekno brass-band müziklerini konuştuk.
Festivaldeki kulisinde yaptığımız keyifli sohbetin, hepsi – caz veya klasik – ama müzik formasyonlu bu grubun müziğin sınırlarını zorlamayı seven merakının yayılmasına vesile olması dileğiyle…
MEUTE: Bas davul & shaker (Marco Möller), trampet (Timon Fenner), trampet (OnKL), marimba (André Wittmann), bass saksafon & vokal (Philip Andernach), suzafon (Philipp Westermann), bariton saksafon (Adrian Hanack), trombon (Johnny Johnson), tenor saksafon & flüt (Sebastian Borkowski), trompet (Hans-Christian Stephan), trompet (Thomas Burhorn).
Akustik enstrümanlarla canlı elektronik müzik yapmak nereden aklınıza geldi? Nasıl kuruldu ve bugünlere geldi MEUTE?
THOMAS BURHORN: Başta sadece bir deneydi. Aslında müziğimizde düşünce yapım hala deneysel. Elektronik teknolojik aygıtlarla yapılan ve kompozisyonunda bir stil gereken bir müzik türü. “Bu müziği bando takımıyla yapsak nasıl olur?” diye düşündük. Ben de trompetçiyim, hem elektronik müziği hem de bando müziğini seviyorum. Fikir böyle çıktı.
PHILIP ANDERNACH: Çoğumuz Hamburg’da yaşıyor. Hannover ve Berlin’de yaşayanlar da var ama ana kadro Hamburg’lu. Thomas bizi bir araya getirdi. 2015 yılında birkaç şarkı için stüdyoya girdik. Baştan itibaren çok şanslıydık, ilk videomuz çıktığında doğru kişiler tarafından paylaşıldı ve herkes bu videoyu izleyebildi.
Bu kadar deneysel bir müziği bir kategoriye sokmak tabii ki kolay değil ama yine de soralım, siz kendi müziğinizi hangi kategoriye sokuyorsunuz? Bir röportajda caz demişsiniz?
T.B.: Kategoriler hiç ilgimi çekmiyor. Diğer insanlar yapsın o işi. Tekno festivallerde de çıkıyoruz, bugün buradaki gibi karma festivallerde de çıkıyoruz, caz festivallerinde de çıkıyoruz, klasik konser salonlarında da. Şehrin dar sokak ve meydanlarında da çalıyoruz. Hepsi de çok farklı deneyimler.
P.A.: Bir kategoriye ait olduğumuzu söyleyemem. Aslında bu bir brass-band. Temel olan bu. Klasik brass-band enstrümanları çalıyoruz. Sadece bu işi biraz daha farklı yapıyoruz. Klasik bir Alman bandosu gibi çalmıyoruz. Ve canlı söyleyebiliyoruz ve istediğimiz yerde çalabiliyoruz. Amfiye ihtiyacımız yok, kabloya ihtiyacımız yok, sahneye bile ihtiyacımız yok, bandolar gibi sokaklarda çalabiliyoruz.
PHILIPP WESTERMANN: Aslında daha klasik bir geçmişten geliyoruz. Herkes konservatuar eğitimi aldı. Çoğumuz klasik müzik eğitiminden ve caz eğitiminden geçtik. Ama kategoriye sığmamız zor.
Aktivist bir tarafınız da var. Bas davulun bir yanında PEACE yazıyor, Phillip GAY’S OK şapkasıyla LGBTİ+ haklarına dikkat çekiyor. Müzisyen toplumsal konularda sözünü söylemeli mi?
P.A.: Sadece LGBTİ+ değil, herkesin haklarını destekliyoruz. Kadın hakları, insan hakları. Ama biz böyle hissettiğimiz için yapıyoruz. Diğer müzisyenlerin ne yapacağını kendileri bilir.
Spotify ve YouTube gibi büyük teknoloji şirketleriyle gelen dijitalleşme ve tekelleşme sizin müziğinizde nasıl bir etki yaptı? Türkiye’de ve dünyada devam eden “Yapımcıların yerini büyük teknoloji tekelleri aldı” tartışmaları hakkında nasıl bir duruşunuz var?
P.A.: YouTube olmasaydı, bugün İstanbul’da bu konseri veriyor olamazdık. Ben şahsen desteklemek istediğim bir grupsa, sadece Spotify’dan dinlemiyor gidip albümlerini satın da alıyorum. Ama müzisyenlerin hayatının Avrupa’da da zor olduğu doğru. Biz son 5 yıldır tanınıyoruz ve şu an müziğimizle birlikte turneler yapabildiğimiz için şanslıyız. Ama aslında biz bu işi 20 yıldır yapıyoruz ve hepimizin finansal sorunları oldu.
İstanbul’da da bir MEUTE sokak performansı izler miyiz bir gün?
T.B.: Bu gelişimizde turne son hızla devam ettiğinden kalamıyoruz. Ama sokaklarda yürürken farkettik ki İstanbul müziğimizin ruhuna uygun bir şehir ve “Sokak performansı yapsak iyi olabilirmiş aslında” diye düşündük. Bir sonraki gelişimizde neden olmasın?
YENİ ALBÜM TAUMEL 18 KASIM’DA ÇIKIYOR! ÖN SİPARİŞE DE AÇILDI
2017 Tumult, 2019 Live in Paris, 2020 Puls albümlerinin ardından grubun yeni albümü Taumel 18 Kasım’da dinleyiciyle buluşacak. İki vinil plak ve bir MP3 download kodu bulunan yeni albümün plaklarının rengi de her plakta değişerek eşsiz olacakmış. Meraklılarına duyurulur, albüm için ön siparişler de açıldı. Grubun birlikte çalıştığı ses teknisyenlerinden biri ‘FOH sound’ (Torsten Langsdorf) yani ‘canlı müziğe özel ses mühendisi.” Bu ses mühendisleri çalıştıkları grubun sanatçılarının seslerinin iyi çıktığından emin oluyor hatta izleyicilere/dinleyicilere daha iyi dengelenmiş bir miks iletiyor.
Fotoğraflar: Steffi Rettinger