Kurtulmuş, İslam İşbirliği Parlamenter Asamblesi (İSİPAB) 18’inci Konferansı’na katılmak ve resmi ziyarette bulunmak üzere gittiği Fildişi Sahili’nden dönüşünde, uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Fildişi Sahili Cumhurbaşkanı Alassane Ouattara’nın 2015’te Türkiye’yi, ardından da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Fildişi Sahili’ni ziyaret ettiğini hatırlatan Kurtulmuş, bu ziyaretlerden sonra yeni dönemin başladığını vurguladı.
Numan Kurtulmuş, Fildişi Sahili’nde yoğun programlar gerçekleştirdiklerini, Cumhurbaşkanı Ouattara’nın kabulünde iki ülke arasındaki ilişkilerin ele alındığını anlattı.
Fildişi Sahili Ulusal Meclisi Başkanı Adama Bictogo, Fildişi Sahili Senato Başkanı Kandia Kamissoko Camara ve Fildişi Sahili Başbakanı Robert Beugre Mambe ile görüştüklerini aktaran Kurtulmuş, Fildişi Sahili’nin, Batı Afrika’daki en önemli ülkelerden birisi olduğunu söyledi.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, Fildişi Sahili’nin, Türkiye ile işbirliğini ve Türkiye’nin yapacağı yatırımları önemsediğini belirtti.
Fildişi Sahili’nin, savunma sanayisinden inşaat sektörüne kadar birçok alanda Türkiye ile işbirliğine hazır olduğuna işaret eden Kurtulmuş, faydalı görüşmelerin yapıldığını dile getirdi.
Görüşmelerdeki notları ilişkin bakanlara aktaracağını bildiren Kurtulmuş, enerji alanında büyük bir yatırımın gerçekleştirileceğini kaydederek, ”Bir Türkiye firması enerji alanında burada büyük yatırım yapacak, tek başına o yatırım aşağı yukarı 1,5 milyar dolar seviyesinde. Burada enerji santrali kuruyorlar ve eğer bu santralin kurulumu gerçekleşirse bütün ülkenin enerji ihtiyacının üçte biri karşılanmış olacak. Savunma sanayisinde işbirliğine son derece açık olduklarını görüyoruz. Özellikle ülkenin kuzey bölgelerindeki sınır güvenliği bakımından birçok alanda Türkiye’nin ürettiği ürünlere ihtiyaçları var. Bunları söylüyorlar. Güven ve istikrarı en temel meseleleri olarak görüyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.
Afrika ziyaretlerinde Türkiye’nin temel politikasını anlattıklarını ifade eden Kurtulmuş, ”Temel yaklaşım, ’gelin biz size öğretelim’ değil ’gelin elinizi uzatın, hep birlikte kalkınalım…’ Kazan kazan prensibi çerçevesinde hangi alanlarda işbirliği yapılacaksa bunları gerçekleştirmek ve Afrika’nın daha güçlü kalkınmasını temin etmek.” diye konuştu.
Bir ”Afrika bilinci”nin olması gerektiğini belirten Kurtulmuş, ”Evet, emperyalizmden kurtulmuşlar, kolonyalizm büyük oranda geride kalmış, ülkeler bağımsızlıklarını kazanmış ama kolonyalist dönemlerden kalma tortunun bir kısmı hala duruyor. Buradaki tüm görüşmelerde bunu çok açık ifade ettim.” dedi.
”Büyük bir mücadele dönemine hazır olmamız gerektiğini ifade ettik”
İSİPAB’ın 18’inci Konferansı’nın da önemli olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, burada da insanlığın sabrının taştığını, İsrail’e karşı bütün tedbirlerin alınması gerektiğini ifade ettiklerini aktardı. Numan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
”Güney Afrika’nın başvurusu üzerine Uluslararası Adalet Divanı’ndaki ara kararın Filistin davası bakımından yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu, bundan sonra daha fazla safları sıklaştırarak büyük bir mücadele dönemine hazır olmamız gerektiğini ifade ettik. Üç konunun altını çizdik; bunlardan birisi, Siyonist rejimin ve Netanyahu hükümetinin uluslararası alanda yalnızlaştırılması. İkincisi, uluslararası alanda oluşmaya başlayan ve çok hızlı, pozitif anlamda gelişen insanlık cephesinin tahkim edilmesi; yani dünyanın her yerinde vicdan ve insaf sahibi insanlarla işbirliğinin arttırılarak uluslararası kamuoyunda ciddi bir baskının İsrail üzerine ve İsrail dostları üzerine oluşturulması. Üçüncü alan da İslam ülkelerinin maalesef dağınıklığı, parçalanmışlığı, iradesizliği, kararsızlığı… Bundan da süratle soyutlanarak saflarımızı sıklaştırmamız ve ortak hareket etmemiz gerektiğini ifade ettik. Bu üç alandaki çalışmaların, önümüzdeki dönemin, İslam ülkeleri açısından ana gündemi olması gerektiği konusunda anlattıklarımızın hüsnükabul gördüğünü müşahede ettim.”
Kurtulmuş, toplantı marjında katılımcı ülkelerle ikili görüşmeler yaptıklarını hatırlattı.
Fildişi Sahili’nin, İsrail’in saldırganlığı karşısında temkinli yaklaşımlarının olduğunu söyleyen Kurtulmuş, ”Saldırının başladığı ilk zamanda birçok ülke için kendi kamuoylarında açıkça İsrail’i eleştirmek neredeyse mümkün değildi. Fildişi Sahili Meclis Başkanı, İSİPAB toplantısında çok açık, çok net bir şekilde İsrail’i kınayan, bu saldırganlığın durdurulmasının gerekli olduğunu ifade eden sözler söyledi. Hem de o sözler, ertesi gün ilk sefer belki de bu kadar net İsrail aleyhtarı cümleler olarak buradaki gazetelerin manşetine çıktı. Dolayısıyla artık hakikaten insanlık, böylesine büyük bir saldırganlığı taşıyamıyor. Güçlü sesle söyleyemeyen ülkeler de var. Türkiye güçlü olduğu için bunları söyleyebiliyor, gündeme getirebiliyor gibi bir yaklaşım içerisindeler.” görüşünü paylaştı.
Türkiye’nin, kültürel ve diplomasi kurumlarının bölgede bir gücünün oluştuğunun altını çizen Kurtulmuş, TİKA’nın çalışmalar yürüttüğünü, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının burslarından faydalananların olduğunu anlattı.
”Doğru yöntemlerle çalışırsak sonuç alınabileceğini düşünüyorum”
Yeni anayasa tartışmalarına ilişkin ”Nisan başında Meclis açıldığında bu gündeme gelir mi?” sorusu üzerine Kurtulmuş, şu yanıtı verdi:
”Hemen seçimden sonra bu konunun gündeme gelmesi biraz erken olur ama bunun bir hazırlık safhasının olması gerekir. Meclis’teki bu diyalog zemininin oluşturulabilmesi için herhalde İçtüzük çalışmasını önce getirmek gerekir. Zira hakikaten köklü bir İçtüzük değişikliğiyle Meclisi daha demokratik bir hale getirmek ilk iş gibi görünüyor. Arkasından da düzgün yöntemlerle doğru zeminlerde anayasanın tartışılmasına çok uzatmadan başlamak lazım. Yani zaten burada önemli olan Meclisteki aritmetiğin hazır hale gelmesidir. Yani Meclis, ümit ederiz ki büyük bir konsensüsle bu işi çıkartır. Tabii ki asıl olan açık yüreklilikle anayasa tekliflerini tartışabilmemizdir. Sadece partiler arası bir tartışma olmanın ötesinde, Türkiye’nin tamamına mal edilmiş, bu konularda fikri olan bütün kesimlerin sözünü ifade edebildiği bir çalışma ve tartışma zemininin oluşması… Eğer doğru zeminlerde, doğru yöntemlerle çalışırsak sonuç alınabileceğini düşünüyorum.”
Bir gazetecinin, ”Sizin tercihiniz sıfırdan yeni bir anayasa mı yoksa daha önce 64 maddede sağlanan bir mutabakat vardı, onun üstünden devam etmek midir?” sorusuna karşılık Kurtulmuş, ”Bu Meclis kurucu meclis değildir, bu Mecliste sıfırdan bir anayasa yapılamaz.” şeklindeki söylemleri yanlış ve sakıncalı bulduğunu söyledi.
Bu tür söylemleri, ”Meclise hakaret ve demokrasiye karşı bir tavır” olarak nitelendiren Kurtulmuş, şunları kaydetti:
”Bu Meclis isterse, gerekli çoğunluğu bulursa yeni bir anayasa yapabilir. Bir kere bunu tespit etmemiz lazım. Ama nihayetinde bunun gerçekleşebilmesi bir siyasi ortam meselesi. Yani partiler nasıl yaklaşacak, tartışmalara nasıl katkı verecek? O zaman eğer böyle mükemmel bir çalışma ortaya konulamayacaksa, ideal olan budur, daha doğrusu mükemmele yakın bir anayasa değişikliği teklifinde partiler arasında bir konsensüs oluşamayacaksa, o zaman hangi konularda birtakım zorluklarımızın, sıkıntılarımızın olduğu gündeme getirilir. Her parti kendisince önemli gördüğü noktaları, alanları ortaya koyar, bunların üzerinden tartışma yapılır ve sonuçta bir çoğunluk elde edilirse yani 400 oy bulunursa zaten sorun yok. Ha yeni bir anayasa yaptınız, ha anayasa değişikliği yaptınız fark etmez. Ama bulunamazsa bile Türkiye’yi referanduma götürecek bir oy bulunduğu takdirde partilerin uzlaştığı konular referanduma gider. Ben yöntem bakımından herhangi bir sıkıntı görmüyorum. Her şey gayet açık.”
”Millet kimin yapıcı olduğunu, kimin de son derece ciddi şekilde süreçleri tıkadığını görür”
Meclis Başkanı Kurtulmuş, yeni anayasaya ilişkin, ”DEM Parti ve CHP olmasa da aritmetik olarak nasıl bir sonuç oluşur?” sorusunun yöneltilmesi üzerine, doğru olanın, en yüksek konsensüsü bulmak olduğunu belirtti.
Yeni anayasaya yönelik henüz bir metin yokken ”Hangi parti bu metni kabul ediyor, hangi parti kabul etmiyor.” şeklinde bir tartışmayı, lüzumsuz ve zamansız gördüğünü ifade eden Kurtulmuş, ”Şu anda ’Partilerin hangisi nereye kadar işbirliği yapabilir.’ farazi bir şeydir. Önce bir metin çıksın, Meclisin üzerindeki temel sorumluluk… En azından hangi alanlar tartışılıp olgunlaştırılacak, bunlar ortaya çıksın. Bunların çok zor olmadığını düşünüyorum. Nihayetinde sayı yeter, olur; yetmezse de olmaz. Millet bu tartışmaları da bir kenardan seyreder, kimin yapıcı olduğunu, kimin de son derece ciddi şekilde süreçleri tıkadığını görür.” diye konuştu.
Numan Kurtulmuş, TBMM İçtüzüğü konusunda hangi başlıkların ele alınması gerektiği konusundaki değerlendirmesinin sorulmasına karşılık şunları kaydetti:
”Zihnimde aşağı yukarı bu konuyla ilişkin olgunlaşmış kanaatlerim var. Ama benim bunları söylememin de bu aşamada doğru olmadığı kanaatindeyim. Özellikle ele almamız gereken konuların başında komisyonların etkin çalıştırılması, Meclisin çalışma sürelerinin gözden geçirilmesi, ihtisas komisyonlarının aktif hale getirilmesi, yasa yapım süreçlerinin kalitesinin arttırılması gibi birtakım temel meseleler var. İçtüzük konusunda Meclisteki müzakereler olgunlaştırılarak daha rahat sonuç alınabileceğini düşünüyorum. Ben kendi fikrimi söylemiyorum, bu saygısızlık olur. Milletvekili arkadaşlar, siyasi partilerin grupları çalışıyorlar. Benim de fikirlerim, tespitlerim var. Bunları zaman zaman arkadaşlarla paylaştık, paylaşıyoruz. Zaman zaman milletvekillerinin, siyasi parti gruplarının tamamına yakını Meclisin çalışma düzeninden şikayet ederler. Hadi o zaman buyurun. Başkası gelip bunu düzenlemeyecek.”
”Kimsenin rejimi değiştirmek gibi bir niyetinin olmadığı açık”
TBMM Başkanı Kurtulmuş, ”Yeni anayasa hayal. Olmayacak.” şeklindeki söylemler anımsatılarak, değerlendirmesinin sorulması üzerine, ”Partilere sorsak, ’Şu andaki sistemin nerelerde tıkandığından şikayet ediyorsunuz?’ desek, aşağı yukarı benzer şikayetleri dile getirdiğini göreceğiz. Anayasa yapım meselesinin bir teknik tarafı var, doğru. Ama esas bir de siyasi atmosferle ilgisi var. Anayasa yapmaktan daha önemli olan, o siyasi atmosferi oluşturmaktır. Bu atmosferi oluşturmak için ben Meclis Başkanı olarak katkıda bulunurum ama bütün siyasi partilerin de burada olumlu bir yönelim içinde olması lazım.” ifadelerini kullandı.
Bu konuda daha önce siyasi partilerle görüştüğü hatırlatılarak, partiler arası bir görüşme olup olamayacağının sorulmasına Kurtulmuş, ”Olur tabii… Yöntem belirlenir. Ben işin yönteminin, kolay kısmı olduğu kanaatindeyim. Siyasi atmosferin ve o siyasi atmosferi kuvvetlendirecek niyetin çok daha önemli olduğunu düşünüyorum.” karşılığını verdi.
Numan Kurtulmuş, başka bir gazetecinin, ”Muhalefetin genel endişesi şu; ’Rejimi değiştirecekler.’ Bu konuda değerlendirmeniz ne olur?” şeklindeki sorusunu yanıtlarken, çocukluğundan beri bu söylemi duyduğunu dile getirdi. Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Bu artık eski Türkiye’nin siyaset tarzı içerisinde kaldı. Kimsenin rejimi değiştirmek gibi bir niyetinin olmadığı açıktır. Bu anlamda Türkiye’deki anayasal sistem içerisinde eksiklerimiz neyse ele alınması lazım. Zaten şimdiye kadar bu anayasanın çok sayıda maddesi değişmiş. Biz de diyoruz ki sadece sorun maddelerini değiştirmek değil, gelin şu anayasanın ruhunu değiştirelim. Ruhu hala orada duruyor. Hala 1960 darbesinin, hala 1980 darbesinin ’Ola ki siviller üzerine bir tahakküm kurarız.’ diye anayasanın metinleri içerisine yerleştirdikleri o tuzaklar duruyor. Bunları biliyoruz. Yani bunları da ortadan kaldırmak gerekir. Yoksa ben hiç kimsenin bir rejim değişikliği niyeti içinde olduğunu zannetmiyorum.”
”Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yıllardır uygulanıyor”
Meclis Başkanı Kurtulmuş, başka bir gazetecinin, ”Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi nihai onayı almıştır, o tartışma bitmiştir. Ama Meclisi güçlendirmeli miyiz? Bunu hangi alanlarda yapabiliriz?” şeklindeki sorusu üzerine, Türkiye’de uygulanmakta olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sabah kalkıp ”Hadi bu sisteme geçelim.” şeklinde uygulamaya konulmadığına işaret etti.
Bu sistemin Anayasa değişikliği ve milletin onayıyla hayata geçtiğini hatırlatan Kurtulmuş, ”Milletin isteği doğrultusunda bir anayasa değişikliğiyle kabul edilmiş olan bir sistem değişikliği. Ayrıca bu sistem içerisinde Türkiye, anayasa değişikliği yaptıktan sonra üç kere daha seçim yapmış. Bu seçimlerin hepsini de bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi içerisinde gerçekleştirmiş. Dolayısıyla bu sistemi, halk oyları, seçimler bakımdan ele aldığımızda bu tartışmanın artık çok geride kalmış olması lazım.” diye konuştu.
Numan Kurtulmuş, sistemin de ülkenin de cumhuriyetin de sahibinin millet olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:
”Millet derse ki, ’Kardeşim ben bu sistemi değil de yarı başkanlık sistemi istiyorum, parlamenter sistemi istiyorum.’, bunun da yolu bellidir. Ama şu anda Türkiye’nin siyasi aritmetiği bunun, bu parlamento yapısı içerisinde, bugünkü siyasi dizayn içerisinde imkansıza yakın olduğunu gösteriyor. Ben bu tartışmanın da Türkiye’ye vakit kaybettirdiğini düşünüyorum. Bu artık geride kaldı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yıllardır uygulanıyor. Burada uygulamadan kaynaklanan birtakım noksanlar olabilir. Onlar oturulur, tartışılır. Nihayetinde uygulamadan kaynaklanan bu eksiklikler de giderilebilir. Bunun anayasa değişikliği gerektiren kısmı varsa onlar yapılır, gerektirmeyen kısmında da uygulamada değişiklik ortaya konulur. Denge denetim mekanizmalarının da bir şekilde güçlendirilerek o anlamda Meclisin daha etkin hale gelmesi temin edilebilir.”
”Bakanlarla Meclis arasında daha aktif, güçlü bir çalışma ortamını oluşturmak lazım”
TBMM Başkanı Kurtulmuş, ”Bakanlar Genel Kurulda sunum yapsın.” şeklindeki taleplere yönelik değerlendirmesinin sorulması üzerine şunları söyledi:
”Olabilir. Bu dönemde birkaç kez bakanları Genel Kurula çağırdık, Meclisi bilgilendirdiler. Ama onun ötesinde bakanlar özellikle ihtisas komisyonlarında, kendileriyle ilişkin konular mevzu bahis olduğunda gelsinler Meclis’e ve komisyonları bilgilendirsinler. Oradaki tartışmanın içerisinde olsunlar. Dolayısıyla evet, bu sistem ağırlıklı olarak bakanların milletvekili olmamasını gerektiriyor. Ancak, bakanlarla Meclis arasında daha aktif, güçlü bir çalışma ortamını oluşturmak lazım. Birkaç senedir pratik olarak yaptığımız bir şey var. Nöbetçi bakanlar. Nöbetçi bakanlar Meclis’e geliyorlar, milletvekili arkadaşlar kendi seçim çevreleriyle ilişkin Türkiye’nin geneliyle ilişkin talep ve görüşlerini ilişkin bakan arkadaşa söylüyorlar. Ben zaman zaman ziyaret ediyorum odalarını. Bakıyorum bakan arkadaşlar da çok memnun. Yani onlar da böylece siyasetle birebir temas kurmuş oluyorlar.”
Kurtulmuş, ”Meclis’te bir CHP’li milletvekilinin odasında para dolu poşet bulunduğu” iddiasına ilişkin soruyu yanıtlarken, ”Bu bir iddia. Biz söylentiler üzerinden hareket edemeyiz. Genel Sekreterimize talimat verdim. Hemen muhakkik tayin ederek, bunun ne olduğunu, ilişkin görüntüleri de izleyerek, oradaki görevli arkadaşların ifadelerine de başvurarak bir çalışma yapılıyor. Zannediyorum kısa bir süre içinde rapor hazırlanır.” ifadelerini kullandı.
Numan Kurtulmuş, gazetecilere yeşil pasaport verilmesinin gündeme gelip gelmeyeceğinin sorulması üzerine de bu konudaki görüşünü daha önce de ifade ettiğini hatırlatarak, ”Gazeteci arkadaşlarımızın, belli bir tecrübeye sahip olan ve diyelim ki 15 yıl gazetecilik yapmış olan arkadaşlarımızın yeşil pasaport almalarının uygun olacağı kanaatindeyim. Bu konu uygun bir zamanlama ile Meclisin gündemine alınabilir.” dedi.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının devam ettiğini belirten Kurtulmuş, artık sözün bittiği yerde olduklarını, böylesine büyük bir vahşet karşısında söylenecek hiçbir sözün kıymetiharbiyesinin kalmadığını söyledi.
Türkiye olarak başından itibaren Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere yetkili herkesin, ilişkin uluslararası platformların tamamında konuyla ilişkin üzerine düşen her şeyi yapmaya gayret ettiklerini aktaran Kurtulmuş, ”7 Ekim’den sonra gittiğimiz uluslararası toplantılarda özellikle bazı Batılı ülkelerin İsrail’den daha fazla İsrailci olduğunu, bazı ülkelerin ’çok fazla ses çıkarmayalım aman başımıza bela almayalım’ tavrı içerisinde olduğunu görüyorduk. Bu zaman içerisinde şunu görüyorum; artık neredeyse kimse, uluslararası platformlarda İsrail’i açıkça savunamıyor.” diye konuştu.
Güney Afrika’nın Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanına müracaatından sonra Filistin davası bakımından yeni bir dönem başladığına dikkati çeken Kurtulmuş, şöyle devam etti:
”Bundan sonra ümit ediyorum ki birinci apartheid rejimini yıkan Güney Afrika, ikinci apartheid rejiminin yıkılmasına da vesile olacaktır. Bu anlamda da bizim güçlü bir şekilde uluslararası dayanışmayı sürdürmemiz lazım. Özellikle Müslüman olmayan ülkelerde, halkı Müslüman olmayan ülkelerde ortaya konulan olağanüstü yüksek direniş ve dayanışma ruhu her türlü takdirin üstündedir. Bu artık dünyanın hiçbir yerinde İsrail yanlısı bir politikacının gidip, bir Batı ülkesinde, bir konferansta rahat rahat pişkin bir şekilde İsrail’in yaptığı bu saldırganlıkları, bu vahşeti savunması, hiçbir yerde doğru dürüst konuşabilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla yeni bir dönem başlıyor.”
Uluslararası Adalet Divanının ara kararından sonra Uluslararası Ceza Mahkemesinde de kararın ortaya çıkacağına inandığını dile getiren Kurtulmuş, Batı’nın artık bu yükü taşıyamayacağını vurguladı.
”İsrail’e destek verenlerin, ellerini yıkayarak bu kandan kurtulmaları mümkün değildir”
”İsrail’e bu kadar destek verenlerin, ellerini yıkayarak bu kandan kurtulmaları mümkün değildir.” ifadesini kullanan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
”(Netanyahu’yu indireyim sırtımdan, yoluma devam edeyim…) Yok öyle bir şey. İnsanlık tarihinin görmediği kadar büyük bir katliama onlar da destek oldular. Bu ne ikiyüzlülüktür? Bir taraftan İsrail’e silah vereceksiniz başka taraftan da bir an evvel ölüm gelsin de beni bulsun diyerek bombalardan, açlıktan, evlatlarını kaybetmekten, büyüklerini kaybetmekten bunalmış olan insanlara iki dilim ekmek atacaksınız. Bu, insanlığın aklıyla vicdanıyla dalga geçmektir. Kabul edilemez. İnşallah yaşananlar insanlık aleminin toparlanmasına vesile olacak. Cumhurbaşkanı’mız ’Dünya beşten büyüktür.’ diyerek uluslararası alanda yeni bir dünya kurmak fikrini dile getirdiğinde bazıları bıyık altından gülüyordu. Artık Türkiye’ye sempati beslemeyen ülkeler bile yeni bir BM’nin, yeni bir uluslararası siyasi mimarinin kurulmasının şart olduğunu düşünüyorlar. Bu dönemde Türkiye’nin bu öncülüğünün çok büyük bir rolü var. Siyasi olarak da birçok dengeyi değiştirecek bir noktadayız.”
”Milletimizin kodlarında yabancı düşmanlığı, ırkçılık yoktur”
Son zamanlarda yabancı karşıtlığı konusunda bir takım provokatif olaylar yaşanmasıyla ilişkin değerlendirmesi sorulan Kurtulmuş, Türkiye’deki yabancı karşıtlığının üretilmiş bir sorun olduğunu; halkın kendi duygularıyla ortaya çıkmadığını belirtti.
Kurtulmuş, ”Birtakım yerlerde üretilmiş, Türkiye’nin içerisine virüs gibi sokulmaya çalışılan bir siyasi kodlama olarak görmek lazım. Sahici değil üretilmiş bir meseledir. Çünkü hakikaten bizim milletimizin kodlarında yabancı düşmanlığı, ırkçılık yoktur.” değerlendirmesinde bulundu.
Dünyadaki yabancı düşmanlığının da son 20 yıldır süratle geliştirilen İslamofobinin bir alt versiyonu olduğunu; İslam düşmanlığını artırmak için kolay bir yol olarak özellikle Avrupa’da ve Batı ülkelerinde teninin rengi, konuştuğu ana dili dolayısıyla öteki olarak görülene karşı bir toplumsal ötekileştirme kampanyası yürütüldüğünün altını çizen Kurtulmuş, Afganistan ve Irak’ın işgali ile Suriye’deki iç savaş sebebiyle birçok insanın ülkelerini bırakıp kaçmak zorunda kaldığını, bazı Afrikalıların da yoksulluk sebebiyle zengin kuzey ülkelerine göç etmek için her türlü riski göze aldıklarını dile getirdi.
Dünyanın siyasi sistemi gibi dünyanın başka uluslararası kurumlarının da yeniden yapılanması gerektiğini vurgulayan Kurtulmuş, şunları kaydetti:
”FAO (Gıda ve Tarım Örgütü) diye bir kurum var, dünyada açlığı önleyebilme yeteneğine sahip değil. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği var, bu sorunları çözebilecek hiçbir kabiliyeti, gücü yok. Dünya Sağlık Örgütü, pandemi sırasında gördük ki sadece bir bürodan ibarettir. Sık sık şunu duyuyoruz. Afrika’da falanca hastalıkla ilişkin salgın var, Afrika kırılıyor. İyi de bu hastalığı ortadan kaldırmıyorsun ki… Tüm bunlar birikiyor ve muazzam bir göçmen krizine neden oluyor. Dünyanın bundan sonraki temel çatışma alanlarından birisi, zengin kuzey ülkeleriyle yoksul güney ülkeleri arasındaki çatışmadır. Güney, ister istemez kuzeyi baskı altında tutacaktır. Avrupa isterse kıyılarına çelikten duvar örsün isterse gökyüzüne çelikten gök kubbe koysun tekrar de göçmen geçişini önleyemeyecektir. İnsanlar hayatta kalmak için bu baskıyı sürdürecektir.”
”Üç adet oy fazla alacağız diye hiç kimse bu provokasyonlara zemin hazırlamasın”
Meclis Başkanı Kurtulmuş, ”Türkiye’de seçim sürecine giriliyor. Bir taraftan provokasyonlar arttı, şeriat tartışması, Tuzla Piyade Okulunda Atatürk tartışması yaşandı. Kiliseye saldırı oldu. Provokasyon diyebileceğimiz şeyler artıyor. Siyasi partilerin milletvekilleri de buna alet olabiliyor. Provokasyonlar artar mı, bu konuda bir sağduyu çağrınız olur mu?” sorusu üzerine, Türkiye’nin bu provokasyonların hiçbirisine pabuç bırakmayacağını söyledi.
Türkiye’nin geçmişte çok acılar çektiğini, faili meçhul cinayetlerin ve toplumsal olayların yaşandığını, üç gün arayla Sivas ve Başbağlar katliamlarını gördüğünü anlatan Kurtulmuş, şunları aktardı:
”Türkiye, Eşref Bitlis Paşa’nın helikopterinin düşmesinden Bahtiyar Paşa’nın ölmesine kadar olan süreçte bir sürü nice karanlık hadiseleri gördü, Gazi olaylarını gördü. Bunların hepsini aşabilmiş bir ülkede herkesin ihtiyatlı olması lazım. Şunu çok net söylüyorum; üç adet oy fazla alacağız diye hiç kimse bu provokasyonlara zemin hazırlamasın. Meselenin aslı budur. Genel olarak baktığımız zaman bazı temel konuları da artık temcit pilavı gibi söylemenin bir anlamı yoktur. Türkiye’de Müslümanlık değerleriyle Cumhuriyet değerlerini birbiriyle çelişkili, çatışmalı gibi göstermek kimsenin haddi değildir. Cumhuriyet kimsenin babasının malı olmadığı gibi Müslümanlık da kimsenin inhisarında değildir. Dolayısıyla Türkiye’de halkın kahir ekseriyeti bakımından, Cumhuriyet’le Müslümanlık değerleri arasında bir çatışma söz konusu değildir. Kimse de bunu yapmaya kalkmasın.”
Tarih okumadaki yanlışlıkların da düzeltilmesi gerektiğini ifade eden Kurtulmuş, ”Bizim kurduğumuz devletlerin her birisi tarihi süreklilik içerisinde birbirinin devamıdır. Sıkça yapılan yanlışlardan birisi, sanki Osmanlı başka bir millete ait bir devlet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de başka bir millete aitmiş gibi algı oluşturmaya çalışmak son derece yanlıştır, tarih bilmemektir, cehalettir. Osmanlı da bizimdir, Cumhuriyet de bizimdir, Selçuklu da bizimdir, öncesi de bizimdir. Tarihimizin bütününü sahiplenmek ve tarihin bir dönemini tutanlar başka siyasi kampta başka dönemini benimseyenler başka siyasi kamptaymış gibi göstermek cehaletin daniskasıdır.” değerlendirmesinde bulundu.