Zamane çocuklarını pek bilmiyorum da benim yaşlarımda olanlar, kafalarının üzerine bir şeyler almış sıra sıra giden karıncaları toprağın üzerindeki minicik bir çukurdan içeri girerken görmüşlerdir. Hatta öyle ki karıncaların çukurların içine soktukları o “şeylerin” yiyecekleri olduğunu ve yuvalarının içindeki buzdolaplarında sakladıklarında sanırdım, tabii çok küçükken. Gerçeği bu sene öğrendim; buzdolapları olmadığını değil elbette. Başlarının üzerinde taşıdıklarının kendileri için topladıkları yiyecekler olmadığını, birçok farklı bitkiden topladıkları tohumlar olduğunu ve diğer böcekler gibi yaptıkları bu taşıma işlemi ile toprağın beslenmesini sağladıklarını. Milyarlarca yıldır bu ekosistemin bir parçası olan karıncaların ve diğer böceklerin yok olduğu takdirde bildiğimiz bu hayatın sona ereceğini. Dünyanın kilit taşları olduklarını, karıncalar yok olursa insanların fark edeceğini ama insanlar yok olursa karıncaların fark etmeyeceğini.
Neden verdim bu bilgiyi?
Çünkü bugün Biyolojik Çeşitliliğe değinmek istiyorum.
Ne demek Biyolojik Çeşitlilik yada biyoçeşitlilik ?
“Genellikle çok çeşitli bitkiler, hayvanlar ve mikroorganizmalar olarak anlaşılır, ancak aynı zamanda her tür içindeki genetik farklılıkları da içerir” Çeşit çeşit mahsuller, çeşitleri hayvan ırkları ve çeşitli ekosistemler (göller, ormanlar, çöller, tarım arazileri).
Bir Sorun Mu Var?
Evet var. Henüz karıncalar değil belki ama aralarında bir çok balık türünün de olduğu 1 milyona yakın hayvan ve bitki türü yok olmuş durumda. Bunların içinde zürafalar, papağanlar ve meşe ağaçlarının yanı sıra kaktüsler ve deniz yosunlarının da tehdit altındaki türler listesine dâhil edildiğini öğrenmek şaşırtıcı olabilir…
Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.